Sanatı kitle farkındalığının güçlü bir aracı olarak gören Charo Bogarin’in TONELEC müziği, günümüz Latin Amerika halk müziğinin farklı bir soundu olarak karşımıza çıkıyor.
Elektronik müzik ile yerli halkların şarkılarının harmanlanmasına dayanan bu yeni tip Latin Amerika müziği, İspanyolca dilinde ve TOBA dilinde, QOM (toba) etnik grubunun geleneksel şarkılarıyla sentezlenmiş. Bu yeni müzikal formda Charo Bogarin’in güçlü ve samimi sesi ve Diego Pérez’in rafine kompozisyonları, Tonelec müziğin ana karakterini, alt yapısını oluşturmakta.
Charo ve Diego ikilisinin discografisi’inde, Latin Amerika kıtasının farklı bölgelerine ait, örneğin, Venezüella’nın ince parkisyon tabanlı (kontrbas,akordeon,gitar ve hungdrum) enstrümanları ile Venezuela ve Kolombiya ovalarından esinlenerek oluşturulan(Malambo, la cuela, la chacerera gibi) ya da Diego rivera ve Frida Kahlo gibi Latin Amerika kültürünün bilinmeyen (“quiela”)hikayelerinin kompoze edildiği geniş bir repertuvar var.
Charo ve Diego’nun müzikal serüveni
İkili ilk olarak toba kültürünü araştırmak, Kuzey Arjantin Tobas topluluklarıyla müzikal deneyimlerde bulunmak ve Tobas popüler şarkıları ile elektronik müzik karışımı üzerinde yoğunlaştı. Çalışmalarının bir kısmı, direnişte yaşayan, kollarını onlara açan Tobas kadın ve erkek “Chelaalapí” (pamukçuk sürüsü) korosunun şarkı ve dans turlarına dayanıyordu.
Öğrendikleri geleneksel şarkılarla ilgili tüm tarihsel materyaller, Toba topluluğunun yaşlıları ile yapılan görüşmelerde sözlü olarak aktarıldı. Ayrıca Buenos Aires Eyaleti Derqui toba topluluğu ile deneyimler gerçekleştirdiler. Oradan Tonolec doğdu, Charo’nun güçlü ve samimi sesi ve Diego Rivera’nın rafine kompozisyonları tonelec müziğin ana karekterini oluşturdu.
Ancak daha sonraki süreçte ortaya çıkan, ”müzikal kimlikle ilgili endişeler”, Charo ve Diego’nun müzikal yönlerini değiştirmelerine neden oldu.
“Bu topraklarda yerli olmanın farkındalığına ve gururuna ihtiyacımız var” diyen Charo, temel amaçlarını ”kimlikle müzik yaratmak” olarak açıklıyor. Yani, en derin köklere giden ve yetiştirildikleri etnik,toplumsal çevreye daha yakından bakan ve onu yeni bir müzikal forma taşıyan bir bakışa…
Bu yolculuğun sonunda; doğa ile çeşitli diyaloglar kuran bir kadın sesi, akustik sesler ile işlenmiş yerli korolar arasındaki hassas karışımlar, tonelec’in lait motifini oluşturdu.
Arjantin ve diğer ülkelerden gelen diğer müzisyenlerle Mar del Plata ormanında yapılan müzikal toplantılar Charo, Diego ve müzik yapımcısını yeni bir fikir de buluşturdu.
Ardından Chabuca Granda (Peru), Violeta Parra (Şili), Lhasa de Sela (Meksika), Luzmila Carpio (Bolivya), Leda Valladares (Arjantin) gibi Latin Amerikalı kadın şarkıcılardan esinlenerek küçük bir repertuvar oluşturuldu. Ve nihayet, Latin Amerika’nın bu güçlü müzikal manzarasından “La Charo” adlı bir albüm ortaya çıkarıldı. 2017 yılında ise, bir tv dizisi için Patagonya Mapuchelerinin yerli müziğinin korunması ve yayılmasında bir kilometre taşı olan Aimé Painé’i canlandırdı. (Mapuche halkının yakın bir dostu olarak Aimé’nin Mapuche halkında yaşayan müzikal ruhuna dokunmak ve onun anılarını, Mapuche halkının yaşadığı etno ekolojik soykırım tarihine karşı bir farkındalık yaratmak için, başka bir zaman diliminde -bir “sözlü tarih çalışması” olarak- aktarmak istiyorum)
Charo, halen yerli halkların mirasını yaymak ve iletmek için yerli şarkı atölyeleri düzenliyor.
