Ursula K. Le Guin’in 1976 yılında yayımlanan romanı Dünyaya Orman Denir benim açımdan anlatması zor okunması gerekli kitaplar arasındaki yerini almış bulunmakta.
Etkileyici hikâyesi, akıcı anlatımı ve felsefi derinliği ile Le Guin döngüdeki en dikkat çekici yapıtı –ki bence Mülksüzler ve Sürgün Gezegeni ile boy ölçüşebilir- okurlarına sunmuş. Hem Taoculuğu hem Feminizmi hem de Anarşizmi en basit ve yalın halleriyle bu anlatıda görmek mümkün. Hikâyeye değinmeden önce bir ön açıklama yapmak gerekirse Le Guin’in Hainli Döngüsündeki maceralarından başka birinde ama bu sefer başlangıçta olduğumuzu söyleyebiliriz.
Hainli Döngüsünün merkeze aldığı “Birlik” oluşumunun kurulduğu zamanda geçen hikâye seri içinde ilk defa Arz’a (Dünyamıza) ve Arzlı İnsanlara odaklanıyor. Konu bizler olunca da Le Guin aşırı acımasız yani tamamen gerçekçi davranmış: Yıkıcılığımızla, ırkçılığımızla, bir virüs gibi ekolojik dengeyi bozarak çoğalışımızla, faşizan baskıcı düzenimizle, kapitalist ve emperyalist aç gözlülüğümüzle yani tüm kötücül yanlarımızla bizleri anlatmış Dünyaya Orman Denir’de.
Bu kurguyu kurarken de Yin’in içindeki Yang’ı her kötülüğün içinde yer alan iyiyi de es geçmemiş yazarımız. Anarşist ve kadın egemen bir toplum düzenini de işleyen Le Guin düş dünyasına, ormanın derinliklerine çekiyor bizleri. Düş görmenin ve gerçekliğin ne olduğunu sorgulatarak düşsel gerçekliğin ve maddesel dünyanın çatışmasını anlatıyor.
Bir dengenin ve dengeyi bozan bizlerin hikâyesi Dünyaya Orman Denir. Arz’dan çıkıp Yeni Tahiti adını verdikleri dünyayı işgal edip sömüren insanlığımızın (!) hikâyesi… Kendi dünyalarını ağaçsız bırakan bir ırkın başka dünyaları kolonileştirmesi, köleleştirmesi… Kendine benzemeyenleri kendine benzetmesi… ve yıkımın hikâyesi Dünyaya Orman Denir.
Bazı eleştirmenlere göre Vietnam savaşına bir atıf olarak –ya da savaştan etkilenerek- sömürgeciliği anlatan Le Guin dünyamızla ve gerçekliğimizle birçok bağ kuracağınız bu eseri bizlere kazandırmış.