Stonewall’dan önce bile eşcinsel kurtuluşu için herkesten çok emek harcayarak öne çıkan iki aktivist Marsha P. Johnson ve Sylvia Rivera, isimlerini, emeklerini ve direnişlerini tüm zorluklara rağmen LGBT tarihinin en önemli köşesinde ölümlerinden sonra bile var etmiştir; haklarında bir çok yazılı, görsel eser yapılmış, belgeseller çekilmiştir. Bunlardan birisi de “Pay it no mind: Marsha P. Johnson” isimli, o zamanın sosyokültürel ortamı hakkında objektif veriler sunan ve eşcinsel azınlıkların yaşam savaşını gözler önüne seren belgeseldir. Bu belgeseli izleme listenize dahil etmenizi şiddetle öneriyor ve sözü belgeselin içerisinde de çarpıcı bir etki bırakan Sylvia Rivera’nın tarihi konuşmasına getiriyorum;
Sene 1973, Stonewall ayaklanmasının ardından 3 yıl geçmiş. O zamanın sosyokültürel ortamında zaten oldukça azınlık bir kesim olan ve New York şehrinin bir ucuna itelenen eşcinsel grupların arasında daha da azınlık olan drag queenler, translar ve travestiler, Stonewall ayaklanması sırasında en ön cephede savaşmış ve bugünün Pride Day’inin temellerinin atılmasında büyük rol oynamışlardır ancak kendi haklarını ve özgürlüklerini arayan farklı ideolojilerden eşcinsel oluşumlar tarafından hâlâ ötekileştirilmekte ve o zaman “Eşcinsel Kurtuluş Günü” olarak anılan LGBT yürüyüşünde bile en arka sıraya itilmektedirler. Toplum içerisinde hâlâ sürmekte olan “orta sınıf – beyaz ırk egemenliği” LGBT topluluklarından henüz temizlenmemiştir. İlk dönemlerini yaşamakta olan lezbiyen feminist oluşumlar bile trans ve travesti bireyleri “aslında erkek oldukları için” aralarında görmek istememektedirler. Böyle bir sürecin ortasında Stonewall’un yıldönümü olarak kutlanan Eşcinsel Kurtuluş Günü’nde Sylvia Rivera’nın ana sahneye çıkıp konuşma yapmak istemesi üzerine, orta sınıf beyaz egemen zihniyetinden eşcinseller Sylvia Rivera’yı darp etmişler ve sahneye çıkıp konuşma yapmasına izin vermemişlerdir. Henüz bilinçlenip gelişmemiş LGBT ortamında yaşanmış, eşcinsel özgürlük hareketinin yıllar içinde geldiği noktayı ve başarılarımızı gösterir nitelikte olduğunu düşündüğüm bu uzun süreli şiddetli anı, Sylvia Rivera’nın kalabalığı delip geçerek sahneye ulaşması ile son buldu.
Sylvia Rivera sahneye ulaştığında Eşcinsel kalabalık tarafından yuh sesleri yükseldi ve bir görevli “sorun çıkmasını istemiyorum, bu bizim günümüz, mutlu olmamızı istiyorum” dedi. Sylvia’nın sahneye çıkmasına izin vermiş olmaları bir ayrıcalık yada lütufmuşcasına onu taktim ettiler. Marsha P. Johnson’ın anlatıldığı Pay it no mind adlı belgeselde Sylvia, bu konuşmadan sonra STAR adındaki, o zamanlar yaşadığı sığınma evine gittiğini ve küvette bileklerini keserek intihar etmeye çalıştığını, ardında Marsha’nın kendisini bulup kurtardığından söz etmektedir.
Sylvia Rivera’nın konuşması:
“Selam bebekler!”
“Sussanız iyi olur!”
“Su anda hapishanede yatan eşcinsel kız ve erkek kardeşleriniz için sabahtan beri buraya çıkmaya çalışıyorum! Her anasını siktiğim haftası bana yazıyor ve sizden yardım istiyorlar! Sizin yardımınızı! Ama siz onlar için hiçbir bok yapmıyorsunuz!”
“Siz hiç dövüldünüz mü? Ve tecavüze uğradınız mı? Hapse atıldınız mı? Düşünün bunları. Onlar dövülüyor ve tecavüze uğruyor ve paraları hapiste harcanıyor. Kendi evlerine gidebilmek ve cinsiyetlerini değiştirebilmek için. Onlar Star’a katılıyorlar, kadın gruplarına değil. Kadın gruplarına da erkek gruplarına da yazılmıyorlar. Star’a yazılıyorlar çünkü onlar için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.”
“Ben hapse atıldım. Ben tecavüze uğradım ve dövüldüm… defalarca. Erkekler tarafından. Heteroseksuel erkekler! Kendilerine eşcinsel demeyenler tarafından. Peki siz bunun için bir şey yaptınız mı? Hayır! Hepiniz bana kuyruğumu bacaklarımın arasına saklamamı ve defolup gitmemi söylediniz! Buna katlanmayacağım! Dayak yedim. Burnum kırıldı. Hapse atıldım. İşimi kaybettim. Eşcinsel kurtuluşu uğruna evimi kaybettim. Ve siz bana böyle mi davranıyorsunuz? Sizin sorununuz ne?”
“Ben eşcinsel gücüne inanıyorum. Haklarımızı alacağımıza inanıyorum. Yoksa burada haklarımız için savaşıyor olmazdım. Size tek söylemek istediğim buydu. Eğer hapisteki kardeşlerinizi umursuyorsanız Bambi L’Amour’u hatırlayın. Andora Marks’ı, Kenny Messner’ı ve hapisteki diğer eşcinsel kardeşlerinizi hatırlayın! Gelin, 12. Caddedeki star evindeki insanları görün.
12. Caddede B ve C blokları arasındaki 14. Apartman. Oradaki insanlar hepimiz için bir şeyler yapmaya çalışıyor, sadece sizin gibi beyaz tenli orta gelirli kadın ve erkek sınıfındakiler için değil!”
“ŞİMDİ DEVRIM ZAMANI!!!
Bağırın! G!
Bağırın! A!
Bağırın! Y!
Bağırın! P!
Bağırın! O!
Bağırın! W!
Bağırın! E!
Bağırın! R!
Eşcinsel gücü!
Daha yuksek! EŞCİNSEL GÜCÜ!”
Konuşmanın tamamı için:
“Bir çiçek koparılınca ne olur?
Ölür ve Unutulup gider mi?”