Philip K. Dick’in ürperten ve sorgulatan romanı Galaktik Çömlek Tamircisi Alfa etiketiyle raflarda. Murat Karlıdağ’ın çevirisini yaptığı roman, bence harika bir kitap. Arka kapakta yazdığı gibi, felsefi bir soruşturma mı yoksa deli saçması mı olduğuna karar vermek zor. Gerçeği arayanlar için ikisinin bir karışımı olduğunu söylüyorlar.
Çömlek tamircisi Joe Fernwright 2046 yılının distopik ABD’sinde kimsenin ihtiyacı olmayan biri. Bütün zamanını oyun oynayarak geçiriyor ve hayattaki başarısızlığının kendisini yıkmasına izin veriyor. Hem kendine olan saygısını hem de dünyaya olan inancını kaybetmiş. Sonra bir gün, başka bir gezegendeki Glimmung adında biri ya da bir şey, Joe’ya ihtiyacı olduğunu söylüyor. Glimmung kimdir, nedir, nasıldır, iyi midir, kötü müdür, bunları bilmiyoruz.
Yazının devamını Joe, Glimmung ve Entropi olmak üzere üç başlığa ayırdım. Joe ve Glimmung, kitapla ilgili düşüncelerimin sınıflandırıldığı iki başlık. Entropi ise buradaki düşüncelerin birleşmesini umduğum yer.
Joe
Joe’nun derdi, yıkıldığı bu hayatta gerçekten neyin özlemini çektiğini bilmemesi. Becerilerini kullanmayı mı özlüyor, bedenini kullanmayı mı, yoksa toplumun bir parçası olmayı mı? Belki her şeyden önce kendisine olan saygısını özlüyordur. Etrafındaki insanlara ve teknolojiye bakıyor. İnsanlar ona kendisiyle karşılaştırabileceği bir malzeme vermiyor ama teknolojiye baktığında tanrısal bir asalet ve hoşgörü barındırdıklarını görüyor. Düşünün, insanları bir kenara bırakıyoruz ve kendimizi teknolojiyle karşılaştırıyoruz. 2046 yılı Joe’yu işte böyle yıkmış.
Gerçekten özlediklerimizi rüyalarda görürüz, gözlerimiz baktığımız şeyleri görür sadece. Joe ve diğer insanlar için durum ne yazık ki böyle değil. Rüyalarında özledikleri şeyleri göremiyorlar, çünkü rüyaları başka biri tarafından önceden tasarlanmış senaryolardan oluşuyor. Bu senaryo-rüyalar insanlara kendilerini değerli hissettiriyor ama gerçekten ne hissettiğini anlamasına engel oluyor. Okurken en çok sarsıldığım yerlerden biri burasıydı, bunu okuduktan sonra o gece hiç rüya göremeyeceğime ya da görürsem de bir kâbus göreceğime emindim.
Çektiği bu dertlerden kurtulamadığı için Joe’yu mazeretli sayabiliriz, kendisini değerli hissetmesine engel olacak çok şey var. Ama ben diğer insanların onu neden değersiz hissettirdiğini anlayamamıştım. İnsanlar müzikten ve resimden konuşuyorlar. Müzelerde sergilenen nadide seramik eserlerden bahsediyorlar. Aldıkları estetik hazlarını öve öve bitiremiyorlar. Müzedeki çömlekler bu kadar değerliyken, Joe’nun çömlek tamir etme becerileri neden değersiz? Özellikle de dünyada bunu yapabilecek başka bir kimse yokken? Joe değersiz görülüyor, çünkü artık çömlekler kırılmıyor.
Glimmung
Sadece Glimmung’la ilgili bölümleri okumak bile okuyucuya olağanüstü bir bilimkurgu zevki sunuyor. Beden dışı bir deneyim gibi, tüyleri diken diken ve aklı karmakarışık ediyor. Glimmung ile ilgili dikkat çeken iki şey var: ilki, tanrısal bir varlık olarak düşünülmesi, ikincisi, sürekli farklı şekillerde görünen bir bilinmezlik olması. Glimmung’un tanrısal bir varlık olarak görülmesinin sebebi, sahip olduğu sınırsız ömür, bilgi ve güç. Ayrıca ve en önemli olarak bunu destekleyen şey başkaları için kaygılanması. Onun tanrısal yönü, kişilerin onu dinlemesini sağlıyor.
Glimmung şapşal bir karakter, buna rağmen kitaptaki yeri inanılması zor bir şekilde bilgeliği ya da bilgeliğe ulaşmak için deneyimlenmesi gereken bir süreci düşündürüyor. Bu hisse hiçbir varlık kendini bilmez demesiyle kapıldım. Hayatın kendisi gibi, Glimmung da farklı şekillerde farklı özelliklerle karşımızda olan bir bilinmezlik. Glimmung kitap boyunca farklı şeyleri anlatmak için kullanılıyor ve neredeyse her seferinde başka bir şekilde görülüyor.
