Bir Kızılderili hikâyesine göre insanın kötü davranışlarından korkan tanrılar daha önce bahşettikleri gücü saklamaya karar verir. Biri okyanusun dibine gömelim der ama bir gün mutlaka insan okyanusu en derinlerine kadar keşfedecektir, diye itiraz gelir hemen. Diğerinin; gökyüzüne, uzayın derinliklerine saklayalım önerisi de benzer gerekçeyle kabul görmez. En sonunda içlerinden birisi der ki “Kendi içine saklayalım. Oraya bakmak asla aklına gelmez.”
Ay’a ayak basıyor, uzayın derinliklerini keşfediyor ama içinde üzerinde yaşadığımız gezegenden uzaklaşıyoruz. “Karanlık bir boşlukta asılı duran yaşayan bir organizma” üzerinde yaşam devam edebilsin diye farklı türde canlılar, toprak, hava ve su uyum içinde varlığını devam ettirirken biz, insanlar, türlerin toplu yok oluşuna sebebiyet veren krizlere yol açıyoruz.
Dünya’ya ve üzerinde yaşayan diğer canlılara verdiğimiz inanılmaz hasarın boyutu yazılı ve görsel basın tarafından aciliyetle dile getirilmezken, mevcut politik sisteme ait kurumların konuyla ilgili harekete geçtiğini söylemek zor. Kendimizi her şeyin merkezine koyan, bencil bir varoluş yanılgısı içinde çevremizdekilere, içinde yaşadığımız varlığa zarar verirken kendimizin bu süreçten zararlı çıkacağını görebilmek ise hiç zor değil.
Dünyanın en büyük şehirlerinde son teknolojinin sunduğu olanaklar içinde yaşarken aslında ait olduğumuz dünyayı bir açık hava müzesinde gezer gibi yaşıyor, varlığını bir fotoğraf karesindekilere bakar gibi yabancılaştırıyoruz.
Dünya, evimiz, hasta.
Daha önce hiç karşılaşmadığımız, dünya üzerindeki hayatı büyük ölçüde değiştirecek bir ekolojik krizle karşı karşıyayız. Dünya üzerindeki yaşamı mümkün kılan istemlerin büyük bir bölümü yok olursa neler olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz.
Dünyevi, bu gerçeği astronotların, fizikçilerin, felsefecilerin, yazarların, antropologların ve teorisyenlerin bakış açısıyla gözler önüne sererken şiir gibi anlatımıyla harekete geçmemiz gerektiğini ve insanın sebep olduğu ekolojik felaketin önlenebilmesi adına benimsememiz gereken paradigmayı ve anlatıyı açıklıyor. Bilgi yığınlarına değil bilgi parçalarının şekilleneceği, belirli bir amacı, yönü, ivmesi ve vaadi olan bir yapıya, yeni bir anlatıya, dünyanın varlığını tehdit etmeden insan topluluklarının hayatını sürdürülebilir kılacak bir teknolojiye ihtiyacımız var. İçinde yaşadığımız gezegene ait olma farkındalığı içinde, minnet, hayranlık ve sorumluluk duygusuyla kurulacak yeni cümlelere ihtiyacımız var:
“Beni göremeyeceklerini bilse de atalarım beni düşünerek yaşadı ve ben bugün burada hayattayım.”
“Çok yüksekten dünyaya baktığınızda okuldayken haritaların üzerinde gördüğümüz sınır çizgilerini göremezsiniz.”
“Uzaydaki ilk gününüzdeki en olağanüstü an Dünya’ya baktığınız andır. Gördüğünüz şey nefes kesici güzelliktedir.”
Filmin orijinal ismi: Planetary
Editör Notu: Bu film Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali (SYFF) 2015 seçkisindendir. SYFF’de gösterime giren filmlerin yönetmen/yapımcı/hak sahipleri ile yazışmalar yapılmakta ve yayımlanmak üzere anlaşma sağlananlar Surdurulebiliryasam.tv internet sayfasından izlenmektedir. Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali 2015 seçkisindeki filmlerin çoğunu buradan izleyebilirsiniz.