Öncelikle çocuk yapma fikrinin ve isteğinin hem evrimsel yani somut hem de duygular, hisler açısından soyut halde de bencillik olarak açıklanabileceğini kanıtlayabilirim. Genlerimizin varlığını sürdürmek için bizi kullandığını artık bilim insanları yüksek perdeden haykırıyor. Örneğin Richard Dawkins, Gen Bencildir’de bizleri genlerin kontrolünde organik robotlar olarak tanımlıyor. Ayrıca evrimin de en önemli ikinci kuralıdır çoğalmak. Yani eğer evrimin birinci kuralının gereğini yerine getirip kendinizi sağlama aldıysanız ikinci kurala geçiyorsunuz. Çoğalmaktır ikinci kural. Hayatta kalmak ise birinci kuraldır. Eğer hayatta kalıyorsan, varsan ve bu var olma durumunu garantiye aldıysan artık ikinci kural olan çoğalma kısmına geçebilirsin. Aynı zamanda bu iki kuralın sentezinde “soyunu sürdür” emri bileşke olarak çıkabilir.
Evrim hayatlarımıza öyle girmiş ve öyle kendine entegre etmiş ki bizi, en evrim karşıtı kişiler bile hayatta kalma ve soyu sürdürme kurallarını sonuna kadar uygulamakta. Herkes çocuk yapayım soyum sürsün diye düşünüyor ya da her dede torununa, her anne çocuğuna “çocuk yap soyun sürsün” der. Fakat onlara bunları söyletenin evrim mekanizması olduğunu bilmemekle beraber asla kabul de etmeyecekler ve şiddetle karşı çıkıp bizi tanrıya saygısızlık yapmakla suçlayacaklardır. Tıpkı namus, töre, ahlak, milliyet, ırk, cinsiyet, tür gibi sanal değerlerden biri de dindir. Din insanların doğayı anlamakta kullandıkları bir araç olagelmiştir her zaman. Açıklayamadıkları her şeye “Allah yaptı, Allah öyle istiyor” dedikleri için bu soy sürdürme eğilimini de vatanseverlik ya da dini veya ahlaki sebeplerle açıklamak isteyebileceklerdir fakat bunun tek nedeni bizlerin her birinin teker teker hatta genlerimizin teker teker sonsuza kadar var olma isteğinin yansımasıdır. Bizler çocuk yapmayı özgür irademiz ile istediğimizi sanırız. Oysa eğer Richard Dawkins haklı ise bunu bize isteten genlerimiz. Ki insanlar ölür, gen kendini yeni bebeğe kopyalayarak binyıllarca var olur. Eğer bu böyle değilse bile artık eminiz ki bunu istememizi sağlayan evrim mekanizması.
Bu durumda çocuk yapma eğiliminin nasıl özgür bir seçim olduğunu düşünebiliriz? Daha bunu isteyenin bile kendimiz olup olmadığından emin olmadığımız halde bundan nasıl bizim isteğimizmiş gibi zevk ve mutluluk duyarız? Bu sadece büyük bir soru işareti olarak burada en azından bir süre daha var olmaya devam edecek.
Var olmak demişken; çocuk yapmak bir bireyin (çocuğunuzun) sizin seçtiğiniz ortamda var olması durumunun sizin tarafınızdan belirlenmesidir. Bu o birey için sizin tanrı kadar kuvvetli olabileceğiniz anlamına bile gelebilir. Fakat burada bir sorun var. O bireye sormadan onu var ediyorsunuz. Bu gerçekten büyük bir kibir, kendini beğenmişlik hatta faşistlik. Çünkü eylem anlamında faşizm bir bireye onun iradesine rağmen istemediği bir şeyi yapmaktır. Ne şanslısınız ki siz bu faşist hareketi yaptığınızda çocuğunuz olacak bireyin iradesinden söz etmek henüz mümkün değildir. Fakat bu çocuk fikri var olduğunda aslında çocuğunuz bir fikir içinde bilinç addedilmiş olduğundan fikir zaten sizin çocuğunuz olarak var olmaya başlayabilir. Bu durumda fikir artık sizin çocuğunuzdur.
Biraz suçlu hissedin! Dünya’ya karşı suçlu hissedin kendinizi. Dünya ananın sırtına, bir yok edici daha getireceksiniz. Bir birey daha hayvan bireylerin mezbahalarda paramparça edilmiş bedenlerini kemirecek. Bir birey daha süt fabrikalarında tecavüze uğrayarak sütleri çalınan ineklerin tecavüzcülerine, gardiyanlarına ve hapishanelerine finansman sağlayacak ve yumurta fabrikalarında ölen bebek civcivlerin hiçbiri bizlerden daha az acı çekmiyor! Çocuğunuz her gün tükenen dünyaya yeni bir tüketici.
