Ana SayfaKültür & SanatDans & PerformansÇağımızın En Büyük Şovmeni - Kaan SEKBAN

Çağımızın En Büyük Şovmeni – Kaan SEKBAN

-

Herkesin Kuzeni

Sosyal medya fenomeni olarak tanındıktan sonra esprilerini sahneye de taşıyan Kaan Sekban, son yılların dikkat çeken isimlerinden biri haline geldi.

Kaan Sekban, on yıl bankada çeşitli görevlerde çalıştıktan sonra yurtiçi ve yurt dışında oyunculuk ve müzikal atölyelerine katıldıktan sonra istifa ederek sahne performansları alanına yöneldi.

Türkiye’de İstanbulname müzikali ve İtalya’da Bir Yaz Gecesi Rüyası operasında rol aldıktan sonra kendi evinden yayınladığı Kaan Sekban Saçmalar adlı ev yapımı canlı şovlarla tanınan Sekban, beyaz yakalı hayatı hicvettiği Yakam Beyaz Beynim Ayaz skeçleriyle plaza dünyasında büyük ilgi görmektedir.

Onur A. K.

Aslında hikayeniz birçok insan tarafından biliniyor. 30lu yaşlarda, bir cesaret ile 10 senelik bir banka kariyerini geride bırakarak sahne yoluna baş koydunuz. Bu serüveninizde, daha önceki tecrübeleriniz de birçok şovunuza da esin kaynağı yaptınız.

Kaan SEKBAN

Tabii ki, birçok içeriğin kaynağı o deneyimlerden geliyor.

Benim için, bir okyanusa atlamak gibiydi.

OAK

Çoğu kesim bir raddeden sonra başarıyı görmekle yetiniyor ancak yoldaki zorlukları göz ardı ederek, olanları  şansa bağlıyorlar. Kendi yolunuzu çizmeye çalışırken; kendi içinizde ne çeşit çelişkiler, ne çeşit korkular yaşadınız?

KS

Benim için, bir okyanusa atlamak gibiydi. Hiçbir hazırlığım, planım, maddi kaynağım olmadan kendimi bu yolda buldum. Bir kaç reklamda ve sahnede yer almaya başlamıştım ki onlar da bütün zamanımı bu alana yönlendirdiğim takdirde çok rahat ilerleyebileceğime inanmama neden olmuştu.

Ancak hayatın beklediğim gibi ilerlemediğini gördüm. Piyasanın fiziksel beklentilerine de tam olarak uyan bir görüntüm yoktu ve bu nedenle birçok işten de geri dönmem gerekmişti. İlk basarimi, bankadan ayrıldıktan sonra İstanbul’da bir müzikal seçmesine girdiğim zaman yaşadım. İstanbulname müzikalinde oynamaya başladım. Maalesef, Türkiye’de müzikal dendiği zaman çok fazla işle karşılaşmıyoruz ve karşılaştığımız işler de layığıyla yapılmayabiliyor.

Amerika’da müzikal atölyesine gidip geldikten sonra istifa edip, kendimi bir müzikal seçmesinde bulmak; hayatın bana doğru yolda olduğumu söylediği bir mesaj gibiydi. Hayatımın psikolojik olarak beni en çok hırpalayan üç ayına girmiştim. Bu dönemde, psikolojik şiddet seviyesinde bir zorlanma hissettim. Bazı insanlar köklerim bankadan geldiği için, herkesten daha çok zorlanmam ve daha çok acı çekmem gerektiğini inanıyorlardı.

Bu provalar süresince, kendimi ilkokul talebesi gibi hissettiğim anlar yaşadım.

Bu provalar süresince, kendimi ilkokul talebesi gibi hissettiğim anlar yaşadım. Çok çalışmaktan ya da daha çok sınırlarımı zorlamaktan hiçbir zaman çekinmedim ancak Damien Chaze’nin “Whiplash” filmindeki gibi bir psikolojik baskının gerekli olmadığını düşünüyorum. Bir süre sonra oyunu sahneye koyabildik ancak birçok değerli sanatçımıza rağmen beklediğimiz başarıyı yakalayamadık. Bunun nedeninin, yine bazı insanların işin sorumluluğunu can-ı yürekten almamış olmalarına ve sonuç olarak ince işlenmiş bir tablodan ziyade bir görsel kalabalık yaratılmış olmasına bağlıyorum.

