Oğlan İstanbul Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları bölümünü bitiren Eyüp Büyükkelleci‘nin bitirme projesi olarak doğdu. LGBTİ temalı kısa film dünyada birçok festivalde gösterildi, şimdilerdeyse LGBTİ dünyasının önemli festivallerinden birisi olan 32. Boston LGBT Film Festivali‘nde gösterileceği günü bekliyor. Filmin senaristliğini, yönetmenliğini ve oyunculuğunu aynı anda üstlenen Eyüp Büyükkelleci ile film ve LGBT üzerine sohbet ettik.
Gökşen Coşkunyuva: Eyüp, öncelikle kendinden biraz bahseder misin?
Eyüp Büyükkelleci: İstanbul Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları bölümünden 2015 yılında mezun oldum, ama öncesinde İşletme bölümünde okudum. Bu bölümde okumam o günün koşullarında gereklilik gibi bir şeydi benim için. Bazı yükümlülükleri görev gibi yerine getirmek çok zor hakikaten.
Gökşen: Oğlan projesi fikri nasıl doğdu? Filmde bir sürü yakın çekim görüntü ve aslında alaka kuramadığım ama kafamın içinde bir şekilde birleşen birçok imgeyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu imgelemlerin çıkış noktası nedir?
Oğlan, disiplinlerarası sanat çerçevesinde yaklaştığım bir proje. Disiplinlerarası sanat, günümüzün dünyasının ilgisini ve dikkatini çeken hal aldı. Bizler bu duruma kayıtsız kalamayız. Performans Sanatları bölümünde okurken Beden ve Teknoloji teması üzerine bir proje sürecine girmiştik. Bu süreçte film çekme fikrim yoktu. Sadece birkaç saniye içinde hikâye kafamda oluştu. Her şeyden önce benim bu hikâyeyi kabul etmem, yani yüzleşmem gerekiyordu. Bu yüzleşme sonrasında hikâyem yaratım sürecine girdi ve bunun neticesinde bir kısa film ve sahne üstünde gerçekleştirilen bir performans ortaya çıktı.
Film tek başına değerlendirilebilir, ama performansı film olmadan değerlendirmek pek mümkün değil. Bu yüzden film performanstan bağımsız olarak dünyada çeşitli film festivallerinde gösterildi ve ilgi çeken bir iş haline dönüştü. Şunu söylemem gerekir ki çevremdeki birçok kişi bu işin bir parçasında yer aldı. Görüntü yönetmeni, festival süreci, poster tasarımı, filmde oynayan oyuncular… Kısaca bütünüyle yardımlaşmanın bir ürünü olarak ortaya çıktı. Bunlar parayla sahip olamayacağım şeyler.
Gökşen: Film bugüne kadar nerelerde gösterildi? Hangi ödülleri aldı? Gelen tepki ne oldu?
Eyüp: İlk olarak film ve performans, yani ikisi bir arada, geçtiğimiz Mayıs ayında İstanbul Salon İKSV’de sahnelendi. Aldığım ilk tepkiler benim için motive ediciydi. Ardından FICGLB – Barcelona Gay Film Festivali açılış gecesi filmlerinden biri olarak seçildi ve Ekim ayında bu festivalin konuğu oldum. Ayrıca İtalya’da LGBTi dünyası için önemli bir festival olan Florence Queer Festival kapsamında Odeon’da gösterildi ve olumlu tepkiler aldım. Amerika’da Los Angeles CineFest’te en iyi on filmden birisi oldu.
Angeles Independent Film Festival, Human Right Film Festival of Barcelona, 13th Zinegoak, International LGBT Film and Performing Arts Festival, 4th AltcineAction Short Film Festival for Balkan, The Bangalore Queer Film Festival-Hindistan gibi festivallerde gösterildi. Şimdi de 5 Nisan’da Boston Brattle Tiyatrosunda 32. Boston LGBT Film Festivali kapsamında Uluslararası Kısa Film dalında seyirci karşısına çıkıyorum.
Gökşen: Filmin adının Oğlan olma sebebini açıklar mısın?
Eyüp: “Oğlan” sözcüğü, argoda ya da toplumda çoğu kişinin bildiği anlamıyla hem cinsine ilgi besleyen kimseler olarak kullanılıyor, bildiğiniz üzere bir de ”oğlancılık” kavramı var, ama aynı zamanda yeni doğan bir erkek çocuğa “oğlan oldu” gibi söylemler mevcut. Türk Dil Kurumu sitesinde de sözcüğün anlamlarında biri “Cinsel bakımdan erkeklerin zevkine hizmet eden sapık erkek” olarak tanımlandırılmış. Yaşadığımız toplumda “Oğlan”, kullanılması çok tercih edilmeyen bir sözcük. Bu da benim filmimdeki istenmeyen ve dışlanmış kişi durumuna hizmet ediyor.
Gökşen: Film annenle arandaki ilişkiyi -doğru olur mu bilmiyorum ama- ve bu ilişkinin senin üzerindeki etkisini hem doğrudan hem de oldukça şiirsel bir yolla aktarıyor sanıyorum ki, neden sadece anne?
Eyüp: Öncelikle filmim, metafor kullanımı üzerine kurulu bir film ve bu dil aynı şekilde performansımın tarzını da yansıtıyor. ”Anne” bizlerin varlığını pekiştiren ve ilk temasımızı sağladığımız kuşkusuz en güvenilir alan. Bu ilişkideki en ufak bir kesinti bizim hayatımızdaki diğer ilişkileri doğrudan sekteye uğratacaktır. Oğlan‘da ise, aile kültüründen yola çıkarak toplumun diğer kesimlerine temas eden benlik, cinsiyet, kimlik ve var olma mücadelesini irdeleyen bir yaklaşımı var. Hamile bir kadının Oğlan‘ı vurduğuna şahitlik ediyoruz. Oğlan‘ın yaşantısından gördüğümüz bazı kesitlerin Oğlan‘ın hayatına etkilerini görüyor ve toplumsal bakış açısının ”seyircisi” oluyoruz. Bu anlatım dilini fantastik boyutta ele alma fikri beni heyecanlandırıyor.
Gökşen: Eğer özel olmazsa, filmin ilk gösterildiği gün hatta filmle birlikte bir performansta sergilemişti. Bende oradaydım- ailen de oradaydı sanıyorum? Tepkileri ne oldu?
Gökşen: Türkiye’deki LGBTİ dernekleriyle film hakkında bir paylaşımın oldu mu?
Eyüp: Geçen yıl Performart’14 – Performative Arts Conference için “community” temalı bir işin parçası olacaktım. Bu iş için Türkiye’de bazı LGBTİ dernekleriyle ilişki kurma çabalarım oldu. Tam bir hayal kırıklığı yaşadım. Bazılarını tenzih ederim, fakat birçoğu ile temasa geçebilmek bile çok zor. Oğlan projesi için Türkiye’de Kaos GL – Ankara ile bağlantım olmuştu. Kaos GL ilgi gösterdi. Benim için önemli olan hikâyemin, tanımadığım insanlara ulaşması ve temas etmesidir, ama şunu söylemeden geçemeyeceğim, bu işe asıl sahip çıkan yurtdışındaki festivaller oldu.
Gökşen: Türkiye’de ki LGBTİ hakları konusunda yapılan çalışmaları nasıl değerlendiriyorsun?
Eyüp: Cinsel yönelimlerini kabul etmiş ya da kabul ettiğini iddia eden eşcinsellerin, eşcinselliğe karşı hoşnut olmayan ve nefrete varan söylemlerine o kadar çok rastlar oldum ki bu durumun boyutlarını endişe verici buluyorum.
Gökşen: Gelecek planlarınız nelerdir?