Bu yazıda sizlere, yıllarca gözardı ettiğimiz bir sağlık tehditine tepki olarak yazılmış bir kitaptan bahsedeceğim. Kitabın ismi “Ekolojik Temizliğin Kitabı“, yazarı ise Erkan Şamcı. Kitap 2014 yılında Hayat Yayınları tarafından İstanbul’da basılmış. Oldukça kapsamlı ve renkli bir derleme olan bu kitap bizlere “temizlik” anlayışımızın aslında kirliliğin ta kendisi olduğunu anlatmak için yazılmış.
Yazıma başlarken yazarın ön sözünü hiç bozmadan sizlere aktarmak istiyorum;
“Bu kitabı kızdığım için yazdım…
Temizlik ürünü yapıp satan çoğu dünya çapında çalışan firmalara insan sağlığını hiçe sayarak sadece leke-kir odaklı çalıştıkları için kızıyorum. Lekeyi temizlerken insan ve çevre sağlığını bozdukları için kızıyorum.
Zehirli ama hoş kokuların kamuflajında parayla hastalık potansiyeli sattıkları için kızıyorum. Ünlü kişileri reklamlarında kullanıp insanımıza hayatı kolaylaştıracağını söyledikleri ürünlerle alerji, astım, kanser, egzama, üreme problemleri, çocuklarda gelişme problemleri, sinir sistemi bozuklukları, doğum kusurları gibi birçok hastalığa yol açabilecek ürünlerini hiçbir uyarı yapmadan insanların hayatına soktukları için kızıyorum.
Bu deterjan ve temizlik ürünlerinin atıkları ile kirlenen sayısız canlının yaşamını olumsuz etkileyen çevre sorunlarına neden oldukları için kızıyorum.
Siz de kızın…
Çözüm için öneriler var bu kitapta…”
Kitabın kısa analizine ve olası eleştirisine geçmeden önce size Hasta Bina Sendromu‘ndan biraz söz etmek isterim. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporuna göre yılda 4,3 milyon kişi iç mekanlardaki hava kirliliğine bağlı sebeplerden hayatını kaybetmektedir. Evde kullandığımız temizlik malzemelerinin buharlaşan kimyasalları, oda spreyleri, kurşunlu duvar boyalarının havaya karışan tozları ve içilen sigaranın dumanı iç mekân hava kalitesini etkiler. Havaya karışan formaldehit, amonyak, kresol ve fenol gibi pek çok kimyasal, havalandırılan bir odada bile vücudumuza ciddi zararlar vermeye yeter. Camı açıp odamızı havalandırsak bile, bu gazlar bu sefer de atmosfere karışarak dünyamızı kirletir.
Binaların içinde bahsedilen tarzda kimyasalların birikmesiyle beraber içinde bulunan insanlarda; baş ağrısı, mide bulantısı, astım, kusma, kronik yorgunluk, burun tıkanması, gözde tahriş ve çeşitli alerjiler oluşabilir. Bunun gibi belirtilerin oluşmasına Hasta Bina Sendromu denir ve bu, yaşadığınız yerin sizi zehirlemeye başladığının bir kanıtıdır. Kullandığımız temizlik malzemelerinde en sık rastlanan kimyasallardan biri sodyum dodesilbenzenesulfonattır, hemen hemen bütün markaların içeriğinde bulunan bu kimyasalın akciğer yıkımı olan anfizeme sebep olduğu pek çok makaleye konu olmuştur, ayrıca hücrelerimizin enerji fabrikaları olan mitokondrilerde de aksaklıklara sebep olduğu gibi sinir sisteminde çok hayati rol taşıyan asetilkolin nörotransmiterinin sinir hücreleri arasında iletilmesini engeller, kısaca sinirlerimizi bozar.
Kitapta mutfak temizliğinden banyodaki yüzeylerin dezenfektasyonuna kadar pek çok işlemde kullanabileceğimiz doğal alternatifler verilmiş. Tuz, sirke, arap sabunu, boraks, kekik yağı, çay ağacı yağı ve karbonat kitapta geçen tariflerde yer alan maddeler arasında. Tarifler genelde kolayca hazırlanabilen cinsten ve içeriği de aktarlardan veya eczanelerden alabileceğimiz malzemelerden oluşuyor.
