“On binlerce yıllık muğlak bir toplumsal evrim sonrası, yeniden doğal evrime girmemiz gerekir. Sadece nükleer intihar ve ekolojik felaketler olasılığı karşısında hayatta kalmak için değil, yaşam dünyasında kendi verimliliğimizi geri kazanmak için de… Yeniden ilk atalarımızınki gibi ilkel yaşam biçimlerine dönmemiz gerektiğini ya da etkinliği ve techné’yi pastoral uysallık ve kırsal pasiflik imgesine teslim etmemiz gerektiğini söylemiyorum.
Doğal dünyanın öznelliğinin yanı sıra onun yaratıcılığını, aktifliğini, çabasını ve gelişmesini de inkâr ettiğimizde onu kötülüyoruz demektir. Doğa asla uyuşturulamaz. Doğal evrime yeniden girmemiz, insanlığın doğallaştırılması olduğu kadar doğanın insanlaşmasıdır aynı zamanda.
Özgürlüğün ekolojisi, en nihayetinde, toplumsal özgürlükle doğal özgürlüğün bu ekolojik etkileşimi içinde şekillenecektir. Bu kitabın “Özgürlüğün Ekolojisi” şeklindeki başlığı, doğa ile insan toplumunun yeni bir ekolojik duyarlılık ve yeni bir ekolojik toplum içinde yeniden uzlaşmasını -insanın insanla yeniden uyum içine girmesi yoluyla doğa ile insanlığın yeniden uyum içine girmesini- ifade etmeyi amaçlamıştır.”
(Tanıtım Bülteninden)
Bookchin kimdir?
Murray Bookchin, özgürlükçü sosyalist ve ekolojik düşünsel çizgide bulunan toplumsal ekoloji hareketinin kurucusudur. New York‘ta doğdu ve Marksist ideolojiyle çocukluğunda tanıştı. Komünist gençlik örgütü olan Young Pioneers‘a dokuz yaşında katıldı. Fabrikalarda çalıştı ve Endüstriyel Örgütler Kongresi aracılığı ile çalışanların örgütlenmesinde görev aldı. 1930’ların sonunda, Stalinizmle yollarını ayırdı ve Contemporary Issues adlı yayını çıkaran bir grupla çalışarak Troçkizme yakınlaştı. 1950’lerde New York’ta Özgürlükçüler Birliği‘nin kurulmasına yardım etti ve Anarşist oldu.
Özgürlüğün Ekolojisi
Bookchin’in en önemli çalışması olan Özgürlüğün Ekolojisi, Birleşik Devletler ve diğer ülkelerde ortaya çıkan ekolojik hareketler üzerinde derin etkilerde bulunmasıyla çağdaş özgürlükçü düşüncenin başyapıtı olarak değerlendirilmektedir.
“Bookchin’e göre gezegenimizdeki yoğun ekolojik tahribatın ardında, insanın insan üzerindeki tahakkümünün insanın doğa üzerinde de hakimiyet kurma isteğine yol açtığı ‘tahakküm mirası’ ve bu isteği tam anlamıyla gerçekliğe dönüştüren rekabetçi kapitalizm vardır. Kapitalizmde ‘her türlü kültürel, etik ve psikolojik mesele maddi bir ihtiyaçlar sistemi içinde massedilir.’ Akıl rasyonalizme, etik tekniğe, bilim de ‘niçin’ sorusunu ‘nasıl’ sorusuna kurban eden bilimci bir Kilise ‘ye dönüşmüştür. Ama bunları tarihsel gelişimleri içinde değerlendirmeyip bizzat akla, teknolojiye ve bilime saldırmak ucuz bir gericiliktir sadece.
Bookchin bütün bunlara karşı toplumu ekolojik, akılcı ve sanatsal kaygılarla yeniden yapılandırıp ‘ekolojik bir toplum’ yaratmayı amaçlayan ütopyacı bir alternatif, eko-anarşist bir proje önerir. Bu proje yazarın ‘özgürlük mirası’ adını verdiği, tarihteki çeşitli özgürlük deneyimlerinin akılcılık ve bilimle bütünleştirilmesine dayanır. Bu mirasın köşetaşlarını oluşturan ilkel toplumun ‘indirgenemez asgari’, ‘eşitsizlerin eşitliği’ ve ‘yararlanma hakkı’ ilkeleri; antik Yunanlıların sınır ve denge anlayışlarıyla doğrudan demokrasi pratikleri; Hıristiyanlığın evrensel insanlık vurgusu; ortaçağın konfederasyon ilkesi ve ‘sapkın’ Bilinircilerin (ve Gerçeküstücülerin) arzuya yükledikleri politik anlam, tarihte içine gömülmüş oldukları tahakküm matrisinden arıtılarak yeni bir etik sentez içinde bütünleştirilir. Yazarın ‘tamamlayıcılık etiği’ dediği, bir ‘paradigma’ değil bir ‘zemin’ olarak evrimci doğaya dayanan bu etik, bütünlüğe, akılcı yeniliğe ve yaşam biçimlerinin benzeşmezliğine ve zengin çeşitliliğine değer verir. Bu etiğin hayata geçirileceği ‘ekolojik toplum ’da hiyerarşi çözülüp yerini karşılıklı bağımlılığa bırakacak, özgürlük doğayla, bireysellik topluluk bağlarıyla karşı karşıya konmayacaktır.
Özgürlük imkânları ve önündeki engeller hakkında gerçekten düşünmek isteyenlerin olağanüstü bir heyecanla okuyacakları felsefi, tarihsel, sosyolojik, psikolojik, kısacası ‘hayati’ bir inceleme Özgürlüğün Ekolojisi.”
Bookchin okumalarını, düşünceleriyle eleştirel bir temelde hesaplaşma içine girmeyi, devrimci sınıf mücadelesi açısından bir gereklilik olarak gördüğüm için öneriyorum. Marksizmi aşma(!) yolundaki, insanlığın geleceği için sunduğu eko-anarşist projelerini incelediğimizde kapitalist düzeni meşrulaştırmayı görmemiz çok muhtemel.