Türkiye’de 30 tarikat, bu tarikatlara bağlı 400’ün üzerinde cemaat ve bu cemaatlerin sahip olduğu birçok vakıf, dernek vb. bulunuyor. Bu yapılar devlet okullarında; Dersimi Camide Yapıyorum Protokolü, İyilik Okulu Protokolü, Değerler Eğitimi Protokolü, Medeniyet ve Değerler Protokolü, Mescitsiz Okul Kalmasın Protokolü gibi eğitimde işbirliği protokolleri ile yer edindi.
Bu dizinin ilkinde sistem değişikliklerine ve çalınan sınavlara, ikincisinde eğitim yatırımlarındaki azalma ve sonucunda çocuk yaşta evlilik ve çocuk işçiliğinin artışına, üçüncüsünde ise öğretmenler, atamalar ve okulların fiziki durumlarına değinmiştik. Bunların her biri ile iç içe geçen ve her haberde kısım kısım da olsa bahsettiğimiz eğitimde niteliksizleşme, dinci eğitim ve cemaatlerin eğitim üzerindeki etkisini burada daha geniş bir açıyla inceleyeceğiz.
2002 yılından bu yana AKP, iktidar olduğu 21 yılda cemaatlerle yan yana yürüdü, cemaatler devletin her türlü kadrosunda yer edindi. Özellikle eğitim alanında cemaatlerle işbirlikleri yapıldı, devlet yerine cemaatler öğrenci yurtları açtı. Yoksul insanların devletin olmadığı yerde tek çaresi cemaatler oldu. Cemaatler devlet/AKP eliyle 21 yılda kurumsallaştı. Öyle ki eğitim bütçesinden onlara pay ayrıldı. Cemaat yurtlarında çocuklar şiddet gördü, istismara uğradı, psikolojik olarak yıpratıldıkları için intihar etti ya da yetersiz güvenlikli alanlarda ölüme terk edildiler.
AKP çocukları tarikat ve cemaatlere teslim etti
AKP ve Gülen Cemaati el ele binlerce çocuk ve gencin hayatıyla oynarken iktidar kavgası ayyuka çıktı, AKP 2016’da darbe olarak adlandırdığı yer kavgasından galip çıkarak destek aldığı ve destek verdiği Gülen Cemaati ile bağlarını kopardı. Bir cemaat gitti, on cemaat geldi. Onlarca cemaat ile yoluna devam eden AKP, 21 yılda taşrada okuyan ya da yoksul olan her çocuğu tarikat ve cemaatlere teslim etti.
21 yılda 20 bin civarında köy okulu ve 250’ye yakın yatılı okul kapatıldı
Devlet yurtlarının yetersizliği, kapasite azlığı öğrencileri cemaat yurtlarına mecbur bıraktı. Sadece yoksulluk değil, başka bir seçenek olmaması da hem öğrencileri hem de aileleri cemaate mecbur etti. Ortaokula giden çocukların kaldığı devlete ait yatılı bölge okulları yıllar içinde sürekli azaldı. 2002 yılından bu yana 20 bin civarında köy okulu ve 250’ye yakın yatılı okul kapatıldı. 2020’de sadece 302 tane kalan yatılı bölge ortaokulu sayısı 2021’de 286’ya düştü. 65 bin 637 olan öğrenci sayısı da 57 bin 50’ye düştü. 2002’de ise bu rakam 280 bine yakındı. 2002 ila 2022 arasında ise yatılı okulu sayısı yüzde 40 azalırken, burada kalan çocuk sayısı yüzde 80 azaldı.
Her 8 üniversiteliden sadece 1’ine yurt düşüyor
Tarikat yurtları eğitim kademelerinin hepsinde yer alıyor. İlkokul, ortaokul ve üniversite yurtları bulunan çeşitli cemaatlere ait yurtlar var. Öğrenci Sendikası’nın Barınma Sorunu 2022 raporuna göre Türkiye’de 3 bin 331 tarikat yurdu bulunuyor. 2016’dan beri nitelikli bir yurt artışı yaşanmazken öğrenci sayısı giderek artıyor. Aradaki boşluğu ise son 10 yılda yurt sayısını 3’e katlayan cemaat yurtları dolduruyor. Sadece İstanbul’da 21 devlet yurdu 18 bin kapasite ile hizmet verirken cemaatlere ait yurtların kapasitesi ortalama 7000 civarında öğrenci alıyor.
Anadolu Ajansı’nın Eylül 2022’de Erdoğan’ın 105 yeni yurt açılışı haberine göre; Türkiye’de 2002 yılında yurtlarda 182 bin olan yatak kapasitesi, 2022 yılına gelindiğinde 4,6 kat artarak 850 bine ulaştı. 20 yıl önce Türkiye’de toplam 190 olan yurt sayısı ise 4 kattan fazla artış göstererek 800’e yükseldi. Erdoğan’ın açtığını söylediği 105 yurdun hangileri olduğunu bilmesek de şunu biliyoruz: Yurt sayısı 21 yılda 4 kat artış gösterse de üniversiteli sayısı 2002-2003 yılında açık öğretim dahil 1 milyon 918 bindi. 2023’te ise açık öğretim hariç 6 milyon 950 bin 142 öğrenci bulunuyor. Kısacası sadece örgün eğitimde bulunan 8 öğrenciden sadece birine yurt düşüyor.