Kitapta önerilen tariflerin mikropları ne derece öldürdüğünü laboratuvarda incelemeden bilemeyiz; ancak bazı bitkilerin antiseptik ve antimikrobiyal etkileri olduğu doğru. Buna karşılık günümüz mikropları artık, kullanmakta olduğumuz ağır deterjanların etkisini savuşturmak üzere evrimleştikleri için belki de eski usül arap sabunlu tarifler onların yok edilmesi için yeterince etkin değildir. Buna ek olarak boraks maddesi Birleşik Devletler Çevre Koruma Ajansı tarafından sağlığa zararlı maddeler listesinde yer almış, pek de masum olmayan bir temizlik maddesidir. Böyle bakıldığı takdirde kitap kendi içinde çok da tutarlı bir tablo çizmiyor; ama sizler için kitapta yer alan bir öneriyi, şu an kullanmakta olduğumuz bir market ürünüyle kıyaslayabilirim.
Esans kokulu bulaşık deterjanı için malzemeler:
- 1 adet doğal zeytinyağı sabunu
- 1 çay bardağı boraks
- 10 damla limon yağı
- 6 damla biberiye yağı
- 4 damla lavanta yağı
- Yarım litre kaynamış su
- 2 damla portakal yağı
Bu içerikteki yağların doğal olduğunu ve vücuttan atılabilecek miktarlarda olduğunu varsayarsak, geriye bir tek boraks kalıyor. Toksisite ölçümleri ortalama öldürücü dozu (LD50) bulacak şekilde fareler üzerinde kimyasalların denenmesiyle yapılan işlemlerdir. Boraksın toksisitesi 2,66 g/kg ‘dir, yani bir kiloluk farelerden oluşan bir grubun yarısını öldürmek için hepsine 2,66 gram veya 2660 miligram boraks vermeniz gerekmektedir. Evde bulduğum bir bulaşık deterjanının ise içerisinde miktarı belirtilmemiş şekilde bronopol, metilkloroizotiazolinon, metilizotiazolinon, limonin ve boya varmış. Boyanın ne olduğunu ve ortalama ölümcül dozajını bilmesem de sırayla diğerlerinin öldürücü dozları, 307 mg/kg, 40 mg/kg, 235 mg/kg ve 4,4 g/kg’dir, bu da demek oluyor ki aynı fareyi öldürmek için 40 miligram metilkloroizotiazolinon vermek yeterlidir. Bu maddelerin hazır deterjanın içerisindeki yoğunluğu bilinmese de yaptığımız kıyasla boraksın en azından zehirlilik miktarı olarak hazır deterjanlarda kullanılan diğer maddelerden daha masum olduğunu görebiliriz; ama tabii ki eğer hazır deterjanda bu maddeler çok fazla seyreltilerek eklendiyse bu kıyasımız anlamsız kalacaktır.
Yine de marketlerden almakta olduğumuz temizlik ürünlerinin formüllerinin tam olarak açıklanmaması aklımızı kurcalamalı, reklamlarda temizliğin bunlarsız olmayacağının beynimize kazınmaya çalışılan bir illüzyon olabileceğini bilmeliyiz. Gördüğünüz gibi kendi kendimize kıyaslamaya çalıştığımızda bile ihtiyaç duyduğumuz bilgilere erişemiyoruz, yani bize formüle koydukları bu zararlı maddelerden kaç gram sattıklarını açıklamıyor, miktarı belirsiz bırakıyorlar. Tüketici olarak bu tarz şeyleri bilmek hakkımızdır. “Ekolojik Temizliğin Kitabı” derlemesinden hazırladığımız temizlik ürünleriyle belki hayatlarımıza ve çevremize daha az zarar vermemiz mümkündür, en azından iyice duruladığımız takdirde kalan kimyasalların daha az zehirli ve çoğunlukla doğal malzemeler olduğunu bilmek içimize su serpebilir. Erzurum’un yaylalarında bulaşıklarımızı peynir kazanının altında kalan kaynar suyla, yani kaynar peynir altı suyuyla yıkardık, hala daha bulaşıkları öyle gıcır gıcır yapan bir deterjan görmedim; ama şehrin göbeğinde bu tarz imkanlarımız olmadığından elimizden gelenin en iyisine bir şans verebiliriz.
Başlık Fotoğrafı: Happy Mothering