Bu oyun da altı, yedi kere oynadıktan sonra perde kapatınca; ben yine  kendimi bankadan istifa ettiğim noktada buldum. En büyük zorluğu;  işe yaramaz, aileme yük olduğumu hissettiğim anlarda ve tekrar eski alana dönme ihtimalini değerlendirdiğim zamanlarda yaşadım. Bunlar yaşadığım maddi sıkıntıların yani sıra boğuşmak durumunda kaldığım manevi problemlerdi.

OAK

Kültürümüzden ileri gelen bir yapı olarak; üniversiteye kadar, üniversite boyunca, hatta evlenene kadar aile yanında yaşadığımız için bağımlı bir hayat sürdürüyoruz. Bir yandan da kendi hayatımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Bu da yeni alanlara, okyanuslara kendimizi atmamızı zorlaştırıyor. Belki de birçok insan, yeni ve farklı hayatlar sürdürmek isterken bu korkular nedeniyle her gün tekrar hayallerinden vazgeçiyor.

KS

Kesinlikle.

OAK

Ancak korkularınıza rağmen bu adımı atmış durumdasınız. İyi ki de atmışsınız ve hem kendinizi hem de izleyicilerinizi daha da güzel günlere taşıyacağınıza eminim.

KS

Teşekkür ederim, inşallah.

Bunların yanında, insanlar çoğu zaman istediklerinin tam olarak ne olduğunu bilemiyorlar.

OAK

Günlük hayatta bu dilemma ile boğuşan insanları da, sizin gibi yeni yollara atılan insanları da göz önünde bulundurarak; okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

KS

Cesaret etmek her ne kadar kulağa çok güzel geliyor olsa da bu kadar büyük adımları bir anlık heyecanlarla atmak doğru değil. Benim durumumda; bekar olmanın ve çocuk sahibi olmamanın verdiği maddi serbest alan da mevcuttu. Geçindirmekle ve bakımıyla yükümlü olduğum başka bireyler yoktu. Kişilerin, kendi durumlarına göre çok iyi planlayarak ve durumu mantıksal çerçevede değerlendirerek harekete geçmeleri gerekiyor.

Bunların yanında, insanlar çoğu zaman istediklerinin tam olarak ne olduğunu bilemiyorlar. En klişe hayal ve hatta esprilerimde de kullandığım bir nokta olarak, herkes bir sahil kasabasında küçük bir kafe açtıkları takdirde çok mutlu olacağına inanıyor. Öyle bir dünya yok.

Ya da durmadan karşılaştığım bir soru olarak; herkes senin kadar yetenekli mi? Kesinlikle!

Ya da durmadan karşılaştığım bir soru olarak; herkes senin kadar yetenekli mi? Kesinlikle! Yetenek sadece sanat alanlarına mevcut değil ki insanları yetenekli, yeteneksiz diye ayıralım. Herkesin keşfedilmeyi bekleyen, farklı bir yeteneği, yapabilirliği var. Günlük hayatta yaptığımız en büyük hata ise bu yeteneği keşfetmeye üşenmek oluyor. Halbuki, en önce onu keşfetmek gerekiyor ki sonraki adımlar planlanabilsin.

Kendi hayatimi düşündüğüm zaman, uzun senelerdir insanları espri anlayışım ile eğlendirebildiğimi keşfettim. Bu nedenle biliyordum ki alameti farikam oyunculuk, komedi ve sahneydi. İlk zamanlarda canımı sıkan birçok olayla karşılaşmama rağmen, çok çalıştığım takdirde iyiye gideceğimi biliyordum. Sırf insanlar, o an yaptıkları işi sevmedikleri için kendilerine bilmedikleri bir boşluğa atmak yerine; isteklerine dair kendilerini değerlendirip, ona göre hareket etmelerini tavsiye ederim.

Bir de her ne olursa olsun, insanlar üretmeye muhtaç yaratıklardır. Bu nedenle çalıştıkları her alanda, bir kısmında dahi olsa, üretim olması gerektiğine inanıyorum. Bir unlu mamulüler fırını açmayı hayal eden bir insanın; pasta yapmayı,, kurabiye yapmayı bilmemesi nasıl makul değilse, herhangi bir alan içinde de kişinin üretim kısmını öğrenmemesi, parçası olmaması kabul edilemez. Üretmeyen insanların artık tutunamadığı bir dünyadayız, hazıra konmak mantığı artık boş bir hayalden öteye gitmiyor.

