Jared Diamond’ın Tüfek, Mikrop ve Çelik adlı kitabından sonra çıkardığı Çöküş adlı kitabı “Medeniyetler nasıl ayakta kalır ve yıkılır?” temel sorusundan hareketle geçmişte büyük medeniyetlerin neden ve nasıl kendilerini çöküşe sürüklediğini incelerken günümüzde de bazı toplumların geçmişteki medeniyetlerin yaptığı hatalara benzer hataları devam ettirerek bugün kendilerini nasıl bir yıkım sürecine ittiklerini açıklıyor.
Jared Diamond’ın analizlerinde onun sadece tarihçi ya da antropolojist kimliğini değil aynı zamanda biyoloji ve çevre konusunda uzmanlığı ile geçmişte ve günümüzde toplumların yıkım süreçlerini nasıl büyük bir ustalıkla analiz ettiğini görmek mümkün. Zaten kendisi de toplumlardaki sosyal, siyasal çöküşlerin, toplumların yaşadığı ekolojik yıkımlar ve sömürgeleştirilmiş geçmişleri ile çok yakın ilişkili olduğu mesajını Çöküş adlı kitabında net bir şekilde örneklerle veriyor.
Kitabın 11’inci bölümünde yazar, aynı adada yer almalarına rağmen birbirlerinden sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan farklılıklar gösteren Haiti ve Dominik Cumhuriyeti’ni karşılaştırıp Haiti’nin günümüzdeki yıkım süreci analiz etmiş.
Haiti’de her geçen gün daha da derinleşen siyasi bir kriz yaşanıyor, ülkede 2011 yılından beri seçim yasası çıkarılamadığı için seçimler yapılamıyor (1). Jared Diamond’ın kitabının Haiti ile alakalı bölümünü okuduktan sonra bu durumun sadece siyasi bir kriz olarak değerlendirilmesinin çok yüzeysel bir bakış açısı olduğunu fark ettim. Ülkelerin ormansızlaştırma, hava kirliliği, nehir ve göllerin korunması gibi konularda yürüttüğü çevre politikalarının, uzun vadede sosyal çöküş ve siyasi istikrarsızlıklarla birebir ilişkili olduğu bir gerçek.
Bugün Dominik Cumhuriyeti’nin yüzde 28’i ormanlık arazi iken Haiti’nin sadece yüzde 1’i ormanlık arazi konumunda. Bu durumda geçmişte Fransa’nın kolonisi olan Haiti halkının tekrar köleleştirilip tarım işinde çalıştırılmamak için sistematik bir şekilde bu arazileri yok etmesinin de önemi büyük elbette. Geçmişte İspanya’nın kolonisi olan Dominik Cumhuriyeti’nin yaşadığı sömürge dönemi Haiti’ye göre biraz daha farklı. Dominik Cumhuriyeti’nde özellikle Başbakan Balaguer diktatörlüğü döneminde çok keskin çevre politikaları uygulanmış, kaçak ağaç kesimi yapan pek çok ormancı öldürülürken, ormanlık alanlarda gecekondularda yaşayan birçok fakir insan zorla evlerinden çıkarılmış.
Balaguer yaklaşık 30 yıl iktidarda kalan zalim bir diktatör olmasına rağmen çok katı çevre politikaları uygulayarak bugün ülkesinin Haiti’nin düştüğü duruma düşmesini engellemiş. Bugün Haiti dünyanın en fakir ve en kalabalık ülkelerinden birisi, öyle ki ülke dışarıdan gelen yardımlardan bile faydalanacak altyapıya sahip değil, ülke sadece yüksek oranda yolsuzlukla mücadele etmiyor aynı zamanda AIDS, tüberküloz ve sıtma gibi hastalıkların görülme sıklığı bakımından da dünyada neredeyse birinci sırada. Dominik Cumhuriyeti’nde de durum çok parlak değil fakat Haiti’ye kıyasla Dominik Cumhuriyeti ekonomik ve sosyal açıdan çok daha iyi durumda.
Sonuç olarak Dominik Cumhuriyeti ve Haiti aynı adayı paylaşan komşu ülkeler olmalarına rağmen, birbirlerinden ciddi farklılıklar gösteriyorlar. Tarımsal verimliliğin oldukça düşük, nehir ve göllerin hayli kirli, hava kirliliğin çok yüksek olduğu Haiti, yemyeşil çam ormanları ve çok daha bereketli topraklara sahip Dominik Cumhuriyeti’ne kıyasla her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Birçok Haiti vatandaşı, Dominik Cumhuriyeti’ne göç edip orada Dominik Cumhuriyeti vatandaşlarının çalışmak istemediği düşük ücretli ağır işlerde çalışıyor.
Ekolojik yıkımlar beraberinde sosyal ve siyasal çöküşleri de getiriyor.
Çevresel problemlerini çözemeyip tarıma elverişli topraklarını kaybeden ve halklarını artık doyuramayacak konuma düşen toplumlar çöküyor. Bu doğanın ayrılmaz bir parçası olan biz insanların birincil görevi yaşadığımız doğayı korumak adına bir şeyler yapmak olmalıdır.
Başlık Fotoğrafı: Green Prophet
Kaynak:
(1) Diamond Jared, Collapse, United States of America, 2011
Euronews