İlk albümüyle müzik dünyasında tamamen kendine özgü bir kulvarı açan Gaye Su Akyol, 2016’nın son ayında ikinci albümü “Hologram İmparatorluğu”nu çıkardı ve bu kulvarda sağlam adımlarla yoluna devam ediyor. Akyol, ilk albümü “Develerle Yaşıyorum”daki başarısını ve sıradışı çizgisini ikinci albümle de sürdürüyor.
İki yıl önce, Gaye Su Akyol’un ilk albümü “Develerle Yaşıyorum” çıktığında Türkiye’de müzik dünyasında adeta bir şok etkisi yaratmıştı. Çünkü ortaya çıkan müzik, daha önce Türkiye’de yapılan müziklere hiç benzemiyordu. Eski tınılara da sahip olsa, geleneksele teğet de geçse, yepyeni bir şeydi bu müzik. “Elinde rakı kadehi, önünde mezeleri olan bir Björk mü yoksa” bu şarkıları söyleyen dedirtiyordu. Seveni gerçekten çok sevdi, uzak duranı ise neredeyse yakınından bile geçmedi Akyol’un müziğinin.
Kişisel tarihçesinde solo kariyer önce Mai, Toz ve Toz, Seni Görmem İmkansız gruplarında da yer alan Akyol, ilk albümünde Türk sanat müziğini formlarını kullanıp ondan yepyeni bir müzik kulvarı yaratmayı başarmıştı. Bir nevi indie bir post-Türk sanat müziği idi ortaya çıkan ya da bu müziği bir tanımla sınırlandırmamak gerekiyordu. Ama üstüne bir iki elektronik tını ya da distortion gitar eklenen eski şarkıların yeni yorumlarından değildi, yani Türk sanat müziğini modernleştirme değildi esasında, ama bu müziğin altyapısını, mirasını ve birikimini kullanıp bir Gaye Su Akyol müziği yaratmaktı. Akyol bunu başardı diyebiliriz, kendine özgü müziğini yaratmış durumda.
Bu arada Akyol’un, ilk albümüyle sadece Türkiye’de değil dünyada da ses getirdiğini ekleyelim. Türkiye’nin önemli mekan ve festivallerinde sahne almasının ardından yolu Roskilde Festival’a kadar uzandı.
Guardian ve Rolling Stone’dan övgüler
Akyol’un ikinci albümü ise Glitterbeat Records etiketiyle yayınlandı. Albüm çıkar çıkmaz The Guardian ve Rolling Stone başta olmak dünyada da prestijli yayınlar tarafından övgüyle bahsedildi. Albümde yine türler arası bir yolculuk var ama ana kalpte yine Türk sanat müziği altyapısı ve geleneği var. Neler mi var albümde, en başta saykodelika var, Selda Bağcan etkisinden mürekkep Anadolu Pop var; duruşla cisim bulan punk var, dub ve elektronika bile var. Hepsinin tuhaf birleşimiyle oluşan bambaşka bir müzik var.
Diğer yandan sözler de Akyol’un müziğinin temellerinden biri. İlk dinleyişte absürd yönü de fark edilen şarkı sözleri ise hem absürtlüğü hem de ciddiyeti aynı anda içinde taşıyor. “İki bebek ispinoz kaçalım oraya/Plüton’a/ Jüpiter’e/Uranüs’e/Kadıköy’e/Neptün’e/Uludağ’a/Afrika’ya/Kripton’a”. Ya da “Agnostiktir fikri zihnimin/Narin bir su gibi, ince bir sır gibi/Kayboldum neredeyim/Demirden bir perdeyim” Yine bir diğeri “Hamdık piştik / Sığda boğulduk / Dünya kaleska / Biz içinde meczup”. Ve “Kendimin efendisiyim ben/ İster sevişirim, ister dövüşürüm/Kâr zarar benimdir kime ne/
İster saklarım, ister bölüşürüm.”
Dünyayı kurtaran, büyük tespitler yapan sözler mi, hayır değil, ama sanki niyet de bu değil. Müzikle tamamlanan, müziği de tamamlayan nitelikli, öylesine yazılmamış şarkı sözleri.
Bu albümü “Aman ben Türk Sanat Müziği sevmem ki” diye baştan yargılamayın, mutlaka şans verin. Evet çoğumuzun kişisel geçmişinde vardır, Safiye Ayla’lar, Zeki Müren’ler, Nalan Altonörs’ler, Muazzez Abacı’lar, yok mudur. Ya ailemizden, oturma odalarımızda açık olan TRT kanallarından, ya gittiğimiz fasıllardan, yani bir şekilde kulağımız bu müziğe aşinadır. O yüzden esasında herkesin bir şekilde “a bu albümde ne yapılmış böyle” diye Gaye Su Akyol müziğine bir şans vermesi gerekir, gerçekten bu topraklardan yeni bir şey deneniyor çünkü. Bu şansı fazlasıyla hak ediyor Akyol.
Gaye Su Akyol’un iki albümlük yolculuğu nereye varacak. Şimdiye kadar olan performans, kesinlikle geleceğe dair de merakı canlı tutuyor. Akyol, müziğinin üstüne koyarak mı ilerleyecek, yoksa zamanla kendi müziğinin bir karikatürü haline mi dönüşecek, bunu da zaman gösterecek.
(Fotoğraflar gayesuakyol.bandcamp.com’dan alınmıştır.)