Mine’yi üniversiteden beri tanırım, çünkü ikimiz de o yıllarda “go” oynardık -hani şu uzak doğu kökenli strateji oyunu-. Fakat Mine’yi daha yakından tanımam, onun bir doğa-aşığı ve ayrıca bir illüstratör olduğunu öğrenmem için aradan yıllar geçmesi gerekiyormuş.
O yıllar geçip de ben işi gücü bırakıp kırsalda hayatı keşfe çıktığımda Mine de TaTuTa ağıyla birkaç çiftlik gezmiş, sonra da Ormanevi Kolektifi‘ne katılmış ve zaten kırsalda yaşıyordu. Kafamda bir sürü soruyla onu ziyarete gittim. Nasıl yapmalı da bir köye yerleşmeli? Nasıl geçineceğim? Çiftçilik zor mu?
Sıcak bir temmuz ayında Mine’yle birlikte domates tarlasında çapa yaptığımızı hatırlıyorum. Ortada henüz Çevreci Domates Çeri yoktu. Mine köyde nereye giderse gitsin yanında eskiz defterini de götürür ve sık sık doğada karşılaştığı şeyleri harika bir biçimde resmeder, çocuklarla yaptığı çalışmaları anlatır ve beni de heyecanlandırırdı.
Fazla değil, bir yıl kadar sonra Çevreci Domates Çeri ortaya çıktı ve Türkiye’de çocuklar için yazılmış ender ekoloji kitaplarından biri oldu. Dahası, heyecan verici bir ilki gerçekleştirerek minik doğaseverlere kitapla birlikte biraz toprak (torf) ve çeri domates tohumları hediye ediyor!
Mine’yle bu sempatik kahraman Çevreci Domates Çeri’nin ortaya çıkışı ve Mine’nin kırsalda yaşam deneyimlerini konuştuk:
Doğukan Sarıkaya: Öncelikle, bu kitabın fikri nasıl ortaya çıktı? Karakterlerin bir hikâyesi var mı?
Gonca Mine Çelik: Senin de söylediğin gibi, fikir domates tarlasında çalışırken çıktı sanırım. Çıkmış daha doğrusu, o sıra farkında değildim. Ne zaman ki iş ciddiye bindi, kitabı yazmam, bundan önce de bir karakter yaratmam gerek, gözlüklü bir domates çıkıverdi ortaya! Bunun yanında başka karakterler de yarattım ve çocuklara sunarak fikirlerini aldık, en çok Çeri ile Tuki beğenildi. Ceki sonradan katıldı aralarına ki kendisi aslen “jumpingspider” olarak bilinen, benim de uzun zamandır dikkatimi çeken çok renkli bir türdür. Kitapta da renkli bir karakter olarak ortaya çıkıyor, bir arkadaşım “Ceki Çeri’den rol çalıyor” yorumunu getirmişti hatta.
D. S.: Kitabı yazmadan önce neler yaptın? Bir ara TEMA’da Minik TEMA Koordinatörlüğü yapıyordun. Oradaki proje nasıldı?
G.M.Ç.: TEMA’da 3 yıl boyunca Erken Çocukluk dönemine yönelik bir doğa eğitimi projesini yazıp koordine ettim. Çok değerli işler yaptık orada da. Minik TEMA projesinin de Türkiye’de bir ilk olduğunu söyleyebilirim. Çocuklara bütün yıl doğada ve sınıfta uygulayabilecekleri etkinlikler ile bu etkinlikleri destekleyen materyaller dağıttık. Türkiye’nin dört bir yanında uygulandı proje, binlerce çocuğa ulaştı. Halen uygulanmaya devam ediyor.
D.S.: Sonrasında kırsala geçtin. Kırsal deneyimlerin nasıldı biraz anlatabilir misin?
G.M.Ç.: Aslında bu kısım anlatmakla bitmez! Elbette çok fazla şey öğrendim bu süreçte, hayata dair. Hayatta kalma becerilerinden ne kadar yoksun yetiştiğimizi anladım her şeyden önce. Bunun yanında, “yaşam” ve özellikle “ölüm” kavramından ne kadar uzak yaşadığımızı.
Sonra zayıf sandığım ve şehirde sürekli hastalanan bünyemin aslında ne kadar güçlü olduğunu öğrendim. Kendi bedenimi ve gücümü yeniden keşfettim adeta. Başta “yapamam” dediğim şeyleri bir bir yaptım. E bu arada birazcık da kilo aldım, yanaklarım pembeleşti, gücüm yerine geldi!
Velhasıl, köy hayatına dair anılarım anlatmakla bitmez. Ara ara söyleşilerim oluyor bununla ilgili. İstanbul Permakültür Kolektifi düzenleyecek yakında, sonrasında Ankara’ya gelme planım var biliyorsun. Denk gelen olursa bu vesileyle davet etmiş olayım.
