AKP’li yıllarda çocuk politikalarının sonuçlarını incelediğimiz serinin üçüncüsünde odağımız okulların fiziki durumu, niteliği ve öğretmenlerin durumunun 21 yıllık dönüşümü oldu. Özelleştirme sürecinde okullar satılmadı belki ama özel okulların toplam okul sayısına oranı katlandı. Öğretmenler ihtiyaç olmasına rağmen atanmayarak özel okullarda güvencesiz çalışmaya mahkum ediliyor. Çocuklar 4+4+4’le birlikte örgün eğitimden kopuyor. Kriz anlarında akla ilk gelen ise okulları kapatmak oluyor.
AKP’li yıllarda eğitimde fırsat eşitliği uçurumu büyüdü. Eğitim niteliksizleşti, birçok eğitim kurumunun içi boşaltıldı. Özel okullar ve devlet okulları arasındaki nitelik farklı arttı. Okulların fiziki koşulları da, öğretmen sayıları da okulların niteliğinin düşmesinde önemli bir noktada yer alıyor. Eğitimde nitelik yanında eğitim politikalarından doğrudan etkilenen ve 21 yılda itibar kaybeden, sürekli sınava ve performans değerlendirilmesine sokulan öğretmenleri de unutmamak gerekir.
Öğretmenler çok düşük ücretlerde özel sektöre mecbur bırakılırken, binlerce öğretmen atanmayıp işsiz bırakıldı. Öğretmen açığı devam ederken pandemi sonrası bile yeni okullar ve az mevcudiyetle bu sorunu çözmeyen iktidar sadece ders içeriği, yetersiz yatırımlar ve gericileşme ile bilimsel ve laik eğitime karşı değil, topyekûn bir meslek grubuna savaş açmış oldu. Sözleşmeli binlerce eğitim emekçisi oluştu.
Açık öğretimdeki çocuk sayısı özel okuldaki çocuk sayısından fazla
MEB’in Haziran 2022’de açıkladığı verilere göre örgün eğitimde bulunan toplam 19 milyon 155 bin 571 çocuk var. 15 milyon 839 bin 140 çocuk resmi, 1 milyon 578 bin 233 çocuk özel ve 1 milyon 738 bin 198 çocuk açık öğretim kurumlarında eğitim alıyor. Bu rakamlara göre açık öğretime kayıtlı çocuk sayısı, özel okullara kayıtlı çocuklardan daha fazla. Bu durum uzun yıllardır böyle.
Açık öğretime yönelmenin tohumları 4+4+4 ile atıldı, bu dönem açık öğretim kayıtları belirgin bir fark göstererek hızla çoğaldı. Sistemin gelmediği ve liselerin zorunlu olmadığı 2011- 2012 eğitim yılında açık öğretim lisesine giden öğrenci sayısı (Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre) 611 bin 44 iken, 4+4+4’le birlikte yani 2012-2013 yılında bu sayı 804 bin 523’e, 2013-2014 eğitim öğretim yılında ise 901 bin 487’ye çıkmıştı. MEB’e göre bu rakam 1 milyon 12 bin 349. Zorunlu eğitime rağmen artan rakamlar her yıl artmaya devam etti, sadece açık lise değil, açık orta öğretimde de binlerce çocuk eğitime devam ediyor.
Özel okulların resmi okullara oranı 21 yılda yüzde 2’den 25’e yükseldi
2002 yılında 35 bin 133 okul, 10 milyon 331 bin 645 öğrenci ve 373 bin 303 öğretmen bulunuyordu. Yıl 2023, 70 bin 383 okul, 19 milyon 155 bin 571 öğrenci, 1 milyon 139 bin 673 öğretmen bulunuyor. Bu sayıların artması, nitelikli bir artışı göstermiyor elbette. Bugün sınıfların yüzde 54’ünde öğrenci sayısı 37’nin üzerinde. 2003’te özel okulların resmi okullara oranı yüzde 2, 2023’e gelindiğinde bu oran yüzde 25’e yükseldi. 2002-2003 eğitim ve öğretim yılında özel okullarda kayıtlı öğrencilerin toplam öğrenci sayısına oranı yüzde 1 iken, geçen 21 yıl içinde 8 kat artarak yüzde 8.2’ye ulaştı.
