Oturup bir karar vermesi gerekiyor insanlığın. Alışveriş merkezlerini mi aydınlatmak istiyoruz, yoksa özgürce akmasını mı istiyoruz nehirlerin? Enerjide dışa bağımlı olmayalım gibi yalan bir argüman ile kurutulmaya çalışılan Alakır Nehri, üzerindeki sekiz hidroelektrik santral (HES) projesi ile sadece orta boy büyüklükte bir alışveriş merkezini aydınlatmaya yetiyor.
Dışa bağımlı olma korkusu ile HES’lere sesini çıkarmayan insanlar, zaman kavramını unutup daha çok tüketsinler diye dışarıya açılan penceresi dahi olmayan alışveriş merkezlerine akın ediyor.
Alakır Nehri sekiz adet HES projesine direnmekte. Bunlardan dört tanesi faaliyet, birisi inşaat, ikisi çevre etki değeri (ÇED) raporu, biri de proje aşamasında. Bu peşi sıra dizilen projeler ile su önce bir yerde toplanıyor, ardından 1/1000 eğimli borular içerisine hapsediliyor. Sonra da sözde elektrik elde ediliyor. Oysa sudur bir arada tutan insanları, ağaçları, balıkları, taşı, toprağı…
Su; taşından, toprağından, balığından ayrılıp kocaman borulara hapsedildikçe hayvanlar, ağaçlar gibi insanlar da bir bir terk etmiş Alakır’ı. Kiminin de eskiden beş kuruş eden arsası olmuş elli kuruş. Hemen satmış şirketlere.
Bir Tuğba, Birhan, Elif ve dünya tatlısı kızı Cana Işık kalmış oralarda. Üç güzel, sevgi dolu insan bir yandan sürdürülebilir bir hayat sürerken bir yandan direniyor. HES’e karşı ses oluyorlar ağaçlara, balıklara, kuşlara. Sürdürdükleri mücadele sonucunda Alakır birinci dereceden doğal sit alanı ilan edileli bir yıl oluyor. Bu geriye kalan dört HES’in asla yapılamayacağı anlamına geliyor. Peki ya neden hâlâ devam ediyor çalışmalar, ne işi var iş makinalarının o bölgede? Neden hâlâ kesiliyor canımız, ağaçlarımız?
Doğa Ana her geçen gün gözünü para bürümüş şirketlerce bilinçsizce katlediliyor. Artık ayaklarımızın altında hissetmeyi unuttuğumuz doğa ananın kalp ritmine kulak verme vaktidir. Tam da bu yüzden Alakır Nehri kardeşliğinin çağrısı ile Alakır Nehri kıyısında toplandık 1-3 Temmuz arasında. Bu kardeşlik nehrin suyunu, balıkları, ağaçları, alakır nehrine vurulan her iş makinası darbesi içine işleyenleri, ayı, güneşi, taşı, toprağı kapsayan sevgi dolu bir kardeşlik. Kardeşlerimizle üç gün boyunca birlikte pişirdik aşımızı, birlikte yedik, birlikte düşündük ne yapabileceğimizi. Kulak verdik nehrin sesine ve onu anlatmaya karar verdik olabildiğince fazla insana. Anlatalım ki mücadele büyüsün dedik.
Kumluca’ya gidip sesimizi duyurmaya karar verdik. Üçüncü günün sonunda yola çıktı Alakır kervanı. HES’ler için ağaçlar katledilerek açılan yoldan nehir boyu aktık. Önümüze çıkan akrepler de neden yürüdüğümüzün farkındaydı, yolu bize bıraktılar. Katliam sandığımızdan da ciddi, sandığımızdan da acımasızdı. Geçtiğimiz her bir HES ile suyun sesi daha çok kayboluyordu. Doğanın katledilişine tanıklık ediyorduk yol boyu, nehrin yardım çığlıklarına kulak verdik. Kumlucaya vardığımızda yeni canlar katıldı bizlere, bir olduk. Sevgimizi, saygımızı, hoşgörümüzü taktık peşimize, yürüyüşe geçtik müziğimizi yaparak, barışçıl sloganlarımızı atarak. Alakırın sesini dillendirdik Elif’in şarkısıyla.
“Alakır’ın sesi beni çağıran
Alakır’ın sesi içime akan,
Gel deyu benu,
Gör deyu benu,
Sor deyu benu,
Duy deyu benu”
Kumluca’ya duyurmaktı amaç yakınlarında olup biteni. Önce bir basın açıklaması yaptık Alakır Nehrinde yaşayan balıkların, su damlalarının, kayaların, çınarların ağzından. Haykırdık olup biteni, müzikle, konuşarak, pankartlarla.
Bir de Alakır sofrası kurduk, hayvan sömürüsünden uzak yiyeceklerle. Birlikte yedik, dertleştik. Kumluca’nın canlarına anlattık derdimizi. “Siz dört bir yandan buralara gelmişsiniz, bizim olup bitenden haberimiz yok” diye dertlendiler ve eklediler: “Bundan böyle her yerde anlatacağız bu katliamı, takip edeceğiz süreci.”
Herkesin kafasında aynı soru: “Peki ya ne yapacağız?” Öncelikle alışveriş merkezlerine adım atmayacak, bu katliama ortak olmayacağız. Alışveriş yerine doğa anaya verip, ondan bereketini bize sunmasını bekleyeceğiz. Önce verip sonra alacağız. Yapamıyorsak yerel üreticiden temin edeceğiz yiyeceğimizi. Endüstrinin tutsağı olmayacağız. Başka bir hayat süreceğiz ki başka bir dünya mümkün olsun. Sonrasında duyuracağız olup biteni sanatımızla, kalemimizle, her türlü barışçıl eylem ile.
Sesimizi çıkaracağız ki nehrin, ağacın, kuşun dilinden anlamayanlar da duysun seslerini. Bilimimizi yapacağız ki yeryüzünün sadece Alakır Nehri’ni mesken tutan canlıları yani endemik türler mahkeme salonlarında dile gelsin. Haydi sen de gel. Gökkuşağının çocukları, Alakır Nehri’nin kardeşleriyiz biz. Her renkten, her kuşaktan, her türdeniz. Kalplerimizi açtık nehirlerin sesine, doğa ananın çığlığına. Ne renk olursan ol gel, her renge yer var bu kardeşlikte. Birlikte barışa, sevgiye dönüştürelim öfkeleri, nefretleri.
Hazırlayan: Cansu Çiftçi