Kerpiç, toprağın saman ve suyla karıştırıldıktan sonra kalıplara dökülerek önce gölgede daha sonra güneşte kurutulmasıyla elde edilen, yeryüzündeki ilk yerleşim yerlerinden günümüze kadar kullanılagelmiş yapı malzemesidir. Alçı katkısı ile nitelikleri iyileştirilmiş kerpiçe ise “Al(çı)ker(piç)” diyoruz.
Ülkemizde ilkel ve çağ dışı olarak görülen malzeme, aslında diğer yapı malzemelerine göre birçok üstünlüğe sahip. Aynı zamanda Amerika ve Avrupa ülkelerinde kerpiç, birçok farklı yapım teknolojisiyle bütünleştirilmeye devam ediliyor. Malzemenin çok teknik boyutuna değinmeden kısaca diğer malzemelere göre üstünlüklerini sıralayıp, bu malzemeden inşa edilmiş yapılara ve şehirlere göz atalım.
-Ucuz, kolay elde edilir ve hızlı üretilebilir.
-Yapı ekolojisi ve insan sağlığına etkileri bağlamında düşünüldüğünde hiç zararı yoktur.
-Nem düzeyini dengeler.
-Havayı temizler.
-Üretilirken diğer malzemelere göre en az enerji tüketen,aynı zamanda ısıtma ve soğutmada az enerjiye ihtiyaç duyan, çevreci bir malzemedir.
-Radyoaktivitesi yoktur.
-Doğayı kirletmez, doğanın parçasıdır.
-Yerinde üretildiği için nakliye gideri yoktur.
-Ahşabı korur.
-Basınca dayanıklı, çekmeye dayanımı ise daha azdır.
-Yeniden kullanılabilinir, geri dönüşümlüdür.
-Doğru mimarlık ve mühendislik ilkelerine göre üretildiğinde, depreme karşı, betonarme yapılara göre iki kat daha dayanıklıdır.
Malzemenin tek zayıf yönü çekmeye dayanımın az olması, yağmurdan korunmaya ihtiyaç duyması ve biraz ilgi isteyen bir malzeme olmasıdır.
Kerpiç, ilk yerleşim yerlerinden günümüze değin kullanılmıştır. Bugünkü bilgilerimize göre Anadolu’da ilk yerleşik düzene geçtiğimiz yer Çayönü Höyüğü’dür. Diyarbakır il merkezinin kuzeybatısında, Ergani İlçesi’nin 7 km. güneybatısında yer alan bir höyüktür. Çanak Çömlekli Neolitik Çağ yerleşmesi höyüğün kuzey kesimindedir. Burada taşla başlayıp kerpiçle yükseltilen kalın duvarlı, aralarında avlular yer alan çok odalı bir yapı kompleksi ortaya çıkarılmıştır. Bunu takip eden süreçte Çatalhöyük, Orta Anadolu’da, günümüzden 9 bin yıl önce yerleşim yeri olmuş, çok geniş bir Neolitik Çağ ve Kalkolitik Çağ yerleşim yeridir. Doğu ve batı yönlerinde yan yana iki höyükten oluşmaktadır. Günümüz Konya Şehri’nin 52 km. güneydoğusunda yer alır. Kazıların sonucunda çıkarılan yerleşim bilgilerine göre, kerpiç duvarlı, dörtgen planlı duvarlar yeşilimsi sarı renkte bir sıvayla sıvalıdır.
Ayrıca Aşıklıhöyük, Beycesultan, Boğazköy, Troya gibi ilk yerleşim yerlerinden olan bölgelerde yapılan kazılarda da kerpiç duvarlar ortaya çıkarılmıştır.
Şimdi günümüze değin ulaşmış ya da yeni inşa edilen, kerpiç malzemenin değerinin anlaşıldığı ve kullanıldığı bölgelere bir göz atalım:
Yemen dünyanın ilk gökdelenlerinin inşa edildiği ülke. Yemen’de Sibam-Hadramut bölgesindeki gökdelenler Çölün Manhattan’ı olarak adlandırılıyor. Günümüzde de yöre halkı aynı inşaat teknikleriyle kerpiçten ev yapmaya devam ediyorlar.
UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine alınmış başkent Sanaa, 2,200 metredeki bir vadide konumlanmış ve kısmen kerpiç surlarla çevrilidir. Şehrin dini ve siyasi mirasını 10. yüzyıldan önce inşa edilen sayısız cami, hamam ve çok katlı muhteşem kerpiç kule-evlerde görmek mümkündür. Sanaa şehrinde karmaşık bir çamur mimarisine sahip olan bu evlerin yanı sıra balçıktan inşaa edilmiş 6-7 katlı yapılara rastlamak mümkün. Pencereleri olağanüstü vitray ve renkli camlarla bezenmiş binalar, Şibam ve Hadramut’ta yerini 5-11 katlı kerpiç gökdelenlere bırakır.
Şibam, Yemen’de bulunan 7 bin nüfuslu, Asya, Afrika ve Avrupa’nın kesiştiği bir kasabadır. UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan kasaba, ününü kendine özgü mimari dokusuna borçludur. Şibam’da bulunan tüm yapılar kerpiçten yapılmıştır ve bunlardan 500 kadarı yüksekliği 5 ilâ 11 kat arasında değişen çok katlı evlerdir. Şibam’ın yaklaşık olarak 1700 yıllık bir şehir olduğu sanılmakla birlikte, şehirde bulunan yapıların çoğu 16. yüzyıldan kalmadır.
Dünyadaki en yüksek kerpiç binalar, 30 metreyi aşan yükseklikleriyle Şibam’da bulunmaktadırlar.
Hadramut, Yemen’in kuzeyindeki en geniş vadi olarak biliniyor. Şehrin yakınlarında bulunan tarım kasabası da Hadramut Vadisi’ndeki en uzun yapıya ev sahipliği yapar. El-Minder Cami’nin yaklaşık 53 metre uzunluğundaki kerpiç minaresi bölgenin ve Güney Arap Yarımadası’nın en yüksek minaresidir.
Bem, İran’ın Kirman Eyaleti’nde bulunur. Oldukça kurak bir iklime sahip Bem, Lut Çölü’nün güneybatı kıyısında yer alır. Tarihi ve yerel özellikleriyle İran’ın en fazla dikkat çeken kentlerinden birisidir.
Parthian döneminde (MÖ 247- MS 224) kurulduğu tahmin edilen şehrin geçmişinde kalesini ayrı bir yere koymak gerekir. Bam Kalesi, 6 km2 alana kurulu ve 12. yy’a tarihlendirilen bir yapıdır.Kerpiçten inşa edilen kalenin içi 13 bin kişinin yaşamını sağlayabileceği kadar büyüktür. 1850 yılına kadar içinde yerleşim bulunan kale, depremde büyük hasar görmüştür.
2000 yıllık bir tarihe sahip Bem Kalesi, dünyanın en büyük kerpiçten inşa edilmiş kompleksi sayılmaktadır.
Chan Chan, Peru’daki Büyük Okyanus’a yakın La Libertad bölgesinde MS 850’de kurulan Güney Amerika’nın en büyük şehri, dünyada kerpiçle yapılan en büyük şehir ünvanına da sahip ve İnka Uygarlığı’nın 1470’de yıkılmasına kadar varlığını sürdürmüş.
Bu şehirde Chimú İmparatorluğu döneminde 60 bin kişinin yaşadığı bilinen şehrin, dikdörtgen biçiminde 30-60 metre yüksekliğinde duvarlarla çevrili dokuz kalesi varmış.
Bu alan içinde tapınaklar, açık hava depoları, su sarnıçları, mezarlıklar ve binlerce konut yer alıyormuş.
Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan ve Batı Afrika’da yer alan Mali’de dünyanın kerpiçten yapılmış en büyük binası bulunmaktadır.
Bu yapımına 1300’lerde başlanan, 1800’lerin sonunda yıkılıp harabeye dönmeden önce inşaatına tekrar el atılan, aşamalı olarak ilerleyip muazzam bir yapıya dönüşen Djenné’deki büyük camidir.