Bir devlet okulunun nüfusu bir özel okul nüfusunun 2,5 katı
Türkiye’de bulunan 70 bin 383 okul içinde devlete ait okul sayısı 56 bin 200 iken, özel okul sayısı 14 bin 124’tür. Devlet ve özel okul öğrenci sayıları karşılaştırıldığında, bir devlet okuluna düşen öğrenci sayısı ortalama 282 olurken, bir özel okula düşen öğrenci sayısı ortalama 112 olmaktadır. Bu da bir devlet okulunun nüfusunun özel okul nüfusundan 2,5 kat daha fazla olduğunu gösteriyor.
Özel okulda öğretmen başına 10 öğrenci, devlet okulunda 17 öğrenci düşüyor
Türkiye çapında devlet ve özel okullarda toplam 1 milyon 139 bin 673 öğretmen görev yapmaktadır. Haziran 2022 itibariyle devlet okullarında çalışan öğretmenlerin sayısı 975 bin 698’dir. Bu öğretmenlerin 95 bin 773’ü sözleşmeli öğretmen olarak çalışmaktadır. Özel okullarda çalışan öğretmen sayısı ise 163 bin 975’tir. Bir özel okulda öğretmen başına ortalama 10 öğrenci düşerken, bir devlet okulunda öğretmen başına ortalama 17 öğrenci düşmektedir. Bu da bir devlet okulunda öğretmen başına düşen öğrenci sayısının özel okuldaki öğrenci sayısından 1,7 kat daha fazla olduğunu olduğunu ortaya koyuyor.
Devlet okullarında bir dersliğe düşen öğrenci sayısı, özel okuldakinin neredeyse 2,5 katı
Bunun yanında resmi okullarda 608 bin 903, özel okullarda 140 bin 551 olmak üzere örgün eğitimde toplam 749 bin 454 derslik kullanıldı. Devlet okulu öğrenci sayısını derslik sayısına böldüğümüzde derslik başına 26 öğrenci, özel okulda ise derslik başına 11 öğrenci düşüyor. Bu da devlet okulundaki bir dersliğe, özel okuldaki bir derslikten 2,3 kat daha fazla öğrenci düştüğünü gösteriyor. Sınıf mevcudiyetinin bu orantısızlığı ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısının fazlalığı maddi koşulları iyi olan ailelerin özel okulları tercih etmesinde önemli bir nokta oluyor.
Avrupa’da 1 öğretmene ortalama 13,5 öğrenci düşüyor
Avrupa ülkelerinde öğretmen başına düşen çocuk sayısı 13,5 Türkiye’de bu rakam 17. Tabi bu rakam ortalama bir veri sunuyor. Eğitim Sen verilerine göre Türkiye’deki okulların yüzde 54’ünde sınıf çoğunluğu oranı 37 öğrencinin üzerinde. Yapılması gereken tek şey ise okul ve derslik sayısını arttırmak. Ama AKP’nin böyle bir derdi yok, AKP’li yıllarda MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay 17,18’den 9,18’e düşmüş bulunuyor. Öğretmen maaşları önceki bakana göre bir ‘yük’. Sınıf mevcutlarının 55-60 arasında olduğu okullar da var, birleştirilmiş sınıflar da.
Okul çağında olup okula gitmeyen 432 bin 956 mülteci çocuk var
2021 Milli Eğitim Bakanlığı açıklamalarına göre eğitim kademelerinde toplamda 938 bin 138 mülteci çocuk okula giderken, eğitim çağında olup okula gitmeyen 432 bin 956 çocuk bulunuyor. Bu rakamı toplam okul sayısına böldüğümüzde ortalama her okula 13 çocuk düşmekte. Mültecilerin yoğunlaştıkları iller ve bu illerdeki büyük çoğunlukta yoksul bölgelerdeki okullarda eğitim almalarıyla birlikte birçok eşitsizlik ortaya çıkıyor. Yoksul bölgelerdeki okullarda sınıf mevcudiyetleri 35 ve üzeri, bu sınıflarda ise birden fazla mülteci çocuk var. Bu koşullarda eğitim veren öğretmenler nitelikli eğitim vermekte zorlanıyor.
