Empyrium, 1994 yılında Almanya’da başlamış bir Avant-Garde/Atmosferik Metal ve Neofolk projesi. Tek kişilik bir proje olarak 2002 yılına dek çıkardığı dört albümle önemli bir dinleyici kitlesi kazandıktan sonra aynı yıl süresiz bir ara verdi Empyrium. 2010 yılında ise Thomas Helm’in katılımıyla grup yeniden çalışmalarına başladı.
Neige ve Eviga gibi önemli müzisyenlerin de katkısıyla, o döneme kadar yapmadıkları, ilk sahne performanslarını da sergilemeye başlayan Empyrium, 2014 yılında The Turn of the Tides albümünü çıkardı. Empyrium’un kurucusu ve 2002 yılına kadar tek üyesi Ulf Theodor “Markus Stock” Schwadorf ile 2-3 Eylül tarihlerinde İstanbul’da ilk kez verecekleri konserler öncesi Empyrium’u, sanatı ve duyguları konuştuk.
Sinan Doğan: Öncelikle, grubu Türkiye’den takip eden Empyrium dinleyicileri adına sizleri tekrar dinleme ve sahnelerde konuk etme şansı bulabildiğimiz için mutluluk duyduğumuzu belirtmek isterim. Grubun tekrar bir araya gelişinden itibaren, Empyrium dinleyicilerinin ruhlarından uzun vakitler silinmeyecek muhteşem bir stüdyo kaydı ve canlı kayıtlar çıkardınız. Sizler için belki tekrar olacak ama Empyrium’u tekrar bir araya getiren ne oldu?
Markus Stock: Teşekkürler. Doğru vakti yakaladığımızı, hayranlarımıza ve kendimize karşı iyi ve dürüst hissettiğimizde geri döndük. 2002 yılında Empyrium’a ara verdiğimizde, bu projeye dair söyleyebileceğimiz her şeyi söylediğimizi düşünmüştük ama 2010 yılında gerçekten “Empyrium usülü” ile ve daha önceden yaptığımız şeyleri tekrar etmeden kendimize dürüst olarak duygularımızı aktarabileceğimiz yeni bir yol bulduk.
Sinan: 2011 yılından itibaren sahnelere çıkmaya başladınız, ancak bu performanslar –her ne kadar unutulmaz olsalar da- oldukça nadiren gerçekleşiyor. Bu performansların nadiren gerçekleşiyor oluşuna özel bir değer veriyor musunuz? Ayrıca, artistik dışavurumun bu şekline (sahne performanslarına) sadece daha önce yarattığınız parçaların canlı olarak yeniden yaratımı olmasından farklı bir bakış açısıyla yaklaştığınızı hissediyorum. Bu doğru mu?
Markus: Empyrium olarak canlı çalmak, Empyrium çok daha kırılgan olduğu için ve bu yüzden doğru duygusallıkları buna dahil etmek daha zor olduğu için, diğer projelerim ile canlı çalmaktan çok daha farklı geliyor. Empyrium performansları rock müziğin enerjisi ile değil, daha çok atmosfer ile ve müziğin içindeki duyguları öne çıkarmak ile alakalı.
Buradaki sanatçılar dengeyi sağlamak ve topluma karşı muhalif olmak için buradalar
Sinan: Empyrium’un son zamanlarda müzikal yolculuklar gerçekleştirmekte olan Ulver, Agalloch, Solstafir, Alcest gibi projeler üzerinde önemli etkiler bıraktığını/bırakmakta olduğunu düşünüyor musunuz?
Markus: Bahsettiğin gruplardaki insanları iyi tanıdığım ve onlarla bu konuda da konuştuğum için, 90’ların Empyrium müziğini sevdiklerini ve, bir raddeye kadar, oradan ilham aldıklarını biliyorum.
Sinan: Peki bu müzikal hareketin serpilmesi ve zamanımız arasında bir bağıntıdan bahsedebilir miyiz? Başka bir deyişle, Empyrium’un sanatı insan uygarlığının dünü, bugünü ve yarınına dair neler söylüyor?
Markus: İlginç bir soru! Benim düşünceme göre, buradaki sanatçılar dengeyi sağlamak ve topluma karşı muhalif olmak için buradalar. Yüzeysellikle ve beyhudelikle dolu bu gibi zamanlarda, gerçek sanat karşı eylemde bulunmak, ruhu ve maneviyatı bedene geri verebilmek için burada.