UNESCO’nun “Dünya Mirası” listesine kayıtlı olan caminin yine kerpiçten olmak üzere yapımına 1906’da yeniden başlanmış.
Kuzey Afrika’da yine birçok ülke (Fas, Cezayir, Tunus, Libya) kerpiçi yapı malzemesi olarak kullanmıştır.
Kuzeybatı Libya’daki bir vahada bulunan ve “Çöldeki İnci” olarak tanımlanan Ghademas, Sahra’nın sınırındaki en eski yerleşim yerlerinden biridir. Kerpiç, tuğla ve palmiye kerestesiyle yapılan ve bal peteği biçiminde kümelenmiş olarak karşımıza çıkıyor evler. Evler diklemesine bölümlere ayrılmış. Birinci katta mallar depolanıp istifleniyor. İkinci katta aile fertleri oturmakta ve daha üst kat ise kadınların kullandığı açık bir teras biçiminde yapılmış. Teraslar aralarındaki geçitlerle birbirlerine bağlanıyor. Böylece kadınlar yabancıların gözünden uzak buralarda özgürce hareket edebiliyorlar.
Türkiye’nin bazı bölgelerinde halen yapı malzemesi olarak kullanılmaya devam etmektedir.
Ayrıca farklı bölgelerde yapılmış ilginç kerpiç yapılar da bulunmaktadır. Kanada Mayne Adası’ndaki kerpiç evler, Berlin’deki Kerpiç Barış Tapınağı, Paul Weiner’in sıkıştırılmış toprak evi, “Geltaftan” binaları, Mali’deki din adamları için yapılmış toprak binalar: “Ginna”lar, Yeni Zelanda’daki Hobbit Evleri, Yeni Meksika Evleri, Çin’deki Hakka Evleri…
Ve son olarak…
Star Wars mimarisinde tanık olduğumuz kerpiç yapılara bakalım.
Luke Skywalker’a ev olan bu çöl gezegende bulunan kerpiç kubbeli yapılar, Tunus’ta yer alan tahıl ambarlarına benzer. Filmden sonra, Tunus’taki Ksar Ouled Soltane en çok ziyaret edilen yerlerden biri olmuş. Aslında, Tatooine’de gördüklerimizin çoğu Tunus’ta çekilmiş ve Kerpiç binaların birkaçı ada şehri Ajim’den gelmiş.
Dördüncü bölümdeki Lars Ailesi Malikanesi ise Tunus’un Matmata şehrinde bulunan Sidi Driss Oteli’nde çekilmiş. Çok katmanlı birinci bölüm, Tataooine’nin kuzeybatısında bulunan Hotel Ksar Hadada’da çekilmiş. Anakin’in çocukluk dönemindeki evi, aslında bir köle merkezi olan konut kompleksiymiş.
Birbirinden etkileyici olan bu yapıların aynı zamanda çevre dostu bir malzemeden üretilmiş olması günümüzdeki gösterişli malzemelere dayanan estetik algılarımıza tokat niteliğinde. Dünya, sınırlı enerji kaynakları, fosil yakıtların aşırı kullanımı ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan küresel ısınma ile birlikte gelen sorunlarla yüz yüzedir. Bu durum tüm sektörlerde olduğu gibi inşaat sektöründe de “sürdürülebilir”lik kavramını öne çıkarmıştır ve bu konuda acil önlemler alınmasını gerekli kılmıştır. Gelecekte nasıl konutlarda barınacağımız konusu artık küresel boyutta irdelenmesi gereken yaşamsal bir sorun olarak karşımızdadır. Mutlaka tasarlanacak yapıların çevreyle uyumlu olması, tüketilen enerjinin en aza indirilerek seçilen malzemelerin geri dönüştürülebilir olması ile doğaya zarar vermeden, doğadan en üst düzeyde yararlanmak başlıca amaçlarımız arasında olmalıdır.
Kaynak: Kerpiç, Aksiyon, Seferia, Arkitera
*Cengiz Bektaş, Doğaya Uyumlu Mimarlık, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2012
*Ayşin Sev, Sürdürülebilir Mimarlık, Yem Yayınları ,2009