Öğretmenler kalabalık sınıflarda okuma yazma bilmeyen çocuklara eğitim verirken bir yandan da Türkçe bilmeyen çocuklara dil öğretmeye çalışmakta, böylece eğitim niteliği düşmektedir. Çünkü sınıf mevcudiyetinin fazlalığı her çocukla tek tek ilgilenmeye imkan, mülteci çocuklar için ayrı ve özel bir program yürütülmesine ise izin vermiyor.
Öğretmen ataması ihtiyacın yarısı kadar bile olmuyor
Her yıl 110 bin civarı öğretmen mezun oluyor, öğretmenlerin 20 bini emekli oluyor. Atama bekleyen 600 bin öğretmen var. Her yıl bu rakama 110 bin civarı öğretmen eklenirken, ortalama 37 bin civarı öğretmen atanıyor. 2022 Sayıştay rakamlarına göre 138 bin atanmaya ihtiyaç varken, yine 2022 MEB verilerine göre bu rakam 100 bin.
Oysa önceki dönem Milli Eğitim Bakanı olan Ziya Selçuk “Sistem tamamıyla doldu, fazla açığımız yok” açıklamasını yapmıştı. En az 100 bin öğretmen açığı olduğu ortadayken, AKP 21 yılda atanamayan öğretmenler ordusu yaratmış bulunuyor. MEB öğretmen açığını kapatmayan atamalar yapmaya devam ediyor. Yüksek atamaların gözüktüğü yıllar öğretmen açığının tamamlanmadığı ve ikinci atamaların yapıldığı yıllar oldu. 21 yıllık AKP döneminin tek seferde yapacağı en yüksek atama 2023’te yapılacak 44 bin 890 öğretmen ataması ile olacak.
Öğretmenler sözleşmeli olarak güvencesiz ve düşük ücretlere çalıştırılıyor
MEB’de görevli 95 bin 773 öğretmen sözleşmeli olarak çalışıyor. MEB Mart 2023’de 44 bin 890 sözleşmeli öğretmen daha alınacağını açıkladı. Kabaca 150 bin sözleşmeli öğretmen çalıştırabilen MEB, atama için bekleyen 600 bin öğretmeni atamak yerine öğretmen eksiğini öğretmenleri güvencesiz ve düşük ücretlerde çalıştırarak tamamlıyor. Sözleşmeli öğretmenler sadece 10 ay maaş alıyor. 2020 yılı rakamlarına göre hala 7 binin üzerinde birleştirilmiş sınıf, sınıf ortalaması 37’nin üzerine olan binlerce okul bulunurken ihtiyacın altında atama yapılmasının tek bir açıklaması oluyor. Öğretmenler bütçede yük olarak görülüyor. Bunun yanında pedagojik formasyon almamış, eğitim fakültesi mezunu olmayan, hatta kimi zaman lise mezunu ve politik tutumlarla sözleşmeli öğretmen olanlar bulunuyor.
Her şey planlı, her şey plana uygun
MEB, 2022 yılı sonuna kadar 5 yaş grubunda okul öncesi okullaşma oranını yüzde 100’e çıkartmayı hedeflediğini açıkladı. Bu kapsamda 2021 Kasım ayında açıklama yapan Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, 2022 yılı sonuna kadar 3 bin yeni anaokulu ve 40 bin yeni ana sınıfı yapılacağını duyurmuştu. Peki 2022’de atanan 20 bin öğretmen içinde kaçı okul öncesi öğretmeni? Cevap, 7 bin 503. 3 bin anaokulu ve 40 bin anasınıfı için 7 bin 503 öğretmen nasıl yetecek?