Sinan: Empyrium müziği, içerisinde atmosferik ve tematik olduğu kadar görsel kişilikler de taşıyor. Müzik janrlarının konvansiyonel epistemolojisinin giderek alakasız hale geldiği bir ortamda, sanatınızı hangi sanatsal hareketlerle ilişkilendirebilirsiniz?
Markus: Tabii ki, yaptığımız saf bir romantik sanat. Şahsen, daima romantik sanat ile güçlü bir bağ hissetmişimdir. Shelley, Byron, Novalis, Eichendorff gibi şairlerden tut da Caspar David Freidrich ya da Theodor Kittelsen gibi ressamlara kadar.
Doğa biziz
Sinan: Çoğu avant-garde ve folk müzisyeninin yapıyor olduğu gibi, siz de müziğinizi ve kendinizi doğa ile yakından ilişkilendiriyor musunuz? The Turn of the Tides’da doğayı nasıl dahil edip yorumladığınızı düşünüyorsunuz, ilerideki çalışmalarınızda bu nasıl olacak?
Markus: Doğa biziz ve biz doğayız. Doğa bizim dışsal bir parçamız ve biz de onun hareketleri ve döngülerinin birer parçasıyız. Bir sanatçı olarak bundan feyz almamak mümkün mü? TTOTT doğanın döngülerinin hayatlarımızla ilişkisine dair pek çok şey söylüyor. Bu [ilişki], karşılıklı olarak bağıntılı ve kozmik bir prensip. Bunu anlayarak ölüm korkusunu yenebilmen oldukça mümkün hale geliyor. Sıradaki albüme dair spesifik fikirler geliştirmiş değiliz henüz. Daha vaktimiz var. (Gülüyor)
Sinan: Markus, uzun zaman boyunca Empyrium’u tek başına yürüttün. Sahne sanatçılarının katkılarına ve en önemlisi Thomas’ın tam zamanlı bir şekilde gruba katılışı hakkında ne hissediyorsun? Katılımları Empyrium’a yeni bir momentum kazandırdı mı, yoksa bunu doğal bir evrim süreci gibi mi yorumlarsın?
Markus: Muazzam müzisyenler ve sanatçılarla, en önemlisi de, olağanüstü kişiliklerle bir arada olmaktan dolayı çok memnunum. Hepimizin arasında güçlü birer bağ var ve hepimizin çok iyi arkadaşlar olduğunu hissediyorum, bu da iyi canlı performanslar yaratabilmek için çok temel. Ancak, canlı performans ekibi Empyrium işlerinin bestelenmesinde pek bir etki yaratmıyor. Stüdyo işleri sıkı sıkıya Thomas’a ve bana bağlı. Bu durum gayet iyi bir şekilde devam ediyor. Thomas, Where at Night the Wood Grouse Plays’den beri öyle de böyle Empyrium’un bir parçası aslında, 1997/1998 yıllarından beri de arkadaşız. Her şeyden öte, arkadaşlığımız yaptığımız şeylerin çok önemli bir parçası. Müzik gibi şahsi bir şey üzerinde beraber çalışmak ve duyguları, düşünceleri ve yeteneklerimizi paylaşmak olağanüstü bir şey.
Sinan: Yeni bir EP yayınladınız ve şu anki müzikal yaklaşımınıza dair rahat hissediyormuş gibi görünüyorsunuz. Gelecekte neler beklemeliyiz? Sürprizlerle karşılaşacak mıyız?
Markus: Sana karşı dürüst olayım: Henüz hiçbir ipucumuz yok. Fakat yakında yeni parçalar bestelemeye başlayabiliriz. Şimdilik sadece belirsiz fikirlere sahibiz. Ayrıca, önümüzdeki yıl birkaç yeni projeye başlamayı düşünüyorum.
Desteğiniz için çok teşekkürler, konserlerimizde görüşmek üzere!
2-3 Eylül tarihlerindeki yapılacak konserlerin ve bu röportajın gerçekleşmesinde kakısı bulunan Empyrium Turkey ekibine çok teşekkür ederiz.
Not: Röportaj tamamen İngilizce yapılmış ve bir bütün olarak çevrilmiştir. Ortaya çıkmış olması pek mümkün olan teknik ve yorumsal eksiklikler için okuyucudan özür dilerim.