D.S.: Kitabın yazılma ve basılma sürecinde yeniden şehirdesin. Kendi domatesini yetiştirmeyi, şehirdeki hayatınla kıyasladığında neler söyleyebilirsin? Kırsalı özlüyor musun?
G.M.Ç.: Kırsalı özlüyorum elbet, şimdi sen sorunca bile içim cız etti. Çok fazla şeyi özlüyorum kırsala dair. Arkadaşlarımla güruh halinde açık havada mis gibi çalışmayı, birlikte yemek pişirip yemeyi, müzik yapıp eğlenmeyi… Şehir hayatı bunlarla kıyasla çok kısır tabii. Yine de şu anda şehirde olmam gerekiyormuş demek ki diye düşünüyorum. Hem kim bilir, belki yakında yine kesişir yolumuz oralarda?
D.S.: Kitapta özellikle vurgulanan “yerel tohumların kurtarılması” meselesi… Ki bence inanılmaz derecede önemli bir konu. Bu konuda neler söyleyebilirsin?
G.M.Ç.: Tuki bu konuya biraz iyimser yaklaşsa da ben Çeri’ye hak vermeden edemiyorum. Bu önemli bir konu. Yerel tohumları korumamız, çoğaltmamız, GDO’ya karşı durmamız gerek. Toprağın, gezegenin ve bizim sağlığımız söz konusu. Amerika’da küçük çiftçilere kendi tohumunu kullanıyor diye dava açılıyor. Bu durum küreselleşmeden tüm önlemleri almak gerek. Bu nedenle tohumla ilgili çalışan sivil toplum kuruluşlarını, dernekleri, organizasyonları çok önemsiyorum. Bu kurumları daha çok desteklemeli, gönüllü çalışmalara hayatımızda daha çok yer açmalıyız diye düşünüyorum.
D.S.: Kitabını okuyan çocukların tepkileri nasıl? En çok neye eğleniyorlar ya da şaşırıyorlar? Tohum konusunda nasıl bir farkındalık kazanıyorlar? Aynı şekilde ebeveyn tepkileri nasıl kitabına?
G.M.Ç.: Henüz yayınlanalı çok olmadı ama ilk gelen tepkiler çok heyecan verici. Kitabın bir yerinde Ceki, Tuki’nin burnuna ağ örüp aşağı sallanıyor. Sanırım en çok o sahneye gülüyorlar. Benim çizerken çok önemsemediğim bir detaydı ama çocukların neye güleceğini bazen kestiremiyorsun. Tohum meselesi ise bence asıl çocukların kendi tohumundan domates yetiştirdiğinde somutluk kazanıyor ve çocuğun hayatında bir gerçeğe dönüşüyor. O tohumu sulamak, filizlenmeyi görmek, günden güne onu gözlemleyip gerçek bir domatese dönüştüğüne tanık olmak, çocuk dünyasında büyük bir olay. Henüz soyut işlemler döneminde olan bu yaş çocuklarına tohumun ne kadar mucizevi bir şey olduğu daha iyi anlatılamaz bence. Yayınevi’nin de bu konudaki çabası çok önemliydi, kitabın yanında toprak ve tohum verme fikrini birlikte hayata geçirebildiğimiz için çok mutluyum. Ebeveynlerin tepkileri de çok güzel. E domatesi bedavaya getiriyorlar daha ne!
D.S.: Bahsettiğin gibi kitaba çok olumlu tepkiler geliyor. Kitap basıldığından beri neler oluyor? Kitapların çocuklara daha kolay ulaşması için yaptığınız çalışmalar var mı? Bir de şunu sormak istiyorum aslında, bu süreçte ebeveynlerden ya da okullardan desteğe ihtiyacın oluyor mu?
G.M.Ç.: Belki yaygınlaşması için desteğe ihtiyaç olabilir. Aslında kitabın beğenilmesi, desteği de yanında getiriyor. Çocuklar zaten her şeyi herkese anlatır. Hele ki beğendilerse! Kitabı isteyen çocuklara ulaştırma konusunda ebeveynler ve öğretmenler önayak olursa daha ne isterim. Kitap okullara dağıtıldığı gibi internet üzerinden de satışa sunuluyor.
Bir de şunu ekleyeyim, okullara belirli bir sayıda sipariş verildiğinde yayınevi okulda bir etkinlik düzenliyor. Çeri kostümlü tiyatrocu/drama eğitmeni arkadaşlarımız çocuklarla fen ve doğa etkinlikleri yapıyor.
D.S.: Yeni kitaplar için aklında bir şeyler var mı? Sonraki kitaplarda bizi neler bekliyor?
G.M.Ç.: Aklımda çokça fikir uçuşuyor. Bazısı ekolojiyle ilgili, bir tanesi böceklerle ilgili, bir diğeri Go’yla ilgili. Çeri’den sonra hangisini hayata geçirme şansım olur henüz bilemiyorum. Birlikte bekleyip görelim.
D.S.: Çok teşekkürler.
G.M.Ç.: Biz teşekkür ederiz. (Çeri, Tuki, Ceki ve ben)