Türkçeye Laz kirazı olarak da geçen Prunus ağaçlarının Afrika’daki bir türü, prostat kanserine iyi geldiği bilinen bileşikler içermektedir. Kenya’da bulunan bu ağaçlar şimdilerde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Kenyalı iki kadın ise bu değerli ağaçları korumak için el ele verdiler.
Birbirinden oldukça farklı iki kadın; Dorothy ve Mary. Birisi şehirde yaşıyor, diğeri ise hayatını kırsalda sürdürüyor. Birisi daha hayatının baharında, iş hayatına bile yeni atılmış bir kadın, diğeri ise ununu elemiş eleğini asmış desek yerinde olur. Dorothy ve Mary birbirlerini tanımıyor; fakat ortak bir heyecanları var, Prunus ağacına olan derin manevi bağları..
23 yaşındaki Dorothy Nyamai, Kenya’nın başkenti olan Nairobi’de biyokimya eğitimi görüyor. Yüksek lisans tezi olarak bu harika ağaçların kovuğunu inceleme altına almış Dorothy. Ağacın sert kabuğu, ilk başta prostat kanseri olmak üzere pek çok hastalığın tedavisinde hammadde olarak kullanılıyor. Dorothy; “Kanser tedavisinde kullanılabilen bir türü incelemek benim çok ilgimi çekiyor” şeklinde kendisini anlatıyor. Dorothy’nin kanser araştırmalarına kendisini vermesinin başlıca sebebi ise, annesini rahim kanseri, kız kardeğişini ise meme kanseri sebebiyle kaybetmesiyle yaşadığı derin acı olmuş.
Tezinde, ağacın kabuğunun bileşenlerinin kanser tedavisinde kullanımının kimyasal altyapısını inceleyen Dorothy, deney alanında büyütülen ağaçlarla doğal ortamda yetişen ağaçların, şifa açısından bir farkı olup olmadığını araştırıyor. Kansere karşı şifa niteliği taşıyan bu ağaçlar ise maalesef dünyadaki pek çok tür gibi soyunu devam ettirememe tehlikesi ile başbaşa. Ağacın yetiştiği bölgelerde yaşayan insanlar, evlerini yapmak ve yemeklerini pişirmek için bu ağacı kullanıyor.
Ayrıca tarlalarını ekebilmek için de Prunus ağacını kesiyorlar. Kenya’nın üçte biri bir zamanlar ormanlık araziydi. Şimdilerde ise bu oran yüzde yediye kadar düştü. Ayrıca, üzerinde ağaç yetişmeyen ve ağacın kökleriyle olduğu yere sabitlenmeyen değerli ve verimli topraklar da yağan yağmurlarla birlikte bütün besinlerini okyanuslara akıtmış durumda.
Emekli ilkokul öğretmeni olan Mary Nyambura da, ağacın yok olmak üzere olduğunun Dorothy gibi bilincinde. Gençliğinde yaşadığı köy, ormanın hemen kıyısındaymış. Şimdilerde ise yaşadığı aynı yerden ormanı görebileceği bir yere gitmesi için kilometrelerce yürümesi gerekmekte. “20 yıl önce, ormanlar çok sıktı” diyor Mary ve ekliyor, “O zamanlar yağmur gelmesi gereken zamanlarda gelirdi.” Şimdilerde ise geciken ve parça parça gelen yağışlar sebebiyle ektikleri ekinlerin solup gittiğini belirtiyor.
Mary ağaçları korumak için elinden geleni ardına koymuyor. Ormana yaptığı gezintiler sırasında tohumlar topluyor. Daha sonrasında onları son on yılda çalışmakta olduğu kreşte fide haline getirip satıyor. Mary bu yolla ayda 8 euro kazanıyormuş; ama konu bu değil. Mary, kazandığı parayı çocuklarının eğitimi için bir kenara atıyor.
Yeşil Kuşak Hareketi (Green Belt Movement) isimli Kenya çevreci hareketi, Mary gibi insanları destekliyor. Ayrıca fideleri alanların başında geliyor bu çevreci hareket. Hareketin amacı, yok edilen ormanları yerine yeniden koyabilmek ve etrafı yeşillendirmek ve hareket Prunus ağaçları gibi yerel türlerin yok olmaması için yaklaşık 40 yıldır emek harcamakta.
Yeşil Kuşak Hareketi’nden önemli bir isim olan Charles Mwangi; “Maymunları hiç bir zaman yabancı ağaçlar üzerinde dolaşırken göremezsiniz” diyor, “Hep yerel ağaçlar üzerindeler.” Ekolojik olarak bakıldığında da bu çok doğal; çünkü o maymunlar yüzyıllar boyunca yerel ağaçlardan besin sağlamaya ve onların tabiatına ayak uydurmaya alışmışlar.
1990’lı yıllardan beri her yıl, 3 binden 5 bin tona kadar Afrika Prunus ağacı kabuğu, Afrika’dan Fransa ve İspanya’ya ithal edilmiş. Bu miktar, ağacı, ilaç sektöründe kullanılmak üzere dünyaya ithal edilen ağaçlar listesinin başına oturtmaya yetiyor.
Yeniden ağaçlandırma çalışmalarıyla, daha sürdürülebilir bir gelecek elde etmeyi planlayan Kenyalıların ovaları, prostat kanserine karşı en güçlü silahlardan birini barındırıyor. Sadece Prunus ağacı değil, Dünya’daki pek çok bölgenin kendine has bitkileri ve hayvanları yok olamayacak kadar değerli. Canlılık, dünyaya bir domino taşı dizisi gibi yayılmış vaziyette, Lokman Hekim efsanesinde ve tarihi pek çok efsanede olduğu gibi, bazen devalar Kaf Dağı’nın ardında bir başka diyarda olabiliyor ve ancak ve ancak doğayı korursak var olan bir şifadan bahsedebiliriz. Mary ve Dorothy gibi pek çok insan bunu anlamış, bizlere de düşen kendi doğamızı korumak bu durumda..
Kaynak: Deutsche Welle