Charo ile net üzerinden iletişim kurduğumda e-röportaj teklifime, “senin halkın benim müziğimle ilgilenir mi sence?”diye sordu.
Ona, ”benim halkım Victoria Jara ve Mercedes Sosa dinler” deyince, “o zaman ok. röportaja hazırım, sorularını gönder“ dedi.
Onunla iletişim kurduğum günlerde Charo Mercedes Sosa‘nın şarkılarından derlediği yeni solo albümüne hazırlanıyordu. Röportajın Mercedes Sosa ile böylesine rastlantısallık oluşturması doğal olarak bu röportaja daha ayrı bir özellik kattı.
-Evet, başlıyoruz. Charo‘dan başlayalım. Kimdir Charo?
Charo Bogarín şarkıcı, söz yazarı ve oyuncudur. 1972 senesinde Clorinda, Formosa’da doğdu ve Resistencia, Chaco, Arjantin’de büyüdü. Annesi Dora Elena, babası askeri diktatörlük rejimi döneminde kaçırılan “Pancho” Francisco Javier Bogarín’dir. Önceden dansçıydı, şimdi de 1990 senesinde kabul edildiği “Chaco Dans Öğretmenleri Yüksek Okulu”nda dans eğitmeni. 1994 senesinde Chaco Esntitüsü’ne sosyal iletişimci olarak kabul edildi. Resistencia’da bulunan “EL DIARIO” gazetesinde yedi yıl boyunca grafik gazeteci olarak çalışırken bir yandan yazılı sözcüklere duyduğu tutkuyu da geliştirdi. Daha sonra gazeteciliği bıraktı ve sanata geri dönüp toplumsal hayata duyduğu ilgiyi sanat yoluyla açığa çıkarma ihtiyacıyla beraber kendini tamamen müziğe adadı. Müzik alanında asla ayrılmadığı arkadaşı Diego Pérez ile 2001 senesinde Tonolec grubunu kurdu. Bakışlarını neredeyse antropolojik bir yaklaşımla Arjantin’kuzeyindeki yerli halkların müziğine yönelterek qom kadınlarının şarkılarına odaklandı. Böylelikle kendi guaraní kanını yeniden keşfederek yerli DNA’sını uyandırdı. Kendi kendine aldığı müzik eğitimi ile kendi bölgesinin folklorik enstrümanlarını kolayca çalmayı öğrendi: canlı müzik yaparken charango, gitar, Venezuela dört tellisi, diatonik akordeon ve bombo legüero çalıyor. Arjantin’in kuzey ve kıyı kesimlerinde yer alan Chaco, Formosa ve Misiones ile Brezilya’nın güneyinde bulunan bölgelerdeki yerli halkların şarkıları üzerine yaptığı araştırmalar sayesinde çalışmaları dikkat çekiyor. Qom, mbya ve ava guaraní dillerinde şarkılar derleyip yenilerini yaratıyor. Arjantin müzik kitabında bulunan León Gieco, María Elena Walsh ve Víctor Heredia gibi sembolik müzik yazarlarının eserlerini Qom diline çevirdi. Tonolec ile ülkesinin halk müziğini Arjantin’de ve beş kıtada birden yaydı. ABD, Brezilya, Uruguay, Paraguay, Meksika, Şili, İtalya, İspanya, Marakeş, Avustralya ve Çin’de turneler gerçekleştirdi. Yönetmen Diego Rafekas’ın “Paco” (2010) ve “Ley primera” (2017) filmlerinde sinema oyuncusu olarak yer aldı. 2013’te yönetmen Pablo César’ın Afrika’da geçen “Los Dioses de Agua” adlı filminin çekimlerini gerçekleştirmek ve kıtanın kadim kültürlerini tanımak için Angola ve Etiyopya’ya gitti.