Yüzde otuz beş yetenek ise yüzde altmış beş çalışmak, kaynaklar ve emek.

OAK

Günümüzde insanların teknoloji aracılığıyla birçok bilgiye ve hizmete kolayca erişebiliyor olmalarından ötürü, emek vermenin önemi tam kavranamamakta. Kişisel adanmışlığın ve çalışmanın size ne anlam ifade ettiğinden bahsetmek ister misiniz?

KS

Kesinlikle, katılıyorum. Yine de bu durumun tam tersi yönde ilerlemesini temenni ederdim. İnternetin sağladığı kaynaklara daha kolay ulaştıkça; daha çok çalışarak, daha çok emek vererek, kişinin kendisini daha çok geliştirmesi gerektiğine inanıyorum. Örneğin; yakın zamanda Harbiye Gösterisi var ki biletler tükendi. Bu belli sayıda insanın yakalayabildiği bir başarı. Bu başarıyı yakalayabilmenin temelinde yatan neden: milyonlarca insanın beni takip ediyor olması değildi. Kaldı ki sadece üç yüz bin takipçim var, birçok sosyal medya fenomenin sahip olduğundan çok daha az bir rakam bu. Bu başarıyı sadece ve sadece çok çalışarak yakaladık.

Fırsatları kaçırmadan, küçük ama emin adımlarla ilerleyerek.

Gösterinin olduğunu duyurduktan sonra, sosyal medyada beni üç yüz bin kişi takip ediyor diyerek, posteri paylaştıktan sonra gelen gelir demek yerine devri-daim ve yaratıcı bir sistem ile sinerjiyi ve momentumu yüksek tutarak, gelen her yoruma cevap vererek, insanlara ulaşmaya devam ettik. İlmek ilmek işlemek suretiyle bu biletlerin satışlarını gerçekleştirdik. İnsanlar maalesef takipçi sayılarına aldanarak gaflete düşüyorlar; tek bir paylaşımla herkesi ürettikleri alana getirebileceklerine inanıyorlar. Sizin müşteriniz olan seyircilere emek vermeniz gerek; internet üzerinden günümüzde her istediklerine ulaşabilen bir kitleyi evinden çıkarabilmek için samimiyetle nakış gibi işlemek gerek. Dolayısıyla; çalışmak ve kaynakları doğru kullanmak, yetenekten bile daha önemli diyebiliriz. Yüzde otuz beş yetenek ise yüzde altmış beş çalışmak, kaynaklar ve emek.

Çalışma ve emek sadece kişinin kendi alanında kendini parlatmasıyla biten bir kavram değil. Bütün konsepti çalışmak gerekir. Sınırlarını bilerek, yay gibi hedefe yöneltilmiş bir vizyona sahip olmak gerekir. Fırsatları kaçırmadan, küçük ama emin adımlarla ilerleyerek. İnternet cağında herkesin her türlü bilgiye kolayca ulaştığı bir noktada; market alışverişine kadar her eylemi internet üzerinden gerçekleştirdiğimiz noktada, üretmek isteyen bir insan için çalışmak ve sistematik olabilmek çok büyük önem taşıyor.

Hayatımda asla pişman olmadığım iki tecrübe oldular benim için.

OAK

Disiplinleriyle de öne çıkan American Musical and Dramatic Academy (AMDA) ve New York Film Academy’deki tecrübeleriniz anlatabilir misiniz?

KS

Üniversite’deyken New York Film Academy’e başvurmuştum ve çok istememe rağmen ücretlerin durumu ortadaydı, ben de daha öğrenciydim. Ailem de orta halli, klasik bir Türk ailesiydi. O zamanlardan beri, oyunculuk her daim içimde ukde kalmıştı. Yıllar geçtikten sonra, kendi finansmanımı sağlamaya başlayınca; yine borç harç içindeyken, atölyelere gitmeye başladım. Bir ay, iki hafta özel izinler alarak gittim.

