Türkiye’de sokak hayvanları dâhil her türlü yabani ve deniz hayvanları Türkiye Cumhuriyeti Medeni Hukuku gereğince Eşya Kanunu kapsamında değerlendiriliyor. Hâl böyle olunca hayvanlara yönelik yapılan her türlü suç, kanun yetersizliğinden neredeyse cezasız denilebilecek bir şekilde sonuçlanıyor.
Ülkede yaşayan birçok vatandaşın, hayvanların belli kanunlar çerçevesinde haklarının korunduğunu düşünse bile, Türkiye gelişmiş ülkelere göre hayvan hakları konusunda sınıfta kaldı. İnsan merkezli hukuk anlayışı geldiğimiz bu çağda çoktan terkedilmişken, TBMM’de hayvan haklarına yönelik gerçekçi bir yasa tasarısı bile henüz tartışılmış bile değil. Hâl böyle olunca birçok hukukçu, hayvanlara yönelik açılan davalarda ne yapacaklarını şaşırıyor ve birçoğu adaletin eksik işleyişinden yakınıyor.
Ülkemizde bir hayvana kötü muamelede bulunmak, en temel hakkı olan yaşam hakkını elinden almak 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu kapsamında değerlendiriliyor ve maalesef 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, Kabahatler Kanununu kapsadığından ortaya bir kısır döngü çıkıyor. Bu durumda Hayvanları Koruma Kanunu hükmünü yitiyor. Buna göre bir hayvana eziyet ederek canına kasteden kişi hapis cezasıyla yargılanamıyor. Kabahatler Kanunu gereğince hayvanlara yapılan her türlü haksızlık ancak idari para cezası olabiliyor ve bu para devlet hazinesine aktarılıyor. Hayvanın acı çekip devletin bundan para kazandığı bir ülke konumundayız.
Savcı, istese bile dava açamıyor
Savcılar herhangi bir hayvana eziyet ettiği gerekçesiyle vatandaşları gözaltına alabilme hakkına sahip değil. Durumu ancak Orman ve Su İşleri Müdürlüğü’ne bildirebiliyorlar. Haksız eylemlerin cezasının makbuzunu savcılar ya da hakimler değil idari memurlar kesiyorlar. Yani herhangi bir itlaf, zehirleme, öldürme, işkence durumunda savcıların eli kolu bağlı. Ülkede hayvanın adı yokken hayvanseverlerin hukuki yollara başvurması da hüsranla sonuçlanıyor.
Kanun çelişkilerle dolu
Mevcut kanunun hayvanları eşya olarak kabul etmesiyle ortaya değişik tutarsızlıklar çıkıyor. Hayvanlar, kanun gereğince mal varlığı statüsüne konulduğundan herhangi bir suçta mal varlığına zarar vermekten dolayı da para cezası alabiliyor. Fakat kanun sokak ve yabani hayvanların mal varlığının kime ait olduğuna cevap veremiyor. Bu yüzden suçlular yasanın getirmiş olduğu açıklıktan yararlanıp yaptırımla karşılaşamıyor. O zaman sahibi olmayan, yani bir fatura ile alım satım konusu olmayan sahipsiz bir hayvan herhangi kötü muameleye maruz kaldığı zaman, evdeki ya da ahırdaki sahipli hayvandan hukuken farklı muameleye mi tabi olur sorusunun yanıtı “evet” olarak karşımıza çıkıyor.
Ne yapılmalı?
Yapılması gereken en mühim şey derneklerin ve eksikliklerin bilincinde olan vatandaşların halkı bilgilendirerek imza kampanyaları, sosyal sorumluluk projeleri, basın yayın organlarını kullanarak kendilerini TBMM’ye duyurmaları, yasaların daha caydırıcı bir hale getirilip en nihayetinde insan odaklı bir hukuk sisteminden uzaklaşmalarını istemeleridir. Dünyaya tek başımıza sahip olmadığımız hatırlanmalı, hayvan hakları konusunda batılı hukuk modelleri örnek alınmalı, var olan her canlıya saygı duyulan bir sistem kurulmalı, savcı ve hakimlere hak ettiği yetki verilmeli, hapis cezaları uygulanmalı, hayvan sevgisi çocukluk çağından itibaren verilmeli ve okullarda ders olarak okutulmalı, gençliğe yatırım yapılmalıdır. Dünyaya ve içerisinde yaşayan her canlıya saygı duyacak bir nesilin çok daha yenilikçi yasalar çıkaracağından emin olunmalıdır.
Fotoğraflar: Haytap tarafından düzenlenen sokak hayvanları fotoğraf yarışmasına ait ve Edgar’s Mission