Türkiye’de yaşıyoruz, ama haber alamıyoruz. Kendi ülkemizden, yaşadığımız, bizim dediğimiz bu yerden bihaber yaşıyoruz. Haber almak, haberdar olmak en doğal hakkımızsa da habersiziz, çünkü habercilerini tutuklayanlardan, yurdunu kana boğanlardan, vahşete susanlardanız. Hani zulme sessiz kalan dilsiz şeytandı?
Dilsiz şeytanların işgalindeki bu coğrafyada bir ilçe var uzakta. Bölünmez bütünlüklü vatanın bir toprağı. Orada bir bodrum var, kardeşimiz Kürtlerin sıkışıp kaldığı. Şimdi onlar öldü. Galiba. Emin değiliz çünkü habersiziz. Habersiz vicdanımız artık enkaz altında, ölenlerin yanında. Uzaktan vicdan, üç gün sonra unutulacak akan kan.
Cizre‘de ne olduğuna dair pek fikrimiz yok. Tek bildiğimiz büyük bir savaşın ortasında kalan masum insanların varlığı. Sokağa çıkma yasakları, bodrumda sıkışıp kalan yaralılar. Ölen tanıdıklarının cenazeleri ile birlikteler, aç susuz günlerdir oradalar. Aç mı susuz mu bilmiyoruz. Haber alamıyoruz. Oradan haberi olan var mı?
TRT dün gece yarısına doğru geçtiği son dakika alt yazısında söz konusu bodrumdan ve içindeki çoluk çocuk karışık yaralılardan etkisiz hale getirilen teröristler şeklinde bahsetti.
CNN Türk, NTV gibi her televizyonda bulunan haber denilince akla gelen kanallar konuya dair bilgi vermedi. Çatışmalardan bahsedildi, aylardır olduğu gibi. Haber kanallarından haber alamayan herkesin yaptığı gibi Twitter’a baktığımızda ise aslında ne kadar vicdansız olduğumuzu fark etmek zor olmadı. TT denilen, en çok konuşulan konu -hashtag- ne olsa şaşırırdınız? Şaşırmayın lütfen, vicdan, merhamet, etik ve ahlak dediklerimiz bu coğrafyadan çoktan gittiler.
Nasıl? Ölen çoluk çocuk, yaralı ve silahsız insanlar ile ilgili Türkiye halkının gece uyanık olan çoğunluğunun en çok konuştuğu konu size hayatı sorgulattı mı?
Ölüden leş diye bahseden, ölümden bu kadar memnun görünen insanların ülkesi mi burası? Vatanseverlik ile milliyetçilik bunu mu gerektirir? Bu mudur yaşamak? Çok yazık ki ikinci en mühim olay da survivor olmuş. Utanç verici.
Televizyonların değişik mizansenler sergilenen kanalları ile hükûmetin değişik politikalarından başka konuda konuşamayan taraf kanalları arasında sıkışıp kalan yurdum insanı ne hissedeceğine kendi karar veremiyor. Bu şartlar altında demokrasiden nasıl söz edebiliriz ki? Kısmetse olur, Big Brother, Survivor, O ses senin, bu tarz benim, sigarayı bırakanların sigara paketlerinin sergisi, saraya külliye denmesi, yolsuza başkan, hırsıza mümin, vicdansıza güvenlik sağlayıcı muamelesi.
Ana vatan ama her yer baba, baba çıksın der büyükler, çıksa da kurtulsak bu erkek egemen lanetli sistemden. Baba çıkmadı. Kan aktı, bodrum yandı, bitti insanlık, kör olasıca erkin tükenmek bilmeyen hırsından. Kurbanlarını masumlardan seçen bu kahrolasıca savaşa rağmen hep beraber haykırıyoruz: Barış kazanacak!
Big Brother’ı yaşıyoruz. Yıl 2016, zihniyet 1984*. Şimdi delirmek üzere olanlar, delirenler, ölenler ile öyle bakanlar olarak ayrışmış durumdayız. Delirecek miyiz, ölecek miyiz yoksa hapse mi gideceğiz? Öylece izleyenlerle aynı kefeye yerleşmektense hangisini tercih ederdiniz? Herhalde delirenlerden, en şanslı kesimlerdeniz. E ne yapalım, delirmeyelim de izleyelim mi?
Evet. “Big Brother is watching us.“
*Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, George Orwell tarafından 1947-1948 yılları arasında yazılmıştır. Kitabı pek çok kitapçıdan, yayınevinden ve internetten edinebilirsiniz.