“Devam edin, sanatı yalnız uygulamayın onun kalbine nüfuz edin, bunu hakkediyor çünkü sadece bilim ve sanat insanı tanrısallığa yüceltebilir”
Ludwig Van Beethoven
Sadece sanat hayatını değil, kişisel hayatını da bir esermişçesine görkemli mücadelelerle geçirmiş olan, 16 Aralık 1770 yılında dünyaya gelen Beethoven, babası Johann’ın bir saray müzisyeni olması sebebiyle müzikle tanışmıştı. Bu, sevgi dolu bir tanışma değildi… Mozart’ın ünü giderek artarken, Johann oğlunun da bir dahi çocuk olmasını bekliyor, müzik eğitimini katı programlar ve şiddet ile sürdürüyordu. Amacı oğlunun bir sanatçı olması değil, oğlunun üzerinden yüksek meblağlar kazanmaktı. Beethoven, bir anda parlayan bir deha olmayacaktı ama ateşi yüzyıllar boyunca yanmaya devam edecekti.
17 yaşındayken, Mozart ile Viyana’da tanıştı, doğaçlama bir performans sundu. Mozart, yanındakilere “Bu çocuğa dikkat edin! Yakında adı dünyada gürültü koparacak” diye fısıldadı. 22 yaşındayken Viyana’ya yerleştiğinde, Mozart artık ölmüştü. Bunun üzerine Haydn’dan ders almaya başlamış, bir yandan da saray müzisyenliği yapmaktaydı. Bir süre sonra bundan memnun olmadı, sıradan bir saray müzisyeni olmaktan çok daha fazla hedefleri vardı.
Ne var ki herkes Beethoven’in iyi bir piyanist ancak kötü bir besteci olduğunu düşünmeye başlamıştı. Bu, onu oldukça üzüyordu çünkü en önem verdiği şey yaratıcılıktı. 30 yaşına yaklaşmasına rağmen hâlâ dikkati çekecek bir eser yaratamamıştı.
1800 yılında tamamladığı ilk senfonisi başka senfonilerin etkilerini taşımasına rağmen, ileriye doğru atılmış bir adım olarak görüldü. Sanatında, sürekli bir yenilik arayışındaydı ancak eleştirmenler bunu gereksiz buluyordu. Bu yüzden, deneysel bir çalışma olan 2. Senfoni, alay konusu olmuştu.
Bu sırada, bir müzisyende kusursuz olması beklenen işitme duyusu, Beethoven’a sorun çıkartmaya başlamıştı. İnsanlara, sağır olmaya başladığını duyurmamak için, onlardan uzaklaşmayı tercih etti. Toplum bunu kabalık olarak algıladı, o ise insanların sesinden vazgeçmiş, doğadan ilham almaya başlamıştı. Uzun yürüyüşler yapıyor, bazen bir ağacın altında uyuyakalıyor, günlerce ortadan kayboluyordu.
Beethoven bu zorluklarla mücadele ederken, Napolyon da zorlu bir savaş vermekteydi. Kendisi, cumhuriyet yanlısı biri olarak bu komutana hayranlık duyuyor, onu saltanat düşmanı özgürlük yanlısı biri olarak görüyordu. Bu yüzden üzerinde çalıştığı 3. Senfoni’sini ona ithaf etmeye karar vermişti. Napolyon’un davasından vazgeçip kendisini imparator ilan ettiğini duyunca Beethoven büyük bir öfkeye kapıldı ve senfonin ithaf sayfasını yırttı. Senfoni’ye Eroika adını verdi ve ekledi: “Vücudu hâlâ yaşadığı halde ruhu çoktan ölmüş olan bir büyük adamın hatırasına hürmeten.”
5. Senfoni, kaderin kapıyı çalmasıdır. Beethoven’ın bir müzik filozofu olduğu söylenir, işte bu eser müzisyenin tüm felsefesini dinleyenlerine aktardığı bir eserdir. İnsanın kaderiyle yaptığı savaşın hikayesidir. Sağırlığı gün geçtikçe artmakta olan bir adamın, bu kusurunu kabullenip, buna rağmen yoluna devam etmesinin, vazgeçmeyişinin hikâyesi…
Müzikte, romantizme geçişi temsil eden ünlü müzisyen için duygunun ortaya çıkmasından daha mühim bir şey yoktu. Bugüne kadar hep sarayın içerisinde yer almış olan klasik müziği, halkın da dinlediği bir tür haline getirmişti. Çünkü tek bir zümreyi değil, insanlığı temsil etmeyi tercih etmişti.
Beethoven ilk 8 senfonisini 1815’ten önce bestelemişti. 9. Senfoni’sini ise 1824 yılına dek tamamlayamadı. 9. Senfoni dokuz yıllık bir sürecin ardından ilk kez 7 Mayıs 1824 yılında Viyana Kraliyet Tiyatrosu’nda çalındı. Senfoni bittiğinde salon alkıştan yıkılmak üzereydi ancak Beethoven buna şahit olamıyordu. Orkestradan biri onu seyircilere doğru çevirdi, Beethoven alkışlayanları gördü ve gözyaşlarına boğuldu.
Müzisyen, o tarihten sonra hastalanarak yatağa düştü ve bir daha da ayaklanamadı. 26 Mart 1827 yılında Viyana’da hayatına gözlerini yumdu.
Beethoven, bir sanatçı olmanın çok daha ötesinde, oldukça güçlü bir ruhtur. Tutkunun önemini bize hatırlatır. Bir amacın ateşiyle yanan bir insanın, hayatın attığı kumlar tarafından durdurulmasının olanaksızlığını bize anlatır. Gitmek istediğiniz yol her ne ise, ondan hiçbir zaman vazgeçmemeniz dileğiyle…
“Beni unutmayın. Bu dünyadan çekilip gittikten sonra ara sıra beni hatırlayın, düşünün; çünkü ben bütün ömrümce sizleri mutlu kılmanın yollarını aradım. mutlu olun!”
Ludwig Van Beethoven’ın Heiligenstadt Vasiyetnamesi’nden