Çocuk nasıl bir ortamda var olacak?
Ama biliyorum ki Gaia okurlarının büyük kısmı bu kadar gaddar bir birey var etmeyeceklerdir. Kötünün baya iyisi ayarında bireyler olacaklardır onlar ama yine de bu dünya ana için oluşan karamsar tabloyu biraz olsun aydınlatmaya yetmeyecektir.
Dünya’nın yani içinde var olduğumuz ortamın durumu her gün daha kötüye gidiyor. Tablo o kadar karamsar ki kasıtlı olarak böyle bir tablo çizdiğimi düşüneceksiniz. Çünkü bu gidişin ne kadar kötü sonuçları olacağını aslında birçoğumuz gerçek anlamda bilmiyoruz. Ortam güzel olmayınca onu nasıl güzel resmedebiliriz ki? Eldekiler ortada. Küresel ısınmanın sonuçlarını bile anlatsam bu yeterli olacaktır.
Küresel ısınma artık geri döndürülebilecek noktayı geçti. Önümüzdeki elli yıl içinde Avrupa’da 200 milyon mülteci olması bekleniyor. Belki de o mültecilerden biri sizin çocuğunuz olacak. Sular yükseldiği için denize yakın yerleşim yerleri yüksek yerlere taşınmak zorunda kalacak. Ekinler, tarlalar hatta yerine göre şehirler sular altında kalacak. Petrol savaşları bitecek ve su savaşları başlayacak. Dünya’da günümüzde yer yer su bulmak çok zorken gelecekteki durumu siz düşünün. Üstelik dünyanın “sahipleri” o kadar zalimler ki küresel ısınmayı bilerek durdurmadılar. Çünkü buzulların erimesi ile yeni madenler çıkarabilecekleri ve ticaret yollarının genişleyip kısalabileceği için küresel ısınma ABD ve Rusya’nın işine geliyor. İşte böyle zalimlerin dünyasında var edeceksiniz o “her şeyden daha çok sevdiğiniz” çocuğuzu. Acaba bu gerçekten sevmek mi onu? Böyle bir ortamda onu hiç var etmemek onun için daha korunaklı olmaz mıydı?
O’nu neden var ediyoruz?
Belki bazılarınız çocuğunu bir eko-köyde var etmek istiyordur ve bunun da onun için büyük bir hediye olduğunu düşünüyordur. Üzgünüm ama muhtemelen silahlı koruması olmayan yerler işgal edilecektir. Yani bu anlattıklarım maalesef bir post-apokaliptik filmden değil de yakın-gerçek bir gelecekten. İki çarpı iki eşittir dört kadar kesin tahmin ediliyor yakın zamanımız.
Yani çocuğu onu çok sevdiğimiz için istemiyoruz. Günlük hayattan örneklendirirsek onları birer pet-mişçesine okşamak sevmek, öpmek, başarıları ile güzellikleri ile gurur duymak, insanlara ondan bahsedip bunla tatmin olmak, annelerimizin babalarımızın sesini kesmek, çocuklaşmak, toplumsal cinsiyet rolümüzü yerine getirerek kendimizi ve cinsiyetimizi doğrulamak, dini bir isteği yerine getirmek, devleti, dini, ırkı var etmeye devam ettirmek ve daha onlarca gündelik ve bencil sebepler için istiyoruz. Kendimizden bir başarısız ve/veya başarılı kopya bırakmak istiyoruz. Kendimizden bir imza bırakmak istiyoruz. Var olmayı bir şekilde sembolik de olsa sürdürmek istiyoruz. Çocuklarımız üzerinden.
Hâlâ istiyor musunuz?
Muhtemelen birçoğunuz hâlâ bunu istiyor. Çünkü hormonlar bile bunu istemenize sebep olabiliyor. Peki, nasıl bir çocuk yetiştirmeliyiz? O’nu ne ile beslemelisiniz? Sevgi diye yanıt verdiğinize eminim. O halde dünya neden böyle? Hangi anneye sorsam şüphesiz çocuğunu sevgi ile beslediğini ve besleyeceğini söyler. Fakat hiç de öyle görünmüyor. Her yerde çocuklarını döven aileler, istismarlar, çocuklara bencilliğin aşırı derecede aşılanarak çocukların dolandırıcı, üçkağıtçı tipler olmasını sağlamalar, daha henüz özgür seçimlerini yapmalarına fırsat vermeden onlara bir kimlik vermeye çalışmalar görüyorum.