Buradan da anlaşılacağı gibi AKP neyi önceliyorsa eğitim de onu önceliyor. Eğitim sistemi tam anlamıyla iktidarın hatta Erdoğan’ın isteğiyle şekilleniyor. AKP, 2022 MEB Şurası’ında 5 yaş/okul öncesi eğitimde din eğitimini onaylamıştı. Kısacası her şey planlı, her şey plana uygun.
Din kültürü öğretmeni ataması her yıl en çok atama yapılanlar arasında
Okul öncesi öğretmenlerden sonra atama yapılan diğer branşlar ise sırasıyla şöyle; 2 bin 223 kontenjanla sınıf öğretmenliği, bin 250 kontenjanla özel eğitim öğretmenliği, bin 218 kontenjanla din kültürü ve ahlak bilgisi ve bin 4 kontenjanla ilköğretim matematik öğretmenliği ataması yapıldı. Bir yılda sadece; 616 Türk dili ve edebiyatı, 552 Türkçe, 480 fen bilimleri, 467 rehberlik, 450 İngilizce, 351 sosyal bilgiler, 345 tarih, 306 fizik, 288 beden eğitimi, 232 kimya, 202 coğrafya, 193 Arapça, 177 felsefe öğretmeni atandı. 2023 yılında yapılacak 44 bin 890 öğretmen atamasının 7 bin 878’i sınıf öğretmenliği, 3 bin 604’ü rehberlik, 3 bin 269’u okul öncesi, 2 bin 656’i ilköğretim matematik ve 2 bin 604’ü din kültürü ve ahlâk bilgisi alanında yapılacağı açıklandı.
Din kültürü ve ahlak bilgisi alanında yapılan atamalar her yıl olduğu gibi diğer en çok atama yapılan branşlar arasında yer aldı. Türkiye’de İmam hatip olmayan lise türlerinde dahi seçmeli derslerle birlikte din dersi saati ondan fazla yükseltilmiş oldu. Bu nedenle her atamada en yüksek atama sayıları içerisinde hep din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleri yer alıyor.
Kriz anlarında ilk yapılan okulları kapatmak oluyor
Sadece pandemi ile geçen 2020-2021 yıllarında yüz yüze eğitime geçiş diğer birçok ülkenin aksine Türkiye’de uzun zaman aldı. Bu süreç milyonlarca çocuğu pek çok açıdan olumsuz etkiledi, iktidar kriz anlarında eğitimi bir çırpıda kenara bırakmayı, kolaya kaçmayı adet edindi. Türkiye’de okulların fiziki koşulları, sınıfların durumu ve sınıf mevcudiyetlerinin olumsuz koşulları pandemide bir kez daha ortaya çıktı. Bu koşullara uygun olmayan okullar için bakanlık önlem alıp gerekli yatırım ve atamaları yapmak yerine eğitime uzun süre ara vermeyi tercih etti.
6 şubat tarihli ve 10’dan fazla şehrin etkilendiği deprem sonrasında da aynı tepkiyi gördük. İktidar olağan dışı bir durumla karşılaştığında ilk olarak çocukları evlerine göndermek ve her kademede eğitime ara vermek dışında bir çözüm bulamıyor/bulmayı tercih etmiyor. Sadece deprem bölgelerinde değil, eğitim tüm Türkiye’de eğitimi 2 hafta sekteye uğradı, deprem bölgelerinde ise geçen yaklaşık 3 ay sonrasında eğitimin 24 Nisan’da başlayacağı duyuruldu ama nitelikli olarak eğitim başlamadı. Okulların sadece eğitim verilen kapalı alanlar olmadığını aynı zamanda bir sosyalleşme ve etkileşim alanı olduğunu da düşünmek gerekirse ikincil travmayla etkilenen çocuklar bir de okuldan uzaklaştırıldı. Deprem bölgelerindeki çocuklar rutinlerine geri dönemedi. Oysa bir arada bulunan ve yaşıtlarıyla yetişkinlerden daha iyi iletişim kuran çocuklar için okullar iyileşme ve travmayı birlikte aşmanın da en önemli ve güvenli alanlarını inşa eder.
