“Müzik gerçekten de, Tanrı’nın karanlıkta amaçsızca gezinen insanlığa sunduğu tüm hediyeler arasında en güzel olanıdır.”
Besteleri ile gönlümüzü fethetmiş, pek yalnız pek bir mutsuz, ama yüreği yaşamı boyunca hep sevgi dolu olmuş canımız Çaykovski’mizi, biraz tanıyalım biraz da dinleyelim. Ne dersiniz?
7 Mayıs 1840’da dünyaya gelen Çaykovski, çocukluk yıllarını, abisine piyano dersi veren öğretmenden nota bilgileri öğrenerek geçirdi. Kısa süre sonra müziğe olan yeteneğini fark etseler de, “daha” geçerli bir mesleğe sahip olmasını isteyen babası, onu memurluk eğitimi alacağı bir okula gönderdi. Ailesinden uzakta, yalnız, yatılı bir okulda okuyan Çaykovski çok zor günler geçiriyorken bir yıl sonra da annesinin ölümü ile ağır bir depresyona girdi. Çaykovski’nin ilk eserini, o günlerde annesi için yazdığı söylenir.
Devlet memuru olarak çalıştığı dönemde Saint-Petersburg Müzik Akademisi’ne kaydoldu. İki yıl süren eğitiminin ardından, her zaman destekçisi olan Rubinstein yardımı ile Moskova Konservatuar’ına atandı.
İlk büyük eseri olan 1. Piyano Konçertosu’nu bitirdikten sonra eseri Rubinstein ve arkadaşlarına dinlettiğinde, eserin bu şekilde yayınlanamayacağını ve birçok yerin değiştirilmesi gerektiği cevabını aldı. Tek bir notayı bile değiştirmeyeceğini söyleyip ve eserin dünya prömiyeri için tarih verdi. Gerek döneminin gerek de piyano konçertolarının arasında, dünyanın en güzellerinden kabul edilecek olan bu eser, Rubinstein’a bir kitabında Çaykovski için “dahi besteci” olarak söz ettirmiştir.
Piyano Konçertosu No. 1 – Finnish Radio Senfoni Orkestrası / Piyanist: Nikolai Lugansky
Çaykovski’nin muhafazakârlığı; kederli, utangaç, melankolik tarzı ve eşcinsel olması, müzikal kimliğinin önüne geçirilmiş, kendisi yönetim ve halk tarafından her zaman görmezden gelinmiştir. Zamanın Rusya’sında eşcinselliğin suç sayılması ile birlikte “suçlular” tüm kamu haklarından yoksun bırakılıyor bir de sürgüne gönderiliyordu. Uzun süreli bastırılmışlığı ve her zaman karşı karşıya geldiği kendini değiştirme uğraşından yorulan Çaykovski, kendisine sürekli aşk mektupları yazan eski bir öğrencisi ile evlenmeye karar verdi. Ancak evlilikleri pek de uzun sürmedi.
Hayatına girmiş en önemli kadın olan soylu bir Rus ailesinden gelen Nadejda von Merck, Çaykovski’ye her zaman maddi açıdan destek olmuş, istediği rahatlıkta beste yapabilmesini, istediği ülkede konserler verip farklı tarzları, yeni bestecileri tanımasına imkân sağlamıştır. 1886 yılında Trabzon ve İstanbul’a, 1889 yılında da İzmir ve İstanbul’a gelmiştir.
Çok sevdiğimiz 6. Senfoni, yıllardan beri bir güç gösterisi ve intihar notuymuş gibi görülür. Bir yenilgi ile biten yavaş finali, özgürlüğünün zaferidir adeta. Peşinden gelen bir sürü benzer eser olmasına rağmen hiçbir büyük eser bu denli çaresizlik içerisinde sonlanmamıştır.
6. Senfoni Finali
Yaşamının son yıllarında her açıdan onurlandırılan Çaykovski’yi, çar tarafından verilen nişan ve ülkesinin en büyük bestecisi olarak sayılması, onu daha önce daha önce hiçbir Rus besteciye nasip olmayan uluslararası üne kavuşturdu.
Henüz 53 yaşında, daha yeni yeni sahiplenilmişken ve yeteneğinin, yaratıcılığının, gücünün zirvesinde iken aramızdan ayrıldı. Ölüm sebebi hala, intihar mı yoksa kolera hastalığı mı diye araştırılıp dursa da ardında bıraktığı binlerce mektup, yüzlerce eser onun karmaşık dünyasını ve çektiği büyük acıları anlamamıza pek de yetmez gibi.
“Geçmişe pişmanlıkla, geleceğe umutla bakmak; şimdiki zamanla asla tatmin olmamak. Bütün hayatımı böyle yaşıyorum.”
Çiçeklerin Valsi – Vancouver Senfoni Orkestrası
Kuğu Gölü – İsrail Filarmoni Orkestrası