“Bana Ait Bir Yer, evimin arkasındaki ormanda, okumak, yazmak ve hayal kurmak için inşa ettiğim pek de ilkel olmayan kulübe hakkında. Ünlü ya da önemli bir bina değil ama benim için dünyaya bedel.”
Arzunun Botaniği ve Etobur-Otobur İkilemi ile tanıdığımız ünlü yazar Michael Pollan, bizi bu kez Fêng Shui’den Walden’a, mimarlığın kökenlerinden pencerenin tarihine, mekân ve mimarlık alanında daha önce ayak basılmamış bir rotada gezmeye davet ediyor. Ama dikkat: Bu bir “nasıl yapılır“dan çok bir “nasıl düşünmek gerekir“ kitabı. Mimarlık sanatına ve inşaat işine doğa gözlüğünden bakmak ve “başka türlü“ de olabileceğini görmek isterseniz hemen kapağı çevirin. (Tanıtım bülteninden)
Doğayla bağlarımızın inceldiği bu dönemde, yeniden güçlü köprüler kurduran kitap, yazar olan Pollan‘ın “kendine ait bir yer” olarak tanımladığı binasının biyografisidir. Yazarlığıyla mimarlığı son derece içten birleştirdiği noktalara şahit oluruz ve bu, kitabın sayfalarından öpme isteği uyandırabilir içimizde. Özellikle mimarlarda böyle bir istek doğuracağından neredeyse eminim.
Eşi ile birlikte bir ormanın içinde daha önceden inşa ettirdiği ahşap bir yapıda yaşayan yazar, eşinin hamile kalmasıyla zamanla evde kendisine yer kalmadığını ve yazmak için daha sakin, yalnızlaşabileceği, yazma isteğinin kendisini yeniden ziyaret edeceği bir mekân arar ve ev sınırları içinde bunun mümkün olmadığını anladığında, evin hemen dışındaki ormanlık alanda kendine bir kulübe yapmak için yer arayışına girer. Bu arayış esnasında da daha önce ahşap evini tasarlayan mimarla yeniden iletişime geçer ve yer seçimi, malzeme ve tasarım konusunda tekrar yardımını ister.
Yer seçimi başlangıçta yazarı en çok zorlayan konulardan biridir, bu konuda araştırma yaparken “Çi Enerjisi“ diye bir şeyden haberdar olacaktır ve yapının yerini belirlemek için ormanlık alanda elinde sandalyesiyle günler boyu dolaşıp arazinin çeşitli yerlerinde sandalyesine oturarak alandaki çi enerjisi akımını tespit etmeye çalışacaktır. Samimi yer arayışları bölümü sizi de içine çeker ve enerji akışını bulduğunda elinizle kitapla herhangi bir yerdeyken o çi enerjisini hissedebilirsiniz. Kitapta sık sık size böyle küçük ve tatlı heyecanlar yaşatacak oldukça bölüm var.
İnşa sürecine birebir kendi emeğini katan yazar, yapının tamamlanma sürecine kadar tüm hissettiklerini bize bir bir aktarıyor. Bu samimi aktarım, içinizde Pollan’a yardım etme isteği bile uyandırabilir.
“Günümün büyük bir bölümünü başka insanların kelimeleri üzerinde çalışarak, bunları yeniden yazarak, yeniden gözden geçirerek, yeniden kelimelere dökerek geçiriyordum (…) Yaptığım iş gerçeklik dünyasına da pek bir şey katıyor görünmüyordu ve bilgi çağında romantik ve demode bir anlayış olabilir ama bana gerçek bir iş bunu yapmalıymış gibi geliyordu.”
Ve şimdiden uyarayım, içinizdeki doğaya kaçma isteği doruklara ulaşacak, kitap bittiğinde, hepinizin hayallerinde artık “doğanın kalbinde kendinize ait bir yer bulmak“ olacak ve yeşilden, huzurdan, sevgiden uzak vahşi haberler aldığımız bu günlerde bu kitap, hepimize iyi gelecek. Ben çok sevmiştim. Umarım siz de seversiniz.
Kitabı, İlknur Urkun Kelso‘nun, Kazdağları’nda eşiyle birlikte kendi evini inşa ederken çevirdiği tatlılığını da şuraya not düşeyim.
İyi okumalar, yeşil haftalar…