Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens, vardığı her yere ölüm getiren insan türünün tarihini anlatırken, insanın bugün en güçlü olduğu noktada ne istediğini bilmeyen tanrılara dönüştüğünün altını çiziyor. Kardeş türlerini ortadan kaldıran Homo sapiens, gezegen genelinde bir tür ekolojik seri katil olarak tanımlanıyor.
Bugün bulunduğumuz yerden geçmişe ve geleceğe baktığımızda göreceğimiz şey, hâlâ büyük oranda sırlarla dolu olan insan aklının baş döndürücü olduğu kadar ürkütücü de olduğudur.
Simgesel düşüncenin ve takiben dilin doğuşuna kadar bir “doğal tür” olarak yaşamını sürdüren insan, çağlar boyunca gelişerek organik-inorganik varlıkları yaratabilecek konuma gelmiştir. Akıl, onu bir kez harekete geçirince, durdurulamayan bir tepkimeye girmiş gibi gelişmiştir. Ancak, varacağı nokta daha üstün başarılar getirebileceği gibi, kendi kıyametini de getirebilir. İsrailli tarihçi Yuval Noah Harari, Kolektif Kitap’tan çıkan “Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens” başlıklı kitabında, türümüzün, yani Homo sapiens’in tarihini anlatıyor. İnsanın ortaya çıkışı, diğer insan türleri gibi konularla başlayan kitap, tarıma geçiş, bilimin ilerleyişi gibi tarihsel konuları işlerken para, din, emperyalizm, mutluluk gibi farklı konulara da ayrı başlıklarda mercek tutuyor.
6 insan türü
Maymunları “kuzenlerimiz” olarak niteleyen Harari’ye göre, nasıl ki maymunların çeşitli türleri varsa 100 bin yıl önce yeryüzünde de 6 farklı insan türü bulunuyordu. Bunlardan adını en çok duyduğumuz tür kuşkusuz Homo neandertalis (Neandertal). Buna karşılık Homo erectus’un yeryüzündeki var olma süresi hala Homo sapiens’in kat kat üstünde. Bugünkü Endonezya’da yer alan Flores Adası’nda yaşamış Homo florensis türü ise boyutları ile dikkat çekiyor. Bu tür, en fazla bir metre boya ulaşıyor ve 25 kiloyu geçemiyordu. Bu türler tamamen yok olmuş durumda ve bunun sebepleri ile de ilgili farklı teoriler var ama her teorinin içinde Homo sapiens’in yıkıcılığı sabit öğe olarak yerini koruyor. Buna karşılık türler arası çiftleşme gerçekleşmiş gibi. Zira, bugünün modern insanının genlerinde yüzde 1 ila 4 arasında Neandertal DNA’sı, Aborjinler’de ise yüzde 6’ya varan oranda Homo denisova DNA’sı bulunuyor.
Tarım ve yabancılaşma
Tarihin büyük bir kısmı boyunca avcı-toplayıcı olarak yaşayan insan için değişimi başlatan adım, tarımı keşfederek yerleşik hayata geçmek (Tarım Devrimi) oldu. Bazı antroploglara göre avcı-toplayıcı dönem bir tür altın çağdır. Harari de tarıma geçişin, insana, doğa yasaları gibi kendi içinde acımasız yasaları olan avcı-toplayıcı zamanlardan daha iyi bir hayat getirmediğini ancak bir kez adım atıldıktan sonra geri dönüşün pek mümkün olmadığını belirtiyor. Tarıma geçen toplumların daha sefil bir hayat yaşamaya başladıklarını belirten Harari, kitabın dini ele alan bölümünde de, “Tarım Devrimi’nin ilk dini sonucu, bitkileri ve hayvanları ruhani bir yuvarlak masanın eşit üyelerinden birer metaya çevirmiştir” sözleri ile yabancılaşmanın altını çiziyor.
Ekolojik seri katil
Gün geçtikçe hızlanan türlerin yok oluşunun bugüne ait bir durum olduğunu düşünürüz. Harari, insanın tarihini yazdığı bu kitapta, aslında bu yok oluş sürecinin Homo sapiens’in tarih boyunca yayılması ile doğru orantılı olduğunu gösteriyor. Kardeş türlerini ortadan kaldıran Sapiens, gezegen genelinde bir tür ekolojik seri katil olarak tanımlanıyor. Sapiens, özellikle büyük memeli hayvanların ortadan kalkmasına sebep oldu ve bu süreç devam ediyor. Kitapta yer alan bilgilere göre, Sapiens’in ortaya çıkmasından sonra Kuzey Amerika, büyük memeli cinslerinin 47’sinden 34’ünü kaybetti. Güney Amerika da 60’tan 50’sini. Homo sapiens, ayak basmadan önce Avustralya’da 50 kilonun üstünde 26 keseli hayvan yaşıyordu. Bugün bunlardan geriye yalnızca kangurular kaldı.
Hayvandan tanrıya
Kitabında insanı kötü yanlarıyla aktardığı gibi özellikle bilimin getirdiği olumlu yanları da ele alan Harari, Sapiens’in geleceğini de irdeliyor. Bugünden geçmişe bakarken aklımıza “Maymunlar Cehennemi” filmi geliyor. Maymunlar Cehennemi, doğaya yabancılaşan insan türü için bir korku filmidir. “Biz değil başka bir canlı da olabilirdi” demektir. Kutsal ışığımıza düşen karanlık bir gölgedir. Geleceğe bakarkense artık bu eşiği değil ama kendi yaratabileceklerimizin korkusu içimizi kaplar. Harari, organik-inorganik yaşam türleri oluşturmanın ilk adımlarını atan insan için, hayvandan tanrıya dönüştüğü bu hikayede, “Her zamankinden daha güçlüyüz ama bunca güçle ne yapacağımızı bilmiyoruz” diyor. Türlere ölümü getiren canlılar olmak kolaydı. Öldürdük ve yedik. Peki, yaşam veren bir tanrı olmak?