MEB bütçesinin yüzde 3’ü cemaatlere gidiyor
AKP hükümeti boyunca Türkiye’de tarikat, cemaat ve bunların uzantıları olan yapılaşmaların sayıları sürekli arttı. Yüzde yüz bilinmese bile 30 tarikat, bu tarikatlara bağlı 400’ün üzerinde cemaat ve bu cemaatlerin sahip olduğu birçok vakıf, dernek vb. bulunuyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı’nın 2018’de yaptığı çalışmanın raporuna göre, İstanbul’da 445 tekke açıktan faaliyet yürütüyor. Türkiye’de bu tarikatlarla doğrudan ilişki halinde 2,6 milyon kişi bulunurken bunların 1 milyonu aktif üye durumunda. İrili ufaklı ve birbirleriyle bağlantılı binlerce İslami öbek içerisinde sadece MEB ile değil, devletin her kademesinde işbirlikleri yapan AKP, sadece bununla kalmadı. Her skandalda tarikat ve cemaatleri korumayı tercih etti, skandallar sonrasında açılan davaların hepsine yayın yasağı geldi, bakanlar tarikat ve cemaatleri çocuklara karşı savunmaktan geri durmadı. Bu yapılaşmalar yasal olmadıkları için kurdukları vakıflar ve dernekler üzerinden özellikle MEB ile her yıl işbirlikleri yapıldı, buralara MEB bütçesinden pay ayrıldı. MEB 2023 bütçesinin yüzde 3,09’u dini vakıf ve derneklerin de içlerinde bulunduğu kurumlara ayrıldı.
Cemaatin önerdiği ‘eğitimciler’ MEB’de öncelikli
Cemaat ve tarikatların kolları olarak faaliyet yürüten dernek ve vakıflar aracılığı ile her alanda devlet kurumlarıyla ortak çalışmalar yapan AKP, 2022 sonunda MEB’in cemaatlerle yaptığı protokolleri uzattı. Örneğin Hayrat Vakfı ile yapılan protokole göre cemaat, çocuklara direkt eğitim verebilecekken bu eğitimin maddi kaynağını ise MEB sağlıyor. Bu işbirlikleri ile tarikat ve cemaatler okul içinde ve dışında çocuklarla bir araya gelebiliyorlar. Yaz okulu açabiliyor, kurs ve seminerler verebiliyorlar. Bunların tanıtım, yer vb. ihtiyaçlarını ise MEB karşılıyor. Çocuk istismarlarıyla gündeme oturan Ensar Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti ile yapılan protokoller bu vakıf ve cemaatlerin devlet okullarında daha kolay faaliyet yürütebilmesi için isteklerine göre düzenlenebiliyor. Örneğin bu düzenlemelerden biri cemaat uzantılarının önereceği eğitimcilerin MEB’de öncelikli olacağına dair bir anlaşma olabiliyor. Cemaatler sadece okullarda değil, halk eğitim merkezlerinde ve bu merkezlerin dışında da faaliyet gösterebiliyor.
MEB’in saymakla bitmeyecek kadar vakıf ve dernekle işbirliği var
2016’da Gülen cemaatinin tasfiyesiyle boşalan devlet kadroları Ensar Vakfı başta olmak üzere birçok tarikat ve cemaat yapılanmalarıyla dolduruldu. Adlarını sık sık şiddet, işkence, taciz, istismar ve yangın, patlama gibi olaylar sonrasında ölen çocuklarla duyduğumuz bu vakıf ve dernekler eğitim alanında özellikle çalışma ve faaliyet sürdürüyor. İHH, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, Furkan Vakfı, Birlik Vakfı, Server Vakfı, Ensar, TÜGVA ve Sosyal Doku Vakfı, Diyanet Vakfı, İnsan Vakfı, Okçular Vakfı, Gülberenk Değerler Eğitimi Derneği, Deniz Feneri Derneği, İlim Yayma Cemiyeti, Müftülükler gibi dini vakıf ve benzeri yapılar devlet okullarında; Dersimi Camide Yapıyorum Protokolü, İyilik Okulu Protokolü, Değerler Eğitimi Protokolü, Medeniyet ve Değerler Protokolü, Mescitsiz Okul Kalmasın Protokolü gibi eğitimde işbirliği protokolleri ile yer edindi. Örneğin bu protokoller ile okul öncesi eğitim kurumlarında 4-6 yaş çocuklar için Kuran kursu açılmasına imkan sunuldu. Her okula bir cami yapıldı. Ayrıca Gençlik ve Spor Bakanlığı kendisi yurt açmak yerine İlim Yayma Cemiyeti’ne yurtlar açtı.
