Bu yazıda yabancılaşma kavramı ışığında 1930’lu yıllardaki ekonomik ve sosyal yaşantının bir parçası olarak endüstride çalışma ortamı, film aracılığıyla analiz edilmiştir. Charlie Chaplin’in “Modern Zamanlar” (1936) filmi aracılığıyla dönem yorumlanmıştır.
Modern toplum geleneğiyle beraber insanın doğasına ilişkin değişimler daha çok incelenmeye başlamıştır. Bu değişimlerden biri olan yabancılaşma insanın toplumsallığını ve bireysel özgünlüğünü yitirmesine sebep olarak sosyolojik, psikolojik anlamlar da yüklenen karmaşık bir nesnellik getirmiştir. Modern öncesi dönemde etkileşimin modern döneme göre zayıflığı insan ve toplum arasında kısıtlı paylaşımlar sunarken modern toplumda bireysel ve toplumsal iletişim ağları güçlenmiş fakat bu çelişkili yapıları beraberinde getirmiştir. Öyle ki kişiler arası ulaşım, konuşma, görüşme, sosyal aktivite, rahatlıkla iletişim kurma olanakları geliştikçe kişiler önce içinde bulundukları topluma sonra da kendilerine yabancılaşmaya başlamıştır.
Yabancılaşma konusunda kapitalist üretim toplumunda en çok ses getiren olgulardan biri de emeğe, üreticinin ürettiği şeye yabancılaşması olmuştur. Dönemin ağır çalışma koşullarını çalışma ortamı içinde izleyip anlamaya imkan veren en iyi örneklerden biri Modern Zamanlar filmidir.
Filmde ekonomik bunalımın etkisindeki ABD anlatılmıştır. Dönemin çalışma ilişkileri, emeğin yabancılaşmasının, kapitalist ve modernist sistemin eleştirisi yapılmıştır. Film, Fordizmin ve modernizmin yükselişini eleştirmiştir. Fordizm yığınsal üreten, kitlesel tüketen bir toplum yaratma çabasında olmuştur. Bu sebeple üretim modeline ve arkasında yatan toplum modeli üretme çabasına ismini vermiştir. Fordizmle yığınsal üretim, yürüyen hatlar, zaman baskısı, otomasyon ve hız arttıkça monotonlaşma, emeğin yabancılaşması vb. çalışma sorunlarını gündeme getirmiştir.
Modern Zamanlar filmi içinde bulunduğu bunalım dönemini, sosyal gerçekliği, insandaki değişimi ve modern insan kavramının ortaya çıkmasını sağlayan etkenleri anlamamıza yardım eden önemli bir eser olmuştur. Filmde dönemin kaotik ortamı, açlık, yoksulluk, işsizlik sorunları işlenmektedir. Sanayileşme çağında makineyle rekabet eder hale gelen insanı, sadece fabrikada çalışanları değil her sektörden insanı uyarmıştır. Film, makinelerin çarklarıyla çalışan insanın o çarklardan biri haline geldiği vurgulamış, yaptığı işe yabancılaşan ve içselleştiremeyen insanın dramını yansıtmıştır. Fordizmin bir uzantısı, makinenin bir kolu haline gelen insanın ürettiği şeye ne kadar uzak olduğu, çalışmayı bir gereksinim olarak değil gereksinimlerini karşılamak için bir zorunluluk olarak görmesiyle üretmiş olmanın verdiği hazdan ne kadar uzaklaştığı anlatılmıştır.
Filmin başlangıcında görülen 6’yı vuran saat görüntüsü aslında modern toplumda zamanın ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir. Öyle ki, sermayedarlar daha çok üretmek amacıyla kendilerine farklı yollar araken, üretilen bir bütünün parçalarından daha değerli olması gerektiği sorununa değer yerine koyabilecekleri kavram olarak “zaman”ı koymaktadır. “Ne kadar çok vakit harcarlarsa o kadar çok üretecek ve bunu kendi istekleriyle yapacaklar çünkü ne kadar çok üretirlerse o kadar çok para kazanacaklar” düşüncesi işçilere dayatmaktadır. İsyan etmek akıllarına gelirse ona da Henry Ford’un yaptığı gibi günlük paralarını arttırmak, seslerini alçaltmak çözümü getirilmektedir. Modernite insanı oldukça uyumlu hale getirmektedir.
Film, ağıla koşan koyun sürüsü görüntüsünün dönemin robota benzer insanlarının birbirini takip eder şekilde işlerine gidip dönmeleriyle benzerliği dikkat çekmektedir. Filmde George Orwell’ın 1984 romanındaki “Big Brother”ı çağrıştıran yönetici, bir görüntü ekranı aracılığıyla bütün işletmeyi kontrol etmektedir. Kitapta Big Brother’ın ülke topraklarındaki herkesi iş hayatından özel yaşamına kadar denetleyip aykırı bulduğu davranışlarda hemen müdahale etmesine atıf yapılarak patron olgusu kullanılmakta, bu patrona sadece “Man” denmesi dönemin kimliğinden, özselliğinden uzaklaşan insanlarını temsil etmektedir. Filmin çoğunluğunun sessiz olması modern toplumun gürültüsüne, hızlı akan yaşama, klasik müzik yerine hayat temposuna uyan pop müziğin kullanılmasına eleştiri niteliği taşımaktadır.
Filmde Fordizm ile gelen zaman etütlerine de eleştiri yapılmaktadır. Ana karakter Şarlo’nun kısa bir dalgınlığıyla akan bantta bir cıvatayı sıkamamasıyla tüm bant sistemi birbirine karışmıştır. Burada bireye bir saniyelik bile boşluk tanınmadığını görmek mümkün olmaktadır. Eğer zaman etütlerinde her iş için belirlenen standart zamana uyulmazsa Şarlo’nun karşılaştığı gibi sorunlar yaşanmaktadır. Kapitalistlerin, üreticilerin kaytarabileceği, “Kısa sürede yapabileceği işi belki de uzatıyor, bundan nasıl emin olacağız?” düşüncesiyle üreticileri belli kalıplara sokması, bu sahnede Şarlo’nun kurbanlığıyla görülmektedir.
Şarlo’nun ilerleyen sahnelerde sürekli cıvata sıkma hareketi yapmaktan kendini alamaması gördüğü yangın vanası cıvatalarını da sıkması, arkadaşının yemeğini dökmesi gibi problemler doğurmuştur. Sistemin dayattığı gün boyu yapmak zorunda olduğu fiziksel hareketler artık Şarlo’nun sinirsel yapısını da bozmuştur. Devamlı baskı altında kalma durumu ise bireyin modern zamanlarda “stres” olarak adlandırılacak çağın hastalığı ile karşı kaşıya kalmasına yol açmıştır. Şarlo hastaneye yatarak sinir bozukluğu tedavi edilmiş fakat işsiz olarak hastaneden çıkmıştır.
Sonraki sahnelerde Şarlo’nun iş ararken bir araçtan düştüğünü gördüğü bayrağı alarak şoförün görmesi için aracın arkasından salladığı görülmüştür. Şarlo bu sahnede sendikal eylemin başında bayrak sallıyor gibi görünmüş ve tutuklanmıştır. Modern hayatta olayların ne kadar hızlı geliştiği, kısa sürede takibi mümkün olmayan şeyler yaşandığı Şarlo’nun ardı arkası kesilmeyen olay trafiğiyle hicvedilmektedir.