“Teknolojinin gelişmesi ile birlikte’’ başlayan cümleler son günlerde makalelerin başında görmeye alışık olduğumuz bir tabir haline geldi. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte veya sosyal medyanın yaygınlaşması, şu anda hem akademinin hem de insanlığın gelecekte bunların sonuçlarının neler getireceği hakkında en çok sorduğu ve cevaplarını almak istedikleri bir alan. Günden güne artan bir şekilde devam eden kullanımının, ileride hayatımıza daha ne kadar adapte olacağı her gün daha da artan bir sorun. Bilgisayar ve telefonla başlayıp şu an “Alexa” gibi hayatımıza giren yapay zekalar, gittikçe yaşamımızın bir anlamı, değeri olarak artarak hayatlarımızda yer almaya devam ediyor. Peki artık fiziksel olarak da giyebildiğimiz bu yapay zekaların ileride hayatlarımızdaki rolü ne olacak sorusunun bir kısmı transhümanizm akımını da kapsıyor.
Transhümanizm, logosundan da anlam çıkarılabileceği üzere türkçe anlamı olarak insan üstü (people plus (+)) olarak tanımlanıyor. Evrim süreci boyunca insanlar sürekli gelişmeye devam etmişlerdir, evrimin artık bir noktasından sonra ise, insanlığın daha üst bir seviyeye ulaşması gerekir, bu da ölümsüzlüğün bulunmasıdır. Transhümanizm kavramsal olarak, “gelişen teknolojilerle birlikte” insanın daha uzun yaşaması, kapasitesini geliştirip, artı bir insan yaratması felsefi akımıdır. İnsan biyolojisinin radikal bir değişimidir bir diğer tanım olarak.
İngiliz evrimci biyolog ve enternasyonalist Julian Huxley’in “New Bottles For Wine” kitabına göre, “İnsan eğer isterse, kendisinin ötesine geçebilir, birey bir ya da öteki bir şekilde, kendi bütünlüğü içinde birey olarak kendini aşabilir. Bu inancı isimlendirmek lazım. ‘Transhümanizm’ bu inancı tanımlamak için kullanılabilir: İnsanın kendini yeni olanaklara adapte etmesi ve kendini aşması kavramıdır. ‘Ben transhümanizme inanıyorum’. Bu kavrama inanacak insan sayısı yeterli olduğu zaman ise, bizden farklı olarak, insan türü yeni bir varoluşun eşiğinde olacak, kendi kaderini bilinçli olarak yerine getirecektir.”
Fakat Huxley, bu fikri savunduğunda yıl 1957 idi. Transhümanizmin gerçekleşecek olmasına inanıyor fakat insani değerlerin kalacağını da ekliyordu. Bugün gelinen teknolojik aşama bunu gösteriyor olsa bile, insani değerlerin artıp ya da azalacağı konusunda aynı fikri savunmak zamana ve teknolojinin gelişimine kalmış bir süreç.
Gelelim bu tanımın hayatlarımıza adapte olma sürecinin nasıl olacağına. Bunu hayal etmek bir yana, transcendence adlı filmde görmek mümkün. 2014 yılı yapımı başrolünde Johny Deep’in bulunduğu filmin konusu aslında insanlığın bir üst boyuta ulaşmasını ve bunun sonuçlarının nasıl olacağını anlatıyor. İnsan bilincinin ne kadar ileri gidebileceğini ve fiziksel ölüm gerçekleştikten sonra, beynin bilgisayara aktarılıp aslında hâlâ gelişip, etrafında olanları kontrol edebileceğini konu alıyor. Bir nevi transhümanizm kavramını anlatan bir film. Fakat daha çoğunu yapabilmenin farkına varma ve bu isteğin sürekli peşinden gitme duygusu, Huxley’in savunduğu fikrin aksine insani değerlerin git gide yok olmasına yol açıyor.
Transinsanlık tek bir hareket ya da fikirler belirleyemezken, bazı transhumanistler, transhumanist fikirleri popülerleştiren kar amacı gütmeyen örgüt olan H+ (Humanity Plus) içinde örgütlenirler. H+’ın şu anki başkanı Natasha Vita-More. Örgüt, Dünya Transfumanist Dernek (WTA) ve Extropy Enstitüsü de aynı fikri savunan, aynı zamanda ortaya çıktı. Extropy Enstitüsü 1990’ların başında Max More ve Tom Morrow tarafından kuruldu. Her ikisi de 1988’den bu yana Extropy adlı bir transhumanist fikir dergisini yayınladılar.
Her şeye rağmen transhümanizm, evrimi devam ettirip bir düşünce olarak insan olma bilincini üst seviyelere taşıyabilir, farkındalık yaratabilir. İnsan biyolojisini geliştirip, istediği aşamaya ulaşabilir fakat neler getireceği teknoloji gelişimine kalmış bir merak konusu.
Kaynakça
“Post- and Transhumanism: An Introduction, edited by Robert Ranisch, and Stefan Lorenz Sorgner, Peter Lang GmbH, Internationaler Verlag der Wissenschaften, 2014.”