Yoksulluk en büyük neden
AKP’li yıllar 3’te belirttiğimiz üzere yoksulluk çocukların okulu bırakmaları, çalışmaları ve evlendirilmeleri üzerinde büyük bir etken. Bu çocuklar yanında eğitime devam edenler içinse cemaat, tarikat vb. oluşumların eline düşme tehlikesi çok büyük. 21 yılda her yoksul aile çocuklarını bu yurtlara bırakmak, bu cemaatlerden destek almak zorunda kalır hale geldi. Özellikle taşrada ve eğitim kurumuna kolay ulaşılamayan yerlerde eğitime ulaşım, barınma büyük ölçeklerle cemaatler eliyle gerçekleşir hale geldi. Devlet imkan tanımadıkça, yoksullar cemaatlere mecbur hale geldi. Sadece tarikat ve cemaatler değil, Diyanet de yurt açıyor. MEB ve YÖK bu sorunu çözmek adına adım atmazken, Diyanet bunu yapacak para ve kadroyu tesis edebiliyor. Özellikle son yıllarda sürekli ülke gündemine düşen ve böylece haberimiz olan; tarikat, cemaat, Diyanet, MEB yurt ya da evlerinde yaşananlar; istismar, cinsel istismar, baskı, şiddet olaylarıyla birlikte düşünüldüğünde tablo daha da vahim boyutlara ulaşıyor. Eğitim ve çocuk politikalarının böyle bir zihniyete teslim edildiği AKP’li yıllarda çocuklar, çeşitli istismarlara maruz kalıyor. Çocuklar buralarda can güvenliği ve vücut bütünlüğünün korunması gibi temel insani haklarından bile mahrum kalıyor. Buna dayanamayan gençler intihar ediyor.
Devlet çocuk ve gençlerin yaşadığı her şeyden sorumludur
Sadece cemaat yurtlarında değil, devlet yurtlarında da cemaatler iş yapabiliyor. Yani devlet yurdu olması cemaat baskısı olmadığı anlamına gelmiyor. Bu yurtlarda açıktan yapılan cemaat propagandaları yıllardır devam ederken, yurtlara konan manevi rehber adı altındaki teşkilat üyeleri ile devlet yurtlarında kadrolaştırılan cemaatler, varlığını sürdürmeye devam ediyor. Bu yapılaşmalar, bu tarikat çalışmaları gizli bir faaliyetle değil, açıktan ve planlı bir şekilde yürütülmeye devam ediyor. “Yemekhane kartımda para kalmamış, sadece bir liram var” diyerek intihar eden Sibel, tarikat baskısıyla üst üste intiharların yaşandığı üniversite yurtlarında intihar eden Halil, Muhammet Emre, Muhammet, cemaat yurdunda yaşadıklarına dayanamayarak intihar eden Enes, yoksulluk ve cemaat baskısının gençleri ne hale getirdiğinin açık kanıtıdır. Bunların yanında bu yurtlarda istismara uğrayan ve hayatını kaybeden onlarca çocuk için “Bir kereden bir şey olmaz” diyenlerden, devlet korumasına ihtiyaç duyan çocukları aile oraya veriyorsa biz karışamayız diyen ve bu örgütleri beslemeye devam eden devlet her intihardan, her kayıptan her istismardan ve geleceksizleştirilen her çocuktan sorumludur.
Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün personel sayısı 7 yılda yüzde 81 arttı
MEB’e bağlı müdürlükler arasında Din Öğretimi Müdürlüğü adı altında bir müdürlük bulunuyor. 2022 yılında müdürlüğün amaçlarında yapılan değişiklikle amacı “Gençlere tüm dinler hakkında yansız ve tanıtıcı bilgiler vermek” olan müdürlüğün yeni amacı “Gençleri İslam dışı inançlara ilgi duymaktan korumak” oldu. Bu müdürlük, bilinene göre 2017’den bu yana mali olarak bütçesini tutturamıyor ve her yıl bütçesini neredeyse yarısı kadar aşıyor. 2022’de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi bu müdürlüğe hafızlık eğitimine yönelik yetki ve karar tamamıyla verildi. Böylece müdürlük, merkezden herhangi bir izin almaksızın istediği kurumla işbirliği de yapabilecek konuma geldi. Etki alanını giderek genişleten Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, 2014 yılından 2021 yılına kadar toplam 44 milyar 397 milyon TL harcadı. Müdürlüğü personel sayısı ise 2014-2021 döneminde yüzde 81 arttı. Bütçesi de her yıl yüzde otuzun üzerinde arttırılan bu müdürlük yanında Din Hizmetleri ve Yaygın Din Eğitimi’ne 2023 yılı için ayrılması teklif edilen ödenek, 2022 yılına göre yüzde 126 daha fazla. Böylece, Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle yürütülen din hizmetleri ve yaygın din eğitimi için teklif edilen ödenek, kadının güçlenmesi ve uzay ve havacılık gibi programlara ayrılan ödeneğin 10 katına çıktı.
Kaynak: Sendika.Org