Altı Mayıs’a kadar Endless Art Taksim’de devam edecek olan segideki sanatçı dostlarla bir araya geldik. Harika sohbetler çıktı, buyrun yazımıza. Söyleşimize Tuğçe Diri ile devam ediyoruz.
Tuğçe merhabalar, bize biraz kendinden bahsedebilir misin? Sanatınındaki dışa vurumlar nasıldır genelde?
O an, içinde bulunduğum ruh hali ve kaygılarım beni tetikliyor. Bu doğal bir refleks olarak okuduğum kitabı, izlediğim filmi belirlememi sağlıyor ve bir karın ağrısı oluşturuyor. Yanımdan hiç ayırmadığım defterlerim var ve direkt olarak çizerek aktarıyorum. Buradan üretim sürecine geçişim kolaylaşıyor ve plastik olarak çözümleme yoluna girmiş bulunuyorum.
Başka bir dünya serisindeki ütopik etkileri işlerine nasıl taşıdın? Nasıl gelişti bu seri senin için? Genelde yeşil renkleri kullandığını fark ettim.
‘Bir Başka Dünya’ serisine başlamam Ursula Le Guin’in beni yaşadığımız realiteden kaçırması ile başladı. Örtük bilgi olarak: kabul etmek istemediğim bir ülke süreci ve benim ondan çıkış yolum diyebilirim. Resimlerimi ütopik yapan da budur. Özellikle ‘Yerdeniz’ serisi; zihnimi, yaratmak istediğim dünyanın etkisine daha net sokmuştur. ‘Bir Başka Dünya’ bir ütopik dünya önermesi değildir, izleyiciyi, benim girdiğim yola ve kendi diyarlarına yöneltme durumudur. Zamansız, mekansız ve çocuksu resimsel bir dil ile oluşturulmuştur ve yeşil, yaşam enerjisini temsil etmektedir.
Sergide desen işlerine de yer vermişsin. Sanırım desen tutkunu bir sanatçısın? Belli bir formu olmayan, içine renk girmemiş belkide düşünecenin ilk ifadesine ne demek istersin ?
Desen tutkunuyum evet. Bazen an’ın bazen de, sadeliğin ve doğallığın yakalanmasında müthiş bir araç diye düşünüyorum.
Şu an’ın sanatını oluşturanlarla geçmiş dönem arasında nasıl bir bağlantı görüyorsun? Dantel oyası işinde sanırım böyle bir köprü var?
Simbiyotik serisi, desenlerin ve dantellerin hem bir form, hem de düşünme pratiği olarak birbiri olmadan var olamayacağı, birlikte hayat bulacağı bir dil sunuyor. Bu dil, büyüdüğüm ev ve yaşadığım coğrafya ile doğrudan ilintili. İp, desenlerimde ki çizginin yerini aldı. Dantelleri, desen çizer gibi, aynı otomatizm ile örüp, motifler halinde kompozisyona sokuyorum. Dantellerin çevresini sınırlayan ahşap şasiler ise, tuval resmi altında kullanılan şasilerin birebir kullanımından oluşuyor. Dikdörtgen ve kare şasiler içerisine konumlanmış bu ip desenler, geleneksel bezeme sanatının geometrik şema sistemi ile bağ kurarken aynı zamanda ressamca bir duruş ile iki boyut kaygısının devamı niteliğindedir.
Bir işin çıkması nasıl izlenimler alırsın? Bu anlamda kendi içinde özel bir çalışman ya da yaptığın şeyler oluyor mu? (Soruyu anlamadığım için cevaplayamadım 🙂
Son olarak elinnde şu anda nasıl işler var, takipçilerine neler söylemek istersin?
Çalışmaya başlarken bir kavram, bir his her zaman var oluyor. Üretme pratiğim daha çok yüzey kaygısı üzerinde şekilleniyor. Ama bu bir süreç meselesi, karşılaştığım malzeme ve olanaklar bu sürecin imkan verdiği doğrultuda bir ifade biçimi halini alıyor. Dantellere başladıktan sonra bana yeni bir yol açıldığını hissediyorum. Bu yönde okumalarımı ve araştırmalarımı çoğaltarak, denemeler yapıyorum. Daha çok seriler halinde çalışmam, içeriğin en iyi ifadesini yakalamaya çalışmamdan dolayıdır.