“Sokakta direnenleri anlamıyorum, bu kadar öfke neden?”, “Sanki şarkı söyleyip om yapmakla kurtulacak bu ülke!”, “İmza toplamakla olsaydı, ohooo…” ve daha niceleri. Çok uzak değil birbirinden, belki bir sokak, belki bir apartman, belki bir pencere. Ne mesafeler uzak ne de gönülde yatan. Sadece seçilen araç farklı dönüşüm yolunda. Hepsi gerekli, unutulan bu belki de. Nisan ayında YES! organizasyondan Shilpa Jain’in anlattığı dönüşüm teorisi bunu anlamak ve tekrar kabul etmek için güzel bir aracı oldu benim için. Bu teoriye göre toplumsal dönüşüm için atılacak dört adım var: Düşlemek, düzeltmek, direnmek ve değiştirmek.
DÜŞLE: Yeni sistemleri kavramlaştır – Hem ekolojik hem de ekonomik krizlerin ardı ardına yaşandığı bir dönemde kabul edelim yeni sistemlere ya da eski sistemlerin yeniden denenmesine ihtiyacımız var. Walt Disney’in dediği gibi her şey hayalle başlıyor, “Hayal edebilirseniz, yapabilirsiniz.” Ütopyaları, distopyaları, “başka türlü” diye başlayan dünyaları hayal edenler, bunları yazanlar, çizenler, dillendirenler, şarkı yapıp söyleyenler hep buradalar. Birkaç şanslı haricinde genelde en parasız olanlar da bu kategoride; zira sanat, hele de sadece armağan olsun diye olan, var olan ticari sisteme pek uymuyor. Bize düşen Theo van Gogh’un yıllarca ressam kardeşine “Ben sana inanıyorum” demesi ve boya parası yollaması gibi bu hayalperestleri hem maddi hem manevi olarak desteklemek. Bu size zor geliyorsa en azından söylenerek gölge etmeyin, bırakın hayal etsinler. Kim bilir ki yarının nasıl olacağını?
DÜZELT: Var olan sistemi iyileştir – Geldik birileri onları “Ya içindesindir ya dışında” diyerek iterken, inatla bir ayaklarını kapının eşiğine sıkıştıranlara. Evet sistemin içinden de değişmesi gerekiyor, en azından dönüşümün yavaş, sakin, belki de az acılı olması için buna ihtiyacımız var. Büyük uluslararası şirketlerde, çalışmaya devam ederken gönlünde yatana parasız emek veren gönüllüler, başka bir kamu mümkün diye hiyerarşik sistemin içinde mucizeler yaratanlar, işletme olacaksa bari kâr amacı gütmesin, sosyal olsun anlayışını yaymaya çalışanlar kısaca hem çemberin içinde hem de dışında olanlar bu kategorideler. En zorlandıkları dönüşümün bir parçası olarak görülmemek, “Böyle yamaya yamaya sistem dönüşmez” etiketi yemek olabilir. Bize düşen yeni sistemler inşa ederken şu anki sistemin içinde de dönüşüme ihtiyacımız olduğunu fark etmek. Kabul edelim pek çoğumuz henüz barınma, yiyecek, güvenlik, iş gibi gerçek ihtiyaçlarımızı karşılayamazken beraber bir dönüşüm mümkün değil. O yüzden gölge etmeyin, isteyen var olan sistemde de çalışsın. Kim bilir ki devrimi getirenin nereden geleceğini?
DİREN: Var olan sisteme karşı dur – Gezi ile beraber direnmek, sokağa çıkmak, yürümek biraz daha sempati kazanmış olsa da halen pek çoğumuz için olası şiddet oldukça korkutucu. Biber gazına alışmışlar, döviz hazırlamak hayatının rutini haline gelmiş olanlar, sokakta ve internet siteleri ile imza toplayanlar, her hafta forumlarda tekrar tekrar çözüm arayanlar, aktivistler, eylemciler, yürüyüşçüler, kısacası seslerini duyurmak için çeşitli yolları deneyenler bu kategorideler. En zorlandıkları “Şıracının şahidi bozacı, 3-5 kişi ile ne değişir ki, sen bulaşma onlara, çıkma sokağa” sözünü duymak olabilir, çünkü onlar için tek bir kişi bile önemli, çünkü biliyorlar dönüşüm birkaç kişi ile başlar ve büyür. Önce bir kişi nöbet tutar, sonra bir gün bir bakarsınız milyonlarca kişi boğazı yürüyerek geçer gelir. Bize düşen belki de sadece dinlemek. Kulak verin, ne diyorlar? Hangi eşitsizliğe karşı duruyorlar? Ama gerçekten dinleyin, imza atıp geçmeyin, bakın, sorun, sorgulayın. Bakarsınız henüz farkında olmadığınız bir şey fark edersiniz, hatta bir gün sizin de aklınıza yatar kendinizi sokakta bulursunuz. Ya da gölge etmeyin, isteyen çıksın sokağa, siz evden dua edin, yol gözleyin, su verin, yara sarın. Kim bilir ki ne zaman hangi meydanda hangi parkta tarih yazılacak?
DEGİŞTİR: Yeni sistemler yarat – Hızlı bir çürümenin ve tüketmenin içindeyiz. Belki de bu yüzden hiç olmadığı kadar çok ve farklı denemeye, yeniye ihtiyacımız var. Bugün şimdi, her şekilde, her yerde yeninin yaratılması gerekiyor ve yaratılıyor da. Garantili işinden istifa edip yeni işler deneyenler, ihtiyacı görüp çözüm üreten sosyal girişimciler, alternatif sistemler deneyenler, eski çözümleri tekrar günümüze getirip belki bu sefer olur diyenler hep bu kategorideler. En zorlandıkları “Olmaz bu iş” denmesi olabilir. Bize düşen neyin ne zaman ihtiyacı karşılayacağını önceden bilmediğimizi hatırlamak. Eğer aklınıza yatmıyorsa bırakın denesinler, bırakın çalışsınlar, alternatiflerimiz çoğalsın. Kim bilir ki bir sonraki kriz ne zaman gelecek ve krizden hangi alternatifle, nasıl çıkacağız?
Bu kategorilerin birkaçında ya da belki hepsinde de bulabilirsiniz kendinizi ve ürettiklerinizi. Bugün birinde daha çok çalışıyorken yarın başka birine geçebilirsiniz. Hatırlamamız gereken toplumsal dönüşüm için bunların hepsine aynı derecede ihtiyaç duyduğumuz. Biri diğerinden daha önemli değil. En güzeli hepsinin bir arada olması. Ne demişler, kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz. İyisi mi birini seçin deneyin, gönlünüzü takip edin, bakarsınız bir yerde, bir zamanda, bir şekilde “yine” buluşursunuz diğer gönüllerle…
Kaynak: Spirit In Action
Çizimler: Ayşe Gökçe Bor
Başlık Görseli: Frits Ahlefeldt