21 yılda da sadece 5 bin okulun depreme dayanıklılığı kontrol edilmiş
Okullarla ilgili 2022’de açıklama yapan Mahmut Özer, 2011-2022 arasında 5 bin okulu depreme dayanıklılık testinden geçirdiklerini ve bin 500 okulun depreme dayanıklı çıkmadığını söyledi. Bunun yanında 2000 okulun ise güçlendirmeye uygun çıktığı ve bu kapsamda güçlendirildiğini söyleyen Özer, Türkiye’de 2007’de çıkan deprem yönetmeliğinden önce yapılmış 31 bin 307 okul bulunduğunu belirtti. Türkiye’de 56 bin 200’ü resmi okul olmak üzere toplam 70 bin 383 okul bulunuyor. 10 yılda sadece 5000 okulu kontrol edebilen iktidar, yol yapmakla övünmeye devam etsin, çocuklar güvenliği belli olmayan okullarda okumak zorunda kalıyor. 6 Şubat depremiyle birlikte Özer, depremden etkilenen illerde okulların 24 tanesinin yıkıldığını, 83 tanesinde ağır hasar olduğunu ve geri kalanların tespitine devam ettiklerini duyurmuştu. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO), mart ayında ülke genelinde 4 bin 159 okulun deprem riski yüksek alanlarda bulunduğunu, ülke genelinde 191 okulun doğrudan fay hattı üzerinde yer aldığı açıkladı. Depremle birlikte İstanbul Valiliği, 20 Şubat Pazartesi günü okulların açılmasıyla 93 riskli okulun boşaltılacağını, bu okullarda eğitim öğretim gören öğrencilerinin başka okullara nakledileceğini duyurdu. Depremden 14 gün sonra İstanbul’daki 93 okulun risk kaynaklı boşaltılması gösteriyor ki güvenli olmayan birçok okulda çocuklar eğitim almaya devam ediyor.
21 yılda okul başına ancak bir kütüphane kurabildi
TÜİK 2020 verilerine göre, Türkiye genelinde 2020 yılında 1 milli kütüphane, bin 213 halk kütüphanesi, 606 üniversite kütüphanesi ve 32 bin 158 örgün ve yaygın eğitim kurumu kütüphanesi var. Örgün ve yaygın eğitimde toplam 32 bin 158 kütüphane bulunmakta. Bu sadece örgün eğitim olarak düşünüldüğünde bile kütüphane sayısı okul sayısının yarısı kadar. 2021 yılına geldiğimizde ise Özer, Emine Erdoğan’ın himayesinde ülke genelinde Kütüphanesiz Okul Kalmayacak Projesi’ni başlattıklarını söyledi. Bu kapsamda 1 yıl içerisinde kütüphanesi olmayan 16 bin 361 okula kütüphane kurduklarını söyleyen bakan, 222 milyon lira ödenek kullandıklarını açıkladı. AKP, 21 yıllık iktidarlığının son 1 yılında her okula bir kütüphane açmayı başarabildi.
Bunların yanında okulların diğer fiziki koşullarına bakılırsa, 2016-2017 arasında Eğitim Sen’in yaptığı bir araştırmaya göre 100 okuldan 82’sinde spor salonu, 51,9’unda laboratuvar, 34,4’ünde ise deney vb. araçlar bulunmuyor.
