Ana SayfaEkolojiTopraktan geldik toprağa döneceğiz ama...

Topraktan geldik toprağa döneceğiz ama…

-

Bugün, pek çoğumuzun tabu olarak baktığı bir konuya değineceğim. Ölüm sonrası hayata. Yoo hayır, size ahiretten veya reenkarnasyondan bahsetmeyeceğim. Konumuz, ölüm sonrası bedenimizin bu dünyada yaşamaya devam eden yapı taşlarının hikâyesi ve Doğa Ana’nın bizi tekrar kucaklayışında gerçekleşen yeniden doğum.

Bir canlı öldüğü zaman, tekrar var olmanın döngüsü başlar. Ruh apayrı ve tartışmalı bir konudur; fakat bedenler toprağa düştüğü andan itibaren, topraktaki mikroorganizmaların, çeşitli çürükçül mantarların veya leş yiyen hayvanların hücrelerine doğru yavaş yavaş süzülmeye başlar. Ordan sonrasında da minerallerimiz, karbonlu bileşiklerimiz ve çeşitli amino asitlerimiz toprakta kalır. Bir ağaç kökleriyle o minarelleri emdiğinde, artık farkında olsak da olmasak da, ağacın içinde var olmaya başlarız. Sonra o ağacın meyvesini yiyen kuştan, o kuşu yiyen aslana kadar dünyayı dolaşıp duran moleküller, hep aynı döngünün bir parçası olarak tarih boyu kendisini sürdürür. Şu an vücudunuzu oluşturan bütün atomlar, öyle ya da böyle evrenle aynı yaşta. Yolculukları boyunca kaç bileşik gezmişler, kaç kere farklı atomlara dönüşmek üzere patlamalardan geçmişler kim bilir; ama kaç yaşında olursanız olun aslında çok yaşlısınız.

Tarih boyunca bedeni terk etmiş insanları uğurlamanın pek çok yolu var olmuştur. Bazı kaynaklara göre, yok olan kardeşlerimiz Neandertaller (Homo neandertalis) de ölülerini gömerlerdi. Bunu nasıl bir içgüdüyle yaptıklarını bilmiyorum; fakat çürüme esnasında oluşan kötü kokuları ölümün yayılması gibi bir tehlike olarak görmüş olmaları olasılıklar arasında.
(c) National Galleries of Scotland; Supplied by The Public Catalogue FoundationDiğer hayvanların da ölülerini gömdüğü ve başında yas tuttuğu bilinmektedir. Şempanzeler ve filler örneğin, ölen yakınlarının üzerini dallarla kaplayıp başında nöbet tutarlar. Kuşların da bu davranışı gösterdiği görülmüştür. “Yes!” dergisinde yazarlık yapan hayvan davranışları bilimcisi Marc Bekoff bir keresinde şahit olduğu kuş cenazesini şöyle anlatıyor:
Bir keresinde yoldan geçerken bir saksağan cenazesine şahit oldum. Bir saksağan araba çarpması sonucunda ölmüştü. Kendi sürüsünden olduğunu tahmin ettiğim dört saksağan, sessizce kuşun cesedinin yanına gelip, öldüğünü anlamak için nazikçe vücudunu gagaladılar. Daha sonra birisi uçarak uzaklaştı ve gagasında çam iğneleri ve dallarla geri döndü. Kuşun getirdiklerini, ölmüş saksağanın üzerine koydular, bir süre 
hareketsiz izlediler ve sonra uçup gittiler”.

Hatta semavi din kitaplarında da, kardeşi Habil’i öldürdükten sonra ne yapacağını şaşıran Havva ve Adem oğlu Kabil’in, başı elleri arasında düşünürken bir kargayı gördüğü, karganın başka bir kargayı gömmeye çalıştığı, bu yolla Kabil’in de kardeşini gömdüğü anlatılır. İnsanımsılarda ölü gömme davranışının ne zaman ve nasıl başlamış olduğuna dair kesin bir kanıt olmasa da, hayvanlardan taklit etmeleri veya içgüdüsel olarak edinilmiş olması mümkündür.

Gel zaman git zaman, Mezopotamya’da milattan önce 4 binli yıllarda yeni gelenekler türemeye başlamıştır. Ölüler, yiyecek maddeleriyle ve öteki dünyada ölünün işine yarayacağı düşünülen eşyalarla birlikte gömülmeye başlanılmıştır. Genellikle gömülmeler tabut kullanılarak yapılırken, bazı kişilerin bedenleri yakılarak külleri çömlekler içerisinde saklanılmıştır.

Antik Mısır’a geldiğimizde özellikle firavun ve ailesini çok gösterişli yöntemlerle gömmek için yeni teknikler geliştirilmiştir. Mısırlılar için ölüm sonrası hayat, kişinin dünya hayatının sonsuz bir yansıması olarak görülürdü ve ölüm sonrası hayatta, kişinin kalbinin bir teraziye konulacağı ve eğer tüyden ağır olduğu ölçülürse cezalandırılacağına inanılırdı. Mısırlılar için en büyük ceza ise sonsuza kadar yok olmaktı. Bunun yansıması olarak mumyalanarak, ebedi yaşamlarını sembolik olarak dünyada devam ettirirlerdi.

Antik Mısır'da mumyalanma.
Antik Mısır’da mumyalanma.