Los Angeles’ta müthiş bir deneyim yaşadım. Dört buçuk hafta içerisinde, Los Angeles’ta sıcakta, sadece yarım günü tatile ayırdım. Bütün varlığımla çalıştım. Verilen ödevleri, diyalogları, okumaları… Bir sürü arkadaşım sabah akşam gezerken, ben çalışmaya devam ettim. Elbet birisi çıkıp da bana “O kadar çalışmayla Hollywood aktörü mü oldun?” diye sorabilir. Hayır ama o süreçte hayatin bana verdiği bir hediye vardı. Bir ay bu eğitimi alacaktım ve en iyisini yapmak istediğime, kendimi geliştirmek istediğime emindim.

Özellikle yabancı dilde, böyle bir deneyimden geçmek benim için ciddi bir hendek atlama yarışına döndü. Devlet lisesi mezunu olarak; hem hocayı anlamak, hem etrafta konuşulanları anlamak, hem de senaryoyu anlamak benim için çok zorlayıcı olmuştu. Hatta, kitabımda da başıma gelen birçok trajikomik olayı anlatmıştım. Bunlardan biri; bir gün pizzacıya gittiğimde kasiyer bana büyük bir kampanyadan bahsediyormuş. Ben de anlamadığım zaman karşımdakine evet derim, yine evet diyerek geçiştirdim. Sonuç olarak, restorandan altı adet pizzayla ayrılmak durumunda kaldım. İki hafta boyunca pizza yemiştim.

Bu tecrübeden sonra bir sene daha bankada çalışmaya devam ettim. Çok doğal bir yaklaşım olarak etrafımda hevesimi aldığımı düşünenler de vardı ama benim aklımda durmadan sonraki adımlar dönüyordu. Bir sene sonra da yaz aylarında Müzikal Atölyesine gittim. Önceki tecrübemden çok daha zorlayıcı oldu. Psikolojik ve sağlık açılarından, belki de olabilecek en zor zamanımda gitmiştim. Bütün o sıcağa, zorluklara rağmen hayatımın en güzel iki haftasını yaşamıştım. Sabah sekizde şan dersleriyle başladıktan sonra, on bir gibi tap dansı ile devam ediyorduk, ardından da oyunculuk dersleri geliyordu. Bu iki hafta sonunda dönünce ilk yaptığım istifa etmek oldu.

Bana kalırsa, bu hayatta her alınan karar başka bir yola eviriliyor.

Diyebilirsiniz ki komedi gösterilerinizde bu müzikal eğitimi neye yaradı; verdiği disiplinin yanı sıra, bazı şovlarımda müzikal havasıyla başlıyoruz. Dansçılarla, ses sanatçılarıyla açılışlar gerçekleştiriyoruz. Komedi gösterilerinin yanında, bu sene Son Beş Yıl müzikalini gerçekleştiriyoruz. Belki de bu yola çıkmamıza vesile oldu bu atölye.

Bana kalırsa, bu hayatta her alınan karar başka bir yola eviriliyor. Emek ve enerji bizi belli yerlere taşıyor ve öğrendiklerimizi başka başka noktalarda kullanıyoruz. Hayata dönüp baktığında, nereden nereye geldik diyebiliyor insan. Bu nedenle, hayatımda asla pişman olmadığım iki tecrübe oldular benim için.

OAK

Harbiye’deki şovunuz ve gelecek kitabınızla beraber ileri tarihlere bakarsak; Kaan Sekban’ı gelecekte ne gibi planlar bekliyor?

KS

Umuyorum ki kış aylarında ikinci kitabim yayınlanacak. Yeni kitabımda geçen iki yılımı ele almaya; işlerin ne kadar zor işleyebildiğini, hayatın getirdiği zorlukları işleyeceğim. Örneğin, son zamanlarda fazla mesai konusunu itinayla gündeme getiriyorum ve bu da bazı şirketlerle yaptığımız anlaşmaların sonlanmasına neden oluyor. Yaptığım işte, vizyonunu korumaya ant içmiş olmak insanın yoluna çıkabiliyor olsa da asla vazgeçilmemesi gerektiğine inanıyorum, bu da bazı durumları zorlaştırıyor.

