Yeryüzünde bir yerde, sürülerden birinin içinde tüm koyunlardan farklı bir kara koyun yaşarmış. Kara koyun, karanlık basıp ışık hükmünü de alıp yatağında uyumaya çekildiğinde karanlıklar içinde kaybolurmuş. Bu durum onu öylesine üzer öylesine üzermiş ki karanlıkta sesi hüzünlü bir kavala benzermiş. Bu hüzünlü sesiyle kara koyun her gece sürüsünün onu izlediğini hayal ettiği bir şarkı melermiş.
Tüm diğer koyunlar gibi kara koyun da sürüden ayrılmaz ve onlar nereye giderse oraya gidermiş ama sürü bu ya bir gün nasıl olduysa tüm koyunlar kara koyunun peşine takılmış. Kara koyun mutluymuş mutlu olmasına ama yavaşça ufuk renklenmeye, gün tüm yumuşaklığıyla sanki doğayı okşayarak yerini akşama bırakarak uzaklaşmaya başlamış. Aksi gibi sürü de susuzluktan tükenmek üzereymiş. Kara koyun, suya giden yolu bilmesine biliyormuş da birazdan yine görünmez olacağından korkuyormuş.
Bu korkuyla adımlarını hızlandırmışken bir ateş böceği ile göz göze gelmişler. Kara koyun, kara sevdaya tutulsa böyle bakmaz, böyle melemezmiş. Başlamış durumunu anlatmaya, anlatmış da anlatmış. İçli mi içliymiş.
Ateş böceğinin içi ısınmış kara koyuna. Daha bir parlamış ateşi.
“Sana yardım edeceğim kara koyun sakın merak etme.” demiş ve gitmiş. Toplamış arkadaşlarını, konmuşlar kara koyunun postuna. Kara koyun dönmüş, farları yanan bir arabaya. İzlemiş onu sürü su başına dek. İçmişler sularından derenin ateş böcekleriyle.
Kara koyun mutlu mu mutlu bu sefer başlamış şen sesiyle ateş böceğini övmeye. Ateş böceği kara koyun meledikçe daha bir ışıl ışıl parlamış. Koyunlar ve ateş böcekleri o günden sonra hep bir arada yaşamış.