Engel bize ne ifade eder? Engellilik kavramı sadece kısıtlı sayıda insanı sınırlayan bir olgu değil, aksine insan yaşamının herhangi bir zaman diliminde, geçici veya kalıcı olarak herkes tarafından deneyimlenen bir parçasıdır. Peki mimarlık ve tasarım bunun neresine oturuyor.
Mimarlık, kullanıcının deneyimleyebileceği bir mekân yaratmaktır. Dünya genelinde bir takım mimarlar tarafından engelli kullanıcılar için farklı projeler tasarlanmıştır.
Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin İnsan Hakları Sözleşmesi engelli kullanıcılar gözünden onların eşit haklarını korumayı ve vurgulamayı gözetmektedir. Ancak genellikle engelli insanların ulaşım ve yaşam konusunda çektiği zorluklarla karşılaşmaktayız.
Helsinki Finlandiya gibi ülkelerde mevcut ulaşım sisteminin kısa rampalar ile kullanıcı seviyesine indirgenebildiği çeşitli uygulamalar mevcut. Beijing, Çin ve Yeni Delhi Hindistan gibi ülkelerde ise otobüslerin zeminleri oldukça alçak yapılarak bu duruma önlem geliştirilmiş durumda.
Mimarlar bir süredir engelli yaşamına ve zorluklarına dikkat çekme yoluna başvuruyor. Örneğin 2013 yılında Zaha Hadid mimarlık, Adjave grubu, AMODELS ve diğer ofislerin katılımı ile engelli insanların durumuna dikkat çekmek ve yardımlaşmak amacıyla “Minyatür Yapılar” açık arttırması ve sergisi yapıldı.
Şimdiye kadar birçok erişilebilir proje yapıldı. Frank Lloyd Wright tarafından 1952 yılında yapılan Laurent Evi bu standartlar düşünülmeye başlamadan yıllar önce inşa edildi. Mimar tarafından bir engelli için tasarlanan tek yapı olması dolayısıyla evin bir katı kısa süre sonra müzeye çevrildi.
Günümüzde ise evlerden okullara insan sağlığını ve yaşamını dikkate alan yapılara daha sık rastlanabiliyor. Yine ilgi çekici bir örnek Frank Lloyd’un Laurent Evi’nden 40 yıl sonra yapılan Rem Koolhaas tarafından tasarlanan Bordo Evi (Maison Bordeaux). Proje arazinin farklı kotlarını kullanarak tepeden şehrin panoramik bir görüntüsünü kullanıcıya sunuyor. “Beklediğinizin aksine, ben basit bir ev istemiyorum. Daha karmaşık ve dünyamı tayin edecek bir ev istiyorum” – Jean Francois Lemoine, kullanıcı
Koolhas bu zorlu görevle bilindik tasarımlardan farklı bir detay yaklaşımı ile başa çıktı. Bir oda büyüklüğündeki asansör, tekerlekli sandalyenin evin 3 katı arasında rahat bir şekilde dolaşımını sağlıyor. Bu asansör aynı zamanda tüm donanımıyla bir ofis olarak hizmet veriyor. Ev aynı zamanda evin hizmetçisini anlatan Houselife belgeseline de konu olmuş durumda.
Erişilebilir tasarımlar sadece konutlarla sınırlı değiller. Çoğumuz Paralimpik Olimpiyatlarını duymuştur, oyunlar kapsamında kullanılabilir bir çevre sadece antrenmanlar için değil aynı zamanda sağlığı korumak için de ihtiyaç duyulur bir şey. 2012 yılında Baldinger Mimarlık Stüdyosu 45 bin metrekarelik Engelliler için Spor ve Fitness Merkezi tasarımıyla ABD’deki kendi türünün ilk tasarımını oluşturdu. Konsept aslında kendi kendini açıklıyor, kampüs tasarımı hareketin özgürlüğünün sınırlarının zorlandığı bir anlayışa sahip.
İyi bir tasarım sadece mekânı oluşturmakla değil aynı zamanda değişik malzemelerin kullanımı ile de ilgilidir. Bunun başarılı örneklerinden birisi Alan Dunlop Mimarlık tarafından çocuklar için tasarlanan Glasgow’daki Hazelwood Okulu.
“Güvenli ve öğretmenlerin çocuklara ilham olabileceği, çocukların ihtiyaçlarını ve ailelerinin arzılarını destekleyecek bir okul yaratmaya kararlıydım” Alan Dunlop
Bir çocuk en fazla deneyimleyerek öğrenebilir. Okulun tasarımı koku, tat ve dokunma duygularının önemli hislerine ve mekânın özgürlüğüne göre oluşturulmuş.
Engelli veya engelsiz herkes tarafından erişilebilir, Evrensel Tasarımı her zaman gözettim. Buna bir örnek de Cubo & Force4 Mimarlık tarafından projelendirilen Danimarka’daki Engelli İnsanlar Organizasyonu Evi. Organizasyon, dünyadaki en erişilebilir yapıyı tasarlamayı arzulamış. Oluşuma göre mekânın ölçüleri erişilebilirlik için bir ölçüydü, ancak engellilerin ihtiyacı daha fazla göz önünde bulundurdu.
“Katılımın sınırlarını kaldırmak ve engelli insanların keşfedilmemiş potansiyellerini keşfetmek bizim en önemli ahlaki görevimiz” – Stephen Hawking
Tüm çabaları reddetmemek gerekir ancak zaman, engelli olsak da olmasak da evrensel tasarım ve kullanıcı eşitliği sürecinde ortak bir paydada buluşarak tüm kullanıcıların ihtiyaçlarını karşılama zamanıdır. Erişilebilir tasarım yaklaşımı daha iyi bir tasarım süreci yaratmak adına bir başlangıç olabilir.
Bu yazı, Arch20 sitesinde yayınlanan Architecture & Design for the disabled başlıklı röportajdan Türkçeye Gaia Dergi için Gökhan Yıldırım tarafından çevrilmiştir.