Kitabın yanında; şu an üzerinde çalıştığımız ve yakında sahneye çıkaracağımız “Son Beş Yıl” isimli müzikalimiz var. İstanbul başta olmak üzere, Türkiye’nin farklı yerlerinde de komedi gösterilerimize devam edeceğiz. Geçen sene New York, Cenevre, Zürich, Londra, Amsterdam, Dubai olmak üzere uluslararası platformlarda da sahne almıştık, umuyoruz ki bu sene yine farklı lokasyonlarda yer bulacağız. Son olarak da, çok yetenekli arkadaşlarımla dizi senaryosu üzerinde çalışmaya başladık. Dijital platformlarda gösterime girebilecek şekilde; modern ve orta kesim insanların komedisi üzerinde ilerliyoruz. Daha henüz çok erken aşamada olsa da heyecanla gideceği yeri gözlemliyoruz. İlerisi için yine İngilizce işler ortaya koymak istiyorum ama planlarım arasında henüz yok.

Daha ne olsun, bir eve temizliğe gitmediğim kaldı.

Yine de gönlümden geçen Broadway kalitesindeki işleri kendi sahnelerimizde de ortaya koyabilmek.

OAK

Kim bilir, belki bir gün sizi Broadway sahnelerinde de izleyebiliriz.

KS

Keşke! O sahnelerin de disiplini ve ambiyansı bambaşka. Yine de gönlümden geçen Broadway kalitesindeki işleri kendi sahnelerimizde de ortaya koyabilmek. Orada izlediğimiz oyunları, müzikalleri, gösterileri aynı kalitede hatta mümkünse daha da yüksek kalitede seyircilerimize sunabilelim.

Yine de hayallerimde Ellen’a konuk olmaktan, kitabımı farklı dillere çevrilmesine kadar birçok isteğim var. Sonuçta, hayal etmenin ve çalışmanın sonu yok; bu nedenle imkansız diye bir şey de yok. Çalıştıkça, ürettikçe, hayat güzellikleri de getirecektir zaten.

OAK

Okuyucularımızla paylaşmak istediğiniz, söylemek istediğiniz bir şey var mıdır?

KS

Sanat platformlarına ve dijital sanat platformlarına sahip çıkılması çok kıymetli. Okumaları, paylaşmaları, buradaki üretimleri kıymetli bulmaları çok önemli. Ancak öbür yandan da tek bir tavsiyem var ki; yorumları, eleştirileri nihai karar bellemeden okuyabilelim, son kararı herkes şahsına uygun olarak verebilsin. Son sözü yine kişisel boyutta söyleyebilelim.

OAK

Zamanınız ve ilginiz için teşekkür ederiz.

KS

Röportaj için ben çok teşekkür ederim.

SON YAZILAR

7. Uluslararası Solo Çağdaş Dans Festivali 31 Ağustos-1 Eylül’de Cermodern’de

Çağdaş/kavramsal dans alanında bireysel hareket üzerine farklı bir bakış sunmayı amaçlayan 7. Uluslararası Solo Çağdaş Dans Festivali 31 Ağustos - 1 Eylül tarihlerinde CerModern Açık...

Dimitris Sotakis: “Kurgu söylemek istediklerimi söylemek için bir anahtar”

Dimitris Sotakis’ten ilk olarak Büyük Hizmetkar romanını okudum. Yarattığı heyecanla hemen diğer kitaplarına yöneldim. Bu arada arkadaşlarım da kitaplarını okumaya başladı. Yazı dili, anlatımı, romanlarına...

Shakespeare, Kafka, Orwell, Dostoyevski ve günümüz

Okuyanın okuduğundan, yazanların okunmadığından hemen herkesin kitapların pahallılığından yakındığı günümüz sularında edebiyat sandalında bir gezintiye ne dersiniz?

Your Stage + Art: Müziğin evrenselliğini kutlayan bir sahne

Bugün paylaşımcılığın ve özgürleşmenin buluştuğu ortak noktadan, müzikten konuşacağız. Your Stage + Art, müziğin insanları bir araya getirme gücüne inanan, müzisyenlere eşit ve özgür şartlar altında müzikseverlerle buluşma imkânı sunmaya çalışan bir oluşum. Sanatla ilgilenen herkesin yeteneklerini...
Onur KADIOĞLU
Onur KADIOĞLU
Kişinin anahtar kelimeleri: Sanat, hayalperest, sarkazm, bir de mühendis.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol