Sevgili Okur,
Bundan böyle Gaia Dergi’de ben de varım. “Hadi gel söyleyecek sözün vardır elbet, anlatırsın” dediler, geldim. Umarım uzun soluklu olur bu söyleşmelerimiz. Bu köşeye bir isim bulmayı düşünürken, içimden “Sardunya” geçti. Neden derseniz; sardunyanın doğada var olma gücü hayranlık vericidir. Sıcağı, güneşi seven, soğuk geldi mi telaşlanmadan, uzunca zaman direnen, kolay yetiştirilebilen ve her mevsim rengarenk açan sardunya… Kat kat çiçekleriyle ve yapraklarının kendine has, o güzelim kokusuyla, mütevazi bir bitkidir sardunya. Sardunya direnir, sanki yaşama meydan okur. Dalları kırıldıkça yeniden daha bir güçlü yeşerir. Gövdesi bile kırılsa ölmez sardunya, toprakta kökleriyle ve toprakla buluşunca yeniden köklenen parçası ile daha da güçlenerek, çoğalarak yeşerir, dallanır… Çıt kırıldım değildir, uğraştırmaz sizi, yaşamaya çalışır, bulunduğu ortama uyum sağlar. Soğukta, sıcakta az suyla yaşar. Çiçeklenmek, yeşermek ve yaşamak için itina istemez, özel bir ilgi beklemez. Ama sevgisiz ölür sardunya, sevildikçe, bir parça da ilgi ile daha bir parlar çiçekleri, daha bir güzel kokar yaprakları… İşte hem bu direncinden, hem de yaşama merakından, sadakatinden severim sardunyaları… Benim gibi bir sardunya sever olan, sardunyaya özenen şair Halim Yağcıoğlu, “Sardunya” şiirinde öyle güzel anlatıyor ki sardunyayı neden sevdiğini;
“Bir sardunya olmak isterdim şu dünyadaKırıldıkça kırıldıkça yeşeren
Öylesine al al veren
Bir sardunya Bir sardunya olmak isterdim şu dünyada
Bir avuç toprağım olsun ama benim olsun
İster bir saksıda olsun ister dağda olsun
Yeter ki gönlüm rahat olsun…“
Köylerin, kentlerin hemen her mahallenin pencere önlerinde, yol kenarlarında eski kaplara, teneke kutulara dikilmiş görürsünüz sardunyaları. Evlerinin güzel görünmesini isteyen dar gelirli insanların tercih ettiği bir çiçek olduğundandır ki, “yoksul çiçeği” diye de anılır. Var olmakla yüklü bir anlamı vardır. Her koşulda ve her yerde yaşamını sürdürebilen, esasen yaşamda kalabilmek için değişime ayak uydurabilen bu cefakar ve vefalı çiçeğin şaşırtıcı bir tevazusu da vardır. Sardunyanın tek ve eşsiz iddiası; direnişçi yanıdır, bitkilerin en aktivistidir sardunya. İşte bu yüzden seviyorum sardunyaları… Yaşam, insana her zaman adil davranmıyor. Kırılıp dökülüyoruz, düşüp kalkıyoruz, göğe yükselip yere çakılıyoruz ve her şeye karşın yaşıyoruz. Tıpkı sardunya gibi… Kırıldıkça, kırıldıkça defalarca biz de yeniden yeşeriyoruz…
Sardunyadan söz ederken bir anlamda yaşamda güçlü durabilen insanlardan da söz ediyoruz sanki. Son yıllarda bir anlamda metafor gibi görünen bu çağrışımı açıklamak için batılı çevre literatüründe, “biyomimikri” kavramı* kullanılmaya başlandı. İnsanoğlu gezegene değerli doğasını öyle hoyratça ve vahşice tüketmeye başladı ki; yeniden doğaya dönme, doğaya benzeme ihtiyacını acı deneyimlerle keşfetti. Küresel ısınma, azalan tahıl üretimi, balıkların tükenircesine avlanılması ve giderek artan çevre felaketleri ile doğa, insana artık durması gerektiğini söylüyor. Biyomimikri; biyo (yaşam) ve mimikri (benzetim) kelimelerinin bileşimi ile ortaya çıkan, doğayı taklit etmeyi, doğaya benzemeyi yeniden öğrenmemiz gerektiğini hatırlatmak için gelişen bir alan olarak, son yıllarda ilgi odağı olmaya başladı. Doğanın içinde var olan şekilleri, süreçleri ve sistemleri rehber alarak, doğanın öğretilerini gezegene daha az zarar veren çözümler geliştirmek için kullanmayı amaçlayan bir alan ya da “yeni bir sosyo etik ve biyoetik yenilenme disiplini”, olarak tanımlanmaktadır. Bir anlamda çok disiplinli bir çevrecilik ve yeşil yaşam tasarımı yaklaşımıdır. Doğa ile yeni bir ilişki ya da “sürdürülebilir bir etkileşim etiği” geliştirmek olarak açıklanmaktadır.
Bu tanımların tümü anlamlıdır, ancak en önemli yanı uygulanabilirliğidir. Biyomimikri – özünde tüm yaşam formlarına saygıyı hedefleyen – felsefe ya da basit bir retorik olmanın ötesindedir. Artık uluslararası çevre lobisi, farklı sektörlerden şirketler, eğitim kurumları, inovasyon alanında çalışan profesyoneller, yerel yönetimler, STKlar ve çevre için hedefleri olan ulus devletler, yeni çözümler için doğaya dönmektedirler. Doğadan gelen, doğadan alınan stratejiler yeni nesillerin eğitilmesinde, vatandaşlara daha iyi hizmet götürülmesinde, tüketicilerin ihtiyaçlarının karşılanmasında, çöpün azaltılmasında, dönüştürülmesinde, hayvanların, bebeklerin beslenmesinde, gıda üretiminde daha az kaynak kullanımı ile daha fazla işin başarılmasında, bir sonraki kriz için dayanıklılığın arttırılmasında ve sürdürülebilmesinde, kısaca çevre için geleceğe proaktif olarak hazırlanmada etkilidir.
Doğayı Gözetliyoruz
Biyomimikri kavramının içeriği tam olarak “doğayı gözetlemek“tir. Biyomimikri; insan ve doğanın çıkar çatışmasından doğan sorunların çözümü için, doğaya uyum sağlamak (kimi zaman da doğayı taklit etmek) amacı ile doğanın işleyişini, yaşam modellerini, sistemlerini, süreçlerini ve bileşenlerini inceleme bilimidir. Bu incelemenin sonucunda yeni çözümler için ipuçları bulmaya çalışılır. Kavramın özüne uygun olarak metafor yaparsak eğer; biyomimikri, doğanın aklını (akıl sistemetiğini) aramanın bilimidir.
İnsan yapısı birer çevre unsuru olarak yollar, köprüler, evler, kamu binaları, makinalar, santraller gibi sistemler kimi zaman bozuluyor; hatta topyekün çöktüğü zamanlar oluyor. Teknik sorunlar bir yana; ekonomik krizler bunun en belirgin örnekleri arasında. Oysa gezegenimiz yaklaşık 4 milyar yıldır, deyim yerindeyse, deneme ve yanılma yoluyla kendi kendisini, üzerindeki canlı yaşamını ve süreçlerini onarıyor, iyileştiriyor ve geliştiriyor. Dünyadan öğreneceklerimiz var.
Biyomimikri, yeni bir araştırma ve bilim alanı değil. Bir yandan, insanların doğayı her zaman merak ettiklerini düşünürsek, biyomimikrinin çok eski zamanlara dayanan bir bilim alanı olduğunu da kolayca görebiliriz. Diğer yandan biyomimikri, yaşadığımız çağda fizik ve kimya gibi temel bilim dalları ile uygulamalı alanlar olan mühendisliğin biyoloji ile yakınlaşmasını da sağlamıştır. Günümüzde biyoloji, geçmişte olduğundan çok daha fazla günlük yaşamın içindedir. Örneğin; nanoteknoloji, maddeyi atomik ve moleküler düzeyde yönetme ve denetleme bilimidir. Ve biyoloji ile iş birliği yapar. Bugün teknoloji, biyoloji ile hummalı bir biçimde nasıl çalışıyorsa, geçmişte de doğaya bakarak buluşlar yapmaya çalışanlar hep olmuştur, bunların başında Rönesans’ın çok yönlü dahisi Leonardo da Vinci (1452-1519) gelir. Kendi çağında uygulanmamış olmakla birlikte Da Vinci’nin uçan makinesi, doğanın (helicopter böceği) izlenmesi sonucu tasarlanan, bilinen, ilk hava aracıdır. Kavram güncel literatüre ilk defa Janine Benyus’un 1997 yılında yayınladığı “Biyomimikri: Doğadan Esinlenilen İnovasyon” kitabıyla girmiştir. Ayrıca, Biyomimikri Enstitüsü’nün kurucusu olan Benyus, kurduğu danışmanlık şirketi ile Nike, P&G, Boeing gibi firmalara, doğadan esinlenilmiş inovatif çözümler bulmaktadır.
Bazı Örnekler
Paraguay ve Brezilya kökenli stevia isimli bitkiden elde edilen kalorisiz tatlandırıcı bu alandaki önemli örneklerden biridir. Stevia bitkisinin evlerimizde saksıda yetiştirebileceğimiz bir bitki olduğunu daha yeni fark ettik. Genelde olumsuz bir imaja sahip olan GDO’lu mısırın kullanım alanlarından birisi de pet şişe yapımıdır. Bu şişeler, olağan pet şişelerden farklı olarak doğada 1-2 ay içinde yok olmaktadır.
Örümcek ağlarının özelliklerinden yararlanılarak ip ve kumaş yapımı, biyomimikri temelli inovasyon çalışmaları arasında bir başkasıdır. Ateş böceklerinin sıfır enerji kaybıyla yarattığı soğuk ışık, enerji verimliliği konusunda iş dünyasının ufkunu açmaya aday bir diğer örnektir. Akkarınca diye anılan termitlerin yaptıkları karınca yuvalarının havalandırma sistemi yaklaşımını kullanan mimari yapılar, bir yandan mimarlık diğer yandan enerji alanında yeni çözümlere işaret etmektedir.
Hatırlatmak isterim ki; doğanın aklı, gezegende insan var olmadan önce de vardı ve var olmaya devam ediyor. İnsan doğayı yok etmezse bu aklın sürdürülebileceğini de çok iyi biliyoruz. Doğa tarihinde var olmayı başaramayan en bilinen canlılar ise, dinozorlardır. Yine doğadan biliyoruz ki, bugün “dinozor” dediğimiz insanların da kalıcı olmaları bu durumda mümkün değil, ne dersiniz? Bazılarına boşuna dinozor demiyoruz…
Yeni haftaya kadar doğayla barışmanız dileği ile…
* Yardımcı Kaynak: McGregor, Sue, 2013. Transdisciplinarity and Biomimicry. Transdisciplinary Journal of Engineering and Science (The Atlas), 4( December): pp. 57-65.