Önceleri “medeniyetten uzak yaşamak” toplumdan sıyrılıp uhrevi ve inzivai bir hayat geçirmekle bağdaştırılırdı. Günümüzde ise bu terim dizginlenmeyen sınırsız kişisel özgürlük durumu ile anlamlandırılır halde.
Medeniyetten uzak yaşamayı benimseyen kişiler sadece konut kredilerinden ve bitmek tükenmek bilmeyen tüketim çılgınlığından kurtulmak için değil bir yandan da çevresel ileri bilince ve uzun süreli sürdürülebilirliğe ulaşmak için bu yola başvuruyorlar. Eğer Henry David Thoreau iklim değişikliği tehdidinin ve bizi bekleyen potansiyel yok oluşun ekolojik kaygılarının popülerleşmesini görseydi, kuvvetle muhtemel bu büyüyen bilinçlenmeye gururla yaklaşırdı.
Bu toplumsal beklentileri daha derinlemesine anlamak için Royal Roads Üniversitesi’nden profesör ve etnograf Phillip Vannini, ödüllü fotomuhabir Johnathan Taggart ile birlikte çalışarak bir kişinin cidden her şeyini satıp, çantasını toplayıp doğanın içinde tecrit edilmiş küçük bir evde yaşayıp yaşayamayacağını araştırdı. Vannini ve Taggart, bu hayatın mali açıdan yaşanılabilir olduğu gerçeğini kanıtlamak için medeniyetten uzak yaşayan insanları bulup araştırmaya başladılar. Vannini’nin Huffington Post‘a verdiği bir açıklamada bu insanların münzevi veya hippi bireyler olmadığından aksine hayatlarını yaşamanın daha güzel bir yolunu bulan ileri düzey eğitimli bireyler olduğundan bahsediyor.
Kanada’nın vahşi doğasında iki yıl geçirip ortalama iki yüz kişiyle görüştükten sonra, Taggart ekolojik sürdürülebilirlikteki bir yaşama kendi açıklamasını getirebilmiş. “Medeniyetten uzak yaşamak, bildiğimiz hayatın radikal kararlar doğrultusunda yeniden şekillendirilmiş hali anlamına geliyor. İnsan tarihinin geçmişinden esinlenerek, geleceğimiz ile ilgili müşterek kaygıları giderebilecek yenilikçi bir yaşam tarzı.“
Yaptıkları araştırmanın belgeseli, araştırma kapsamında Kanada’da gezilen eyaletlerde görüşülen bireyleri ve onların tercih ettikleri yaşam tarzından kareleri içeriyor. Belgeselin fragmanını aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.
Kaynak: Plaid Zebra