Çocuklar cezaevine giriyor, cezaevinde okuldan kopuyor
Hapishanedeki çocuk sayısı 2002’de 1497 iken, bu sayı 2021 yılına gelindiğinde yüzde 71 artış ile 2 bin 560 oldu. Cezaevlerinde çocuk hükümlü sayısının artmasının nedenleri arasında eğitim ilk sıralarda yer alıyor. Ekonomik durum, eğitime erişim vb. azaldıkça çocuklarda suç işleme oranları artıyor. Türkiye’de dokuz çocuk kapalı ceza infaz kurumu, dört eğitim evi var. Bu hükümlü çocuk sayısı için yeterli kapasitede olmadığı için çocuklar yetişkin cezaevlerinde kalıyor. Çocuklar hapisteyken de eğitimden kopuyor. Her 10 çocuktan yalnızca biri eğitim alabiliyor. Eğitim evlerinde kalan hükümlü çocuklar kurum dışındaki eğitim kurumlarına devam edebilirlerken, tutuklanarak çocuk kapalı ceza infaz kurumunda tutulan çocuklar örgün eğitimden faydalanamıyor. Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün önceki yıl verilerine göre tutuklu 2 bin 510 çocuğun 261’i okuma yazma bilmiyor, 128 çocuk ise hiçbir okulu bitirememiş. Eğitim durumu bilinmeyen 51 çocuk var.
Farklı işkollarında çalışan öğretmenler için iş kazası riski artıyor
Atanamayan 600 bin öğretmenden birçoğu farklı meslek gruplarında çalışmak zorunda kalıyor. ÖSYM son verilerine göre 386 bin 875 öğretmen atanmak için KPSS’ye girdi. KPSS’ye girmesine rağmen atanmayan, girmekten vazgeçen, umudunu kaybeden yüz binlerce öğretmen olduğu düşünülürse bunlardan ortalama 37 bin öğretmeni atamak soruna yara bandı takmaktan öteye gitmiyor. Öğretmenler dershanelerde düşük ücretle çalışmaya, devlette açlık sınırında istihdam edilmeye bunun yanında yetişmedikleri alanlardan farklı iş kollarında çalışmak zorunda kalıyor. Hamallık, garsonluk, kuryelik, tezgahtarlık, işportacılık ve benzeri birçok işkolunda çalışan öğretmenlerin, bu koşullarda iş kazasıyla ölüm riski artıyor.
“Gösteriş için intihar ediyorlar”
Bunun yanında bir de atanamadığı için intihar eden öğretmenler var. 2017’de 52, 2018-2019’da 42 öğretmen intihar etti. Bu üç yıl içinde sadece 100’e yakın öğretmenin intihar etti. Bununla birlikte İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi ve diğer kurumların verilerine göre sadece son 10 yılda atanamadığı için intihar eden öğretmen sayısı 300’den fazla. İktidar buna karşı bir önlem almak yerine öğretmenlerin gösteriş için intihar ettiğini söylüyor: 2016 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı intihar eden öğretmenler için “Öğretmenler ilgi çekmek için intihar ediyor. Gösterişçi intihar eylemi diye bir sendromdan bahsediliyor.” dedi.
21 yılda öğretmen sendikalarına üyelik azaldı
Sadece mecburi ihtiyaçlar için kullanılan/yeten eğitim bütçesi yeni yatırımlar yapmaya yetmiyor, buna gerek de duyulmuyor. Eğitimde niteliksizleşme her alanda ortaya çıkıyor. Herkes birini koruyor ve kolluyor, korunmayan ve kollanmayanlar ise ihraç edilme kisvesi altında susturuluyor. Düşük maaş, iş yükü ve iktidar baskısı altında çalışmak zorunda kalan öğretmenler kariyer ve performans hedefleri ile sürekli kontrol altında tutulmaya çalışılıyor, öğretmen sendikalarına üyelik azalıyor. 2002 yılında 373 bin 303 öğretmenden 300 bine yakını sendikalıyken, bugün 1 milyon 139 bin 673 öğretmenden sadece 840 bine yakını sendikalı. Özel kurumlarda çalışmak zorunda kalan öğretmenlerin durumu ise genel hatlarıyla şöyle: Öğretmenler uzun saatler çalışmaya zorlanıyor. Haftasonu, resmi tatiller ve bayramlarda da çalışmak zorunda kalıyor. Bunun yanında bir de asgari ücret altında çalışanlar var. Kurum resmi olarak öğretmenlerin hesaplarına asgari ücret yatırıp el altından bu paranın bir kısmını geri istiyor.
Kaynak: Sendika.Org