Gelelim günümüze.. Günümüzde de değişik kültürlerde değişik uygulamalar vardır. Örneğin Türkiye’de en yaygın yöntem, kefenle gömülmektir, onun dışında Hristiyan inanışlarına göre tabutla gömülen veya cesedinin yakılmasını isteyen insanlar da vardır. Diğer Avrupa ülkelerinde ise yakılarak ebediyete yolculanmak bizden daha yaygındır; fakat yine en yaygın yöntem tabutla birlikte gömülmektir. Pek çok Hristiyan cenaze töreninde, ölenin bedenine canlı görünmesi için koruyucu bir makyaj uygulanır ve cenaze töreninde tabutun içerisinde kıyafetleriyle yatırılmasıyla, gelenlere son kez yüzünü gösterir.

Buraya kadar anlattıklarım işin hep kültürel yanlarıydı; fakat şimdi size ölüm sonrası dönüşümün başka bir yönünü göstermek istiyorum. Dünya’nın sağlığı açısından endişelenmeye başladığımız milenyum çağında, ekolojik devrim hayatın her alanına süzülmeye başlarken, ölülerimizi bile doğayla dost kılmanın yolları düşünülür oldu. Daha önceki Bios Urn haberimizde size bunun bir yönteminden bahsetmiştik. TED Talks’ta konuşma yapan genç kadın Jae Rhim Lee ise yeni bir yöntem daha bulmuş. Lee’nin aklına gelen fikrin temelinde, vücudumuzun çevresel kirleticiler ve kanserojenler için ömür boyu depo görevi yapması yatıyor. Lee öldüğümüzde bunları öylece doğaya salmaktan başka bir yol olabileceğini düşünmüş ve fikrini geliştirmiş. Kendisinden dinleyin isterseniz.

[iframe width=”665″ height=”400″ src=”iframe src=”https://embed-ssl.ted.com/talks/lang/tr/jae_rhim_lee.html”]
 

Gerçekten etkili bir yöntem olup olmadığını zamanla gözlemleyeceğiz. Pek çoğumuza, geleneklerimizin dışına çıkmak çok korkutucu geldiği için, bunun bir tabu olduğunu yazımın başında belirtmiştim; ama şöyle bir baktığımızda kefenden çok da bir farkı yok gibi görünüyor. Yazımı sonlandırırken size Mevlana Celaleddin Rumi’nin bir şiiriyle veda ediyorum ve hepinize sevdiklerinizle sağlıklı, mutlu ve uzun ömürler diliyorum.

Hakka kavuştuğum gün tabutum yürüyünce
Şu dünyanın dertleri ile dertleniyorum sanma.
Bana ağlama, yazık yazık deme.
Cenazemi görünce ayrılık, ayrılık diye feryat etme.
Beni toprağa verirken elveda elveda diye ağlama.
Gün batımını gördün ya gün doğumunu da seyret.
Hangi tohum yere atıldı da çıkmadı?
İnsan tohumu hakkında niye yanlış bir zanna düşüyorsun?

Kaynak: BBC, The Chic Ecologist, NPR, Ancient

SON YAZILAR

Çevre dostu mimarinin örneği: Sürdürülebilir yaşam, Casa Cosecha de Lluvia ve yağmur suyu yönetimi

Casa Cosecha de Lluvia, dağların kalbinde sürdürülebilirliğin ve yenilikçiliğin mükemmel bir örneğini sunuyor. Yağmur suyunu arıtan bu etkileyici yapı, çevre dostu tasarımıyla size ilham verecek! Robert...

Yeşil mimarinin geleceği: Tarımsal atıklardan mimarinin zirvesine; mısır koçanları karbon emici duvarlara dönüşüyor

Tarım atıklarının mucizevi dönüşümüne tanık olun: Mısır koçanlarından üretilen karbondioksit emen duvar kaplamalarıyla yeşil mimarinin geleceği şekilleniyor! Sürdürülebilirliğin sınırlarını zorlayan bu yenilikçi projeyi keşfedelim! İnşaat ve...

Ekoloji örgütlerinden Erzincan İliç için ortak açıklama

"Beklenen" felaket Erzincan İliç’te 13 Şubat 2024 tarihinde yaşandı. Uzmanlara kulak asmayan rantçılar para hırsları ile "öldürmeye", iktidar yargısıyla, bakanıyla, uygulamasıyla cinayetlere ortak olmaya ve...

Akbelen Ormanı TBMM Olağanüstü Genel Kurulu İçin Bilgi Notu

Geleceğini düşünenler Akbelen için mücadele ediyor. Yaşam Savunucuları TBMM'nin Akbelen gündemi ile olağanüstü toplanması için çağrı yapmış ve eklemişti: Koltukları boş görmek istemiyoruz! Direnen yaşam...
Selma Çam
Selma Çam
Hayat hikayemi anlatmaktansa, hayatın kendi hikayesinden anladıklarımı anlatmayı yeğlerdim, oysa ki üç aşağı beş yukarı hepimizin hayattan anladığı ve anlamadığı aynı. Anlatmak ise kelimelerin yetersizliği içerisinde kendi anlamını kaybediyor. Hiç bir şey anlatmasam da anlayabilen için çok bile anlattım. Erkan Oğur'un da dediği gibi; "Bu işin sonu sessizlik."

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol