Yazar, araştırmacı, sinema tarihçisi, Beyoğlu Levanteni Giovanni Scognamillo 1929 yılında İstanbul’da doğdu.
Kalabalık bir ailenin içinde Asmalımescit’teki eski bir binada yaşamış Giovanni, Rum bir anne ile İtalyan asıllı bir babanın tek çocuğudur. Babası El Hamra sinemasının müdürü iken eniştesi de Kadıköy’deki Süreyya Sinemasının müdürüydü.
Henüz dört yaşındayken ilk sinema filmini, babasının sinemasında seyredemeden saniyeler içinde korkup salonu terk etti. Herbert George Wells’in Dr. Morro’nun Adası romanından uyarlanan filmde, Dr. Morro’nun yarattığı yarı insan yarı hayvan canavarların doktoru parçalama sahnesiydi. Bu sinemada duyduğu ilk ve son korkuydu.
Vampirleri kişiliği olan canavarlar olarak gören Giovanni, vampirizmin kurallara karşı gelen bir davranış olduğunu düşünüyor.
Son ziyaretimizde ise çok daha yorgun gördüm. Eskisi kadar iyi gözükmüyordu. Artık sağlık nedeniyle sigarayı bırakmış. Yardımcısı içerideyken çekmeceleri kontrol etmemizi istedi. Tabii o sırada biz sigarayı bıraktığını bilmiyorduk. Sigarayı uzattığımız sırada yardımcısı içeri girdi ve hışımla Gio’ya kızdı. Gio küçük bir çocuk misali “ne olacaktı” edalarıyla bakıyordu. 80 küsür yaşında olsa da içindeki o çocuksu yaramaz ruh hâlâ oradaydı.
Aslında bu bir röportaj değil. Sıradan günlük ziyaretlerimizden biri. Büyük sinema tarihçisi o eski İstanbul’un ihtişamının yok olmasının acısını derinden yaşayanlardan. Sözde kentleşme adı altında çirkinleştirilen İstanbul’a çoktan küsmüş.
Yeşim Özbirinci: Son 30-40 yılda kentleşme adı altında İstanbul’da yapılan tahribat hakkında ne düşünüyorsun?
Gio: Son yıllarda evin dışına pek az çıkıyorum. Zaten etrafımda gördüğüm şeylerin bir kısmı yapay. Bu yapay şeyleri yaratan duygu bir kat daha yapaydır. Sözüm ona İstanbul Belediyesi, İstanbul’daki tarihsel izleri koruyacaktı. İstanbul Belediyesi bunları korumak mesajı ile yola çıkmıştı oysa.
Geçen seneden beri arkadaşlar soruyor “Beyoğlu’na çıkıyor musun?”, Hayır! Niye? Rahatsız oluyorum. Bu benim Beyoğlum değil. Artık Beyoğlu’nda sinema kalmadı.
Hayatımın 83 yılını Beyoğlu’nda geçirdim. O Beyoğlu başkaydı tabi. Bütün kentler değişiyor. O bir kuraldır. İlerlemedir. Yeni yaratılan bir Beyoğlu’nun, bir İstiklal Caddesi’nin amacı ne? Nasıl bir sonuç verecek ve neden böyle bir sonuca varılmak isteniyor? Bu soruları göz önünde tutmak gerekiyor. (…) Tüm dünyada büyük ve eski şehirler oldukları gibi kalırlar. Özellikle bir büyük kentin merkezi neyse o olduğu gibidir. Roma’da Romalılardan kalma halen yollar var. Beyoğlu bir kültür mekanı. İstiklal Caddesi ta kurulduğundan beri kültür merkezi oldu. Bugün Beyoğlu’nda çok kalabalık var. Sabahtan akşama kadar çok kişi geziniyor. Oturup yemek yiyor, içki içiyor, kız tavlıyor… Ama artık kültür denecek olay gitgide azalıyor. Beyoğlu sinemanın merkeziydi. Bugün İstiklal Caddesi’nde sinema salonu kalmadı. Kitabevlerinin sayısı da düştü. Tiyatro pek yok. Bugün İstiklal Caddesi eğlenme yeri oldu sadece. (Röportaj: Yeşim Özbirinci, WoMEN Dergisi Aralık 2012)
Yeşim: Yeni bir kitap projen var mı?
Gio: Eski kitapların her sene otomatik olarak yeni basımları çıkıyor. Bir de anı kitabı eğer biterse çıkacak.
Sasun Bazarian: Toplam kaç kitabınız var?
Gio: 58 kitabım var ama kitap baskısı da düştü.
Sasun: Artık insanlar fazla rağbet göstermiyor kitap okumaya.
Sasun: Şehirdeki değişim beni bile rahatsız ediyorsa ki yaşım kaç, sizi tahmin bile edemiyorum.
Yeşim: Değişim çok korkunç. Şu sokaktan bile gözüküyor. Tarihi eski bir sokak ama karşına kocaman iki tane gökdelen inşaatı çıkıyor.
Gio: Eskiden gemi ile Karadeniz’den İstanbul’a geçtiğinizde çok güzel bir deniz manzarası vardı.
Senelerdir dostluğunu esirgemeyen, tanıdığım en değişik ve güzel insanlardan biri. Kitapları okunmaya, kendisi anlaşılmaya değer!
Fotoğraflar: Sasun Bazarian