“Mercedes’in varlığı daimidir, sanatçıların gözcüsüdür. Şarkıcı anamızdır…”
-La Charo le canta a Mercedes / La Charo, Mercedes’e söylüyor” adıyla gerçekleştireceğin gösterinin içeriği nedir? Yalnızca Legado (Miras) albümündeki şarkılardan seçilmiş bir repertuvar mı söz konusu yoksa başka özellikler de var mı?
-Bir yorumcu için repertuvar seçiminin kolay bir iş olmadığını söylemeliyim. Şarkıların seçiminde uygun kriter çok önemlidir. Bunun için Mercedes’in kendisine bakabiliriz. Kariyeri boyunca bestecilerden şarkı seçerken uyguladığı kriterler üzerinden farkını ortaya koydu ve bu kriterler onu bütün dünyada Latin Amerikalı bir şarkıcı olarak konumlandırdı. Mercedes – birlikte bazı faaliyetler düzenlediğim torunu Araceli Matus’un anlattığına göre – hayatı boyunca 600’den fazla şarkı kaydı yaptı. Albüm için 45 tanesini önceden seçtim ve geriye Víctor Heredia’nın CANTORA adlı yayınlanmamış bir kaydının da bulunduğu sadece 10 kayıt kaldı. Bu seçme işinin ne kadar itinalı gerçekleşmesi gerektiğini bir düşünsene… Benim gösterim, kaydettiğim şarkıların daha ötesinde bir yerlere gidiyor. Bir tür kavramsal gösteri olarak algılanan bir şeye dönüşüyor. Bu gösteri, El Exilio aracılığıyla bir yolculuk teklifinde bulunuyor ve askeri diktatörlük tarafından yasaklanıp ölümle tehdit edildikten sonra la Negra’dan la Argentina’ya / Siyah’tan Arjantinli’ye “El regreso / Geri dönüş” ile son buluyor. Bu yolculukta Mercedes’in konuşma sesi bize yardımcı oluyor. Arada, hem yazdığım hem de yazmadığım yerli dillerde şarkılar içeren El Origen adlı akustik bir bölüm var. Şarkıcı annemize şarkı söylediğim an, işte tam da o an. Annesinin aramızdan ayrılmasından on yıl sonra, Mercedes Sosa’nın tek oğlu Fabián Matus, benden konserlerim sırasında annesini tanımlayan bu şarkıları repertuvarımdan hiç çıkarmamamı istemişti. Bugün o artık annesiyle birlikte cennette ve ben de bu dileği yerine getiriyorum. Biz bestecilerin ve söz yazarlarının kendi müziğimizi yaymamızın ne kadar önemli olduğunu çok iyi anlıyordu.
-Gösteriyi oluşturanlar kim?
-Bana, “Legado” adlı albümün yapımcısı ve müzisyeni Juan Blas Caballero ile can yoldaşım ve muhteşem müzisyen Juan Sardi eşlik edecekler. Kemanda Formoseño Matías Romero davetlimiz. Ayrıca Mar del Plara’daki “Identidades” dans topluluğu dansçıları ile, birlikte zapateo (malambo) çalıştığım malambo ve çağdaş dansçı Andrés Baigorria misafir dansçılarımız olacaklar.
-Neden Mercedes’in şarkılarına elektronik dokunuşlarla eşlik etme kararı aldınız? Bir konsept mi yakalamaya çalıştın?
-Mercedes’in sesiyle şarkı söylemek beni bu albümü elektronik bir yaklaşımla tasarlamaya götürdü. Amacımız sanal bir düet üretmek değil, Mercedes’i öte dünyalardan gelen neredeyse totemik ve manevi bir varlık gibi bazı temalara dahil etmekti. Sanatçı her zaman klasiklerin içinden geçip belki de kendi döneminin tipik sayılabilecek bir dokunuş vermeye çalışır. Bu çalışma da buna bir örnek.