Çok ayaklı gastropod, Joe’ya Glimmung’un başarısını, gerçekleşen hırslarını, isteklerini düşün; Kalendlerin kitabıyla savaşıp onu yok eden, dolayısıyla kaderin hükümranlığını da deviren Glimmung’u örnek al; yaratıcı ol, kadere karşı mücadele et, çalış dediğinde aslında bu kitapla ilgili görmemiz gereken en önemli şeylerden birini gösteriyordu. Bunu anlayabilmek için Glimmung’u bazen kendi ağırlığını taşıyamayan bir binayı çöktürmesi ve bodruma kadar düşmesi, bazen bir jiroskop, bazen iç ses, bazen de savaşırken ve uyanıklık yaparken görmemiz gerekiyordu.
Entropi
Entropi bir sistemin düzensizliğini anlatan çok sevdiğim bir kavram. Bu kitapta çürümeye ve ölmeye, inatçı bir entropi diyorlar. Çünkü evrende gerçekten kaçınılmaz bir şey varsa o da ölüm. Bizim dünyamızda da geri kalanı saprofitler hallediyor. Entropi, Glimmung’un gücünün etkisiz kaldığı bir yer. Glimmung’un bile yıkamadığı entropiden robotlar bile korkuyor. Robot Willis bunu Joe ile paylaştığında, Joe ona canlı olmadığı halde neden bu yerden bu kadar korktuğunu soruyor. Willis ise hiçbir yapı, hatta yapay olanlar bile, entropi sürecinden hoşlanmaz; bu her şeyin nihai kaderidir ve her şey buna direnir diye cevaplıyor. Burada sanıyorum ki görmemiz gereken şey Glimmung’un entropiyle nasıl baş ettiği.
Onlarda yaşam değil, yaşamın sadece özeti var. Onların elinden geçen, her zaman hareket halinde, her zaman akan iplikleriz, kayıp gidiyoruz ve asla tam anlamıyla elde tutulamıyoruz. Bu kayıp gitme sürekli, hepimizi beraberinde götürüyor, dur durak bilmeden mezarın simyasına taşıyor. İşte, entropi. Şu dünyada dikkate almamız ve üzerine düşünmemiz gereken tek bir yasa vardır, o da termodinamiğin ikinci yasasıdır. Glimmung’un yaptığı bu, dikkate aldığı ve üzerinde düşündüğü tek şey termodinamiğin ikinci yasası.
Kalendlerin kitabının olacak şeyleri anlatan bir tür gazete olduğunu hatırlatayım. Joe bu kitaba göz attığında Glimmung’un ölmesine sebep olacağını okuyor. Neden Glimmung’u öldürmeyi istesin ya da istemesin ki onun hakkında bir şey bilmiyor. Böylece bu kitabın işini nasıl gördüğüne varıyor: bu hisleri onun içinde uyandırıyorlar ve kehanetlerini gerçeğe dönüştürüyorlar. Kabulleniyor, geleceğin neler getireceğinden emin ve bunları kabulleniyor. Oysa Glimmung bu kitabın söylediklerine kulak asmıyor, entropiden bile korkmuyor. Başarısız olacağını Kalendlerin kitabı, öleceğini de entropi söylüyor olsa bile, Glimmung ölümü göze alsa da başarısızlığı seçmiyor.
Joe en sonunda Glimmung’u örnek aldığında ve adım attığında, o da başarısızlığı seçmedi. Çünkü onunki gibi becerilere sahip bir çömlek tamircisi neden değersiz olsun? Tamir edecek çömleklere ihtiyacı yok, kendisine çömlek yapabilir. Günlerce uğraşıp ortaya çıkardığı çömlek berbat bir şey oluyor. Ama hayat da böyle, ayrılıklar ve seçimler insanın canını sıkar. Bunlarla baş edebilmek ve başarısızlığı seçmemek için çömlek yapmak gerekiyor. Çömleğin kendisi ve geri kalan her şey berbat, doğru, güzel olan tek şey hala hayattayken bu çömleği yapabilmektir.
Galaktik Çömlek Tamircisi bütün kitaplar içinde en severek okuduğum ve en çok etkilendiğim kitaplardan biri. Bütün düşüncelerin bir araya getirilmesindeki deha bir yana, okuma deneyiminin sürükleyiciliği ve akıcılığın da hayran kaldım. Hiç vakit kaybetmeden okumanızı şiddetle öneriyorum. İyi okumalar!