Lacan der ki; “İnsan aslında onun için önceden tasarlanmış bir hayatı yaşamak üzere dünyaya getirilir.” Bunu açmak gerekirse bir çocuk dünyaya geldiğinde ondan beklenenler aslında ona yüklenenlerdir. Mesela bir erkek çocuk yaptınız. Onun neler yaşayacağı aşağı yukarı bellidir. Sünnet ol, okula başla, erkek gibi giyin… Yani size sunulan senaryonun kopyası. Bu işleyişi kontrol eden mekanizmalar ise devlet, din gibi sanal mekanizmalardır. Bunun dışında siz de çocuğunuz için bu mekanizma gibi davranacaksınız, toplum da, okul da… Eğer çocuğunuz model olarak sizi değilse akrabanızı ya da bir lideri örnek alabiliyor. Bunların dışında kendi istekleri ile var olmaya kalktığı an sapık, serseri, yollu, laf anlamaz, başına buyruk gibi sıfatlarla siz ya da çevresindeki herkes tarafından cezalandırılarak çemberin dışına çıkması engellenmeye çalışılacak. Yani gördüğünüz gibi var olmak bir problemken kendin olarak var olmak bambaşka ve daha büyük bir problem.
Var olunan senaryoda tek çevreleyici, sınırlayıcı ve tanımlayıcı varlık siz ya da akrabalar değil. Okul, camiler, karakollar, askeriye, politika ve iş hayatı birer çevreleyicidir ve çocuğunuza hepsinin etkileri olacaktır. Yani çocuğunuz yalnızca size emanet değil. Onun hamurunda etrafındaki tüm faktörlerin etkisi olacak. Mesela okulda çocuğunuza savaşçı Türk olduğu kodlanacak, hayvanların etinden, sütünden, yününden yararlanmamız için var olan acı çekmeyen canlılar olduğu kodlanacak, Türkiye’nin jeopolitik konumu anlatılıp güzellenerek, Türklüğün ne kadar muhteşem ve üstün bir şey olduğu kodlanacak. Medya o dönem iktidar kimin elinde ise onu güzelleyip o iktidara yönelik hayranlık kodlayacak ve aynı zamanda kimden nefret etmesi gerektiğini de yine medya söyleyecek.
Kadın çocuğunuzun Demet Akalın’a erkek çocuğunuzun ise Acun Ilıcalı’ya özenmesi sağlanacak. Kimse ona cinsel tercihini sormayacak. Erkek gibi görünüyor bu yüzden böyle davranması beklenecek, davranamazsa dışlanacak, yalnızlaştırılacak ve marjinalize edilecek. Bu saydığım kodlamalar yapılacak olan kodlamaların çok kısa örneklemesi. Bunlardan binlerce sayılabilir ve çocuğun etrafını çevreleyen çemberi oluşturan her bir mekanizma bu sınırlama ve kodlamaların bir kısmını aynı anda ya da farklı seviyelerde uygulayabilir. Medya çok güçlü; sürekli şiddet, intikam, zorbalık yücelten ve sürekli savaşın çözüm olduğuna dair çocuklarınıza telkinde bulunan sinemalar gişe yaparak her konuda şiddete ve nefrete başvurmaları öğütlenecek. En basit örnek PKK konusudur. Kimsenin bu konuyu savaşmadan çözmek gibi bir niyeti yok. Her taraf diğer taraftan daha fazla öldürme derdinde. Kimse çatışmaların durmasından bahsetmiyor çünkü her çatışma sonrası ölü sayısı öldüren tarafın ölüm içgüdüsünü besliyor. Yani çocuğunuzu sevgi ile beslemeniz büyük ihtimalle yetersiz kalacak. Diğer etkenler onu sürekli nefret ve düşmanlık ve ayrımcılık ile besleyecek.
Fromm der ki; “Ölüm içgüdüsü ne kadar beslenirse o kadar güçlü şekilde var olur.” Tabii bu içgüdünün güçlenmesi daha çok tatmin gerektirecektir. Tatmin olundukça tatmin ihtiyacı artar. Yani bir tatminsizlik söz konusu olur ve bu içgüdü ile tatmin durumu doğru orantılıdır diye düşünüyorum. Bu da dünyadaki dünyayı yok eden birçok eğilim gibi dünyaya savaş ve acı getirecek aynı zamanda bencilliği de besleyecektir. Bireyin bencilliği çok fazla problem olur mu bilmiyorum hatta bencillik ve narsisizm hayatta kalmak için bir noktaya kadar gereklidir ama gördüğünüz gibi nasıl bir çocuk yetiştireceğinize dahi siz karar veremiyorsunuz.
O kadar zor ki kendin olarak var olmak… Aslında çocukların neredeyse tamamı kendisi olma fırsatı bulamıyor.
Gördüğümüz üzere çocuk yapmak çocuk için olmadığı gibi çocuk yapmak sizin için de değil, toplum için bir gereklilik, üretim için bir gereklilik, iktidarlar için, ordular için, tüketim için.
Derim ki; tekrar düşünün.
Bu yazı ilk defa Gaia Dergi‘nin çocuk konulu 10’uncu sayısında yayınlanmıştır.