-Mercedes’in bir sembol hâline geldiği, başka bir kademeye yerleşmek için basit bir şarkıcı olmayı bıraktığı değerlendirmesine katılıyor musun? Bunun neden olduğunu düşünüyorsun?
-Mercedes, bağlılık, tutku, özveri ve militanlığın sembolüdür. Bu yüzden ona ses sanatçısı ya da söz yazarı denmesini değil, ŞARKICI denmesini severdi. Bir röportajda söylemişti bunu. “Ben halka şarkı söylüyorum …” Bu tabir, sanatçının kendi çalışmaları üzerinden toplum içinde aldığı pozisyonu ifade ediyor. O bir eylemci ve bir duruşu var. Ses sanatçısı, kendi kendini aşmayan bir kişi olabilir. Şarkıcı ise halka yakındır, kendi sesine bastırılmış veya susturmuşların seslerini dâhil eder; eşitsizliklerden, adaletsizliklerden bahseder. Kendi zamanının ve mekânının sosyal ve politikyönlerine bağlıdır. Şarkıcı kelimesinin ehemmiyeti buradan gelir.Mercedes bize bu ayak izlerini bırakır ve biz de böylelikle bu adımları müzik, sanat, yaşam fikrini paylaştığımız kişilere aktararak devam edebiliriz.
– Sence Mercedes Sosa nasıl bir miras bıraktı?
-Bizim mirasımız onun müzikal performansı. Yorumcu olarak çalışmalarında bize öz sevgi ve bağlılığı miras bıraktı. Sanatçı gibi davranmamız için bize bir yol verdi. Bu elzem yolları izlemeye devam edebilmemiz için bize bu bağlılık yolunu bıraktı.
-Mercedes ile ilk yakınlaşman nasıl oldu? Çocukluğunu geçirdiğin evde dinlenir miydi, kendini müziğe adamadan önce de hayatında var mıydı?
-Ailem folklorcuydu. Annem Dora bugün hâlâ müzik faaliyetlerimde, festivallerde, Cosquín’de bana eşlik ediyor. Bu yüzden evet … Mercedes’in ailemde hep var olduğunu söyleyebilirim. Mercedes’in varlığı daimidir, sanatçıların gözcüsüdür. Şarkıcı anamızdır…
Mercedes Sosa ile başladık Aime ile bitirelim. Aime dizisindeki performansının başta Mapucheler olmak üzere halkın pek çok kesiminden takdirle karşılandığını biliyorum. Aime filmi ile ilgili yaptığın bir söyleşide, “aimé’nin bu mini dizi için çalışmalarını yorumlamak, incelemek ve bu kültürle çalışmak bana bir sanatçı olarak yorum yapmak ve orijinal şarkılarımızı birleştirmek için yeni bir başlangıç yolu açtı.” demişsin. Seni Aime karakteri ile tanıştıran ve dahası seni onunla özyaşamsal bir müzikal yolculuğa çıkaran o ilk günleri anlatır mısın?
-Tonolec ile bir Patagonya turuna çıkmıstım.Turumuzun tam ortasında, tv dizisi “Aimé “ filminin senarist ve yönetmeni Aymera Rovera’nın yoluna sihirli bir şekilde girdim. Çekimler başlamadan üç gün önce benimle tanıştığında, çekinmeden bana Aime rolünü verdi ve ben bu işi tüm gücümle yapmak istediğimi bilerek ve onun işini daha iyi yöneteceğini ve beni harekete geçireceğini düşünerek,bu müzikal karekteri oynamayı kabul ettim.
Bu benim ilk ipucumdu ve kendimi şanslı hissediyordum. Mapuche tezahüratlarını ve tehuelches’i keşfettim. Berbel ailesinin müziği, Patagonya folkloristleri hakkında çoğumuzun bilmediği muazzam seyleri artık biliyordum. Aimé Painé beklediğim şeydi, çünkü oyunculuğun bu hayatta gelişmek için sanatsal disiplinlerimden biri olacağını biliyordum.
-Aime’yi oynamak nasıl bir şeydi?
-Senaryoyu okuduğumda, senaryoların ve kelimelerin ulusal sinemada çok önemli olmadığı bu zamanlarda, vurgulamaya değer bir senaryo olduğunu düşündüm. Kelimenin ağırlığına sahip bir senaryo;her kelimenin kültürle ilgili bir kavrama dikkat çektiği,bölgemizle ilgili fikirlerle, toprağımızla, ilgili bir dizidir. Fotoğraf seviyesinde de kusursuz. Río Negro ve neuquén manzaraları vardır. Bu Chocón devleri ile başlar ve sonra araucaria, pehuén, mapuche kültürüne kadar… filme pek çok şey yansır.Ve her şeyin ortasında, mapudungun ve len gua Tehuelche’deki tezahüratları Aimé Painé repertuvarından tezahüratlar ve Marcelo Berbel gibi yazarların göründüğü yerler vardır.
-Mapuche halkının filme tepkisi nasıl oldu?
-Filmin ilk tanıtım gösteriminde Mapuche Konfederasyonu’ndan insanlar vardı, Ruka Choroi’den insanlar vardı, Aimé’yi tanıyan insanlar vardı. Ve karakteri izlerken tepkilerini görmek çok heyecan vericiydi.
Bu heyecanını paylaşarak başka bir söyleşide buluşmak üzere diyorum.
-Teşekkürler Charo!
Aklın yüregin, ezgili sesin, sözün daim olsun. Sevgi ve dostlukla.
-Ben teşekkür ederim. Halkına Sevgilerimi sunuyorum. Son söz yerine
Mercedes Sosa, Violeta Parra, Aime Paine ve Charo Bogarín gibi etnik köklere dayalı müzikal karakterlerin öz yaşamları da müzikal yolculukları da birbirine çok benzer özellikler taşıyor.
Bütün bu kadın şarkıcıları toplumsal düzeyde biraraya getiren en önemli ortak nokta, Mapuche halkı ve diğer etnik halkların bilinmeyen folklorik dans ve şarkılarını derlemeye ve yorumlamaya dayalı çalışmalar yapmalarıdır. Bu tarihsel olarak birbirini izleyen müzikal formun toplumsal hafızaya olan katkısı ise, etnik kimliğe dayalı arşiv çalışmalarının bir sonucuydu.
Örneğin Violeta Parra’nın bazı şarkıları yıllar önce Arauco kasabasında kaydettiği dört radyo kasetinin analizinden oluşuyordu. Santiago Üniversitesinden Mapudungun (Mapuche dili) uzmanı Elisa Loncon’a göre, sanatçının müzikal kompozisyonunun bulmacasındaki bu yeni parçalar, Violeta Parra’nın Mapuche köklerini tanımasına yol açan etnografik yolculuğun portresi olarak ifade edilmektedir.
Aynı şekilde Mapuche şarkıcısı Aime Paine’nin müzikal yolculuğunun başlarında fark edip yoğunlaştığı ve onu tüm Mapuche halkının sesi haline getiren şey, kendi etnik kimliği ile ilgili yaptığı arşiv derlemelerinin bir sonucuydu. Ama ona en çok çarpan şey, Mapuche halkının bütün yok sayma politikalarına karşı gösterdiği var olma direnişiydi ve o, kendi sesinde berraklaşan bu var olma direnişinin, bütün yeni Latin Amerika nesillerinin (verili)zihniyetini değiştirebilecek derin bir etkiye sahip olduğunu düşünüyordu.
Kendi kökleri, toprakları, dilleri, kültürleri yok sayılan halkların görünürlüğü için mücadele eden bu müzisyenler asla unutulmayacaktır.
Çünkü “bir halkın şarkılarını yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür”.
Röportaj Çeviri: Pinar Ercan
Hazırlayan: Sadık Çelik