Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye’nin gündemini meşgul eden bir konu vardı. Yapılmak istenen LGBT onur yürüyüşü. Onur yürüyüşü “biz varız” diyebilmek açısından önemlidir. Her şeye, her türlü yok saymanıza rağmen biz varız demek açısından önemlidir. Bu açıdan ne olursa olsun yapılması gereken yürüyüşlerden biridir. Toplum ve devlet (ki bana göre devlet toplumun aygıtıdır, toplum devletten daha büyük ama daha az görünür bir düşmandır) LGBT’leri yok sayıyor çünkü onlardan nefret ediyorlar ve yok olmalarını istiyorlar. Ama gerçekten olay bu mu?
Toplum ya da devlet görevlileri fark etmeksizin her sınıf ve kısımdan LGBT bireylerin var olduğu bilinen bir gerçek. Bu kimselerin çoğu kendini gizliyor. Çünkü toplum bunun büyük bir günah ve ahlaksızlık olduğu konusunda hemfikir. İşte bu yüzden gey polisler, biseksüel milletvekilleri, lezbiyen memurlar veya işçiler toplumdan kendilerini gizliyorlar. En büyük korkularından biri de aslında ne olduklarının ortaya çıkması. Bu yüzden toplumsal cinsiyet rollerini çok iyi oynamak zorundalar yoksa toplum onları dışlar, onlarla konuşmaz, işlerinden atılır, sokakta ayıplanırlar. İşte toplum bu konuya bu kadar iğrenç bir bakış açısına sahip. Toplum yüzünden kimse gerçekte ne olduğunu ya fark edemiyor ya da fark etse bile gizlemek zorunda kalıyor.
Onurlu bir insan her şeye rağmen kim olduğunu bilmeli, kendini tanımalı ve o doğrultuda kendine uygun şekilde yaşamalı, maske takmamalı ve robot olmamalıdır. Fakat toplum bize sürekli olarak maske taktırmaya çalışıyor. Hem kendileri takıyorlar maskeyi hem de bizden takmamızı bekliyorlar. Erkek maskesi tak, kadın maskesi tak, tek eşli maskesi tak, hiç seks yapmıyormuş gibi maske tak. Bunlar cinsel kimliklerle ilgili olan maskelerin sadece bir kısmı. Bugün size biri gelip, sen heteroseksüel değilsin o yüzden artık trans gibi var olmanı (yaşamanı) istiyorum dese ne yapardınız? İşte toplumun LGBT bireylere yaptığı şey tam olarak bu. Toplum tam olarak onlar gibi görünmemizi, onlardan değilsek onlardan olmayışımızı kapalı kapılar ardından yaşamamızı normalde ise maskelerle, kendimiz olmadan sosyalleşmemizi istiyorlar. Yani toplum bize biz olma hakkı tanımıyor.
Devlet toplumun aygıtıdır dedik, yaşadığımız sistem ise demokrasi. Demokrasinin iyi bir şey olduğu söylendi hep. Oysa yaşadığımız yere ya da demokrasinin var olduğu herhangi bir yere bakarsanız demokrasinin aslında çok olan kısmın (topluluğun) az olan kısmı (mesela azınlıklar) ezmesi ve onlara tahakküm uygulamasından başka bir şey değildir. Toplum nasıl bir geyi “erkek” gibi davranmaya zorluyorsa Kürtleri de Türkçe konuşmaya zorluyor. Bunu da devlet ile yapıyor. Yani anlayacağınız toplum her şeyi kısıtlıyor. LGBT sorunu sadece devlet kaynaklı değil, aslında toplum kaynaklıdır. Bunu da LGBT cinayetlerinin yalnızca devlet tarafından değil toplum tarafından işlenmesi ile de açıklayabiliriz bence.
Son yapılan yürüyüşe ne olursa olsun katılmak istedim çünkü LGBT’nin görünür olması açısından önemli idi. Topluma ne olursa olsun biz de varız mesajı vermek isteniyordu. Bu mesaj yayıldıkça önyargılar kırılabilir ve özgürlükler artabilirdi. Ama toplum bunu istemiyordu ve devletten bir beklentisi vardı: Bu yürüyüşü yaptırmamak. Devlet de kendini var eden topluma gerekli cevabı verecek ve onların bu ayrımcılık ve şiddet ihtiyacını giderecekti.
Katılım çok azdı. Tüm sokaklar iki yandan çevik kuvvet denen aygıtlarla dolu idi. 20 kişi toplansa direkt olarak saldırıyorlardı. Fakat şöyle bir durum söz konusu idi. Taksimde içeri fakirlerin alınmadığı iftar sofrası kurulmuştu, bu sofradakiler açların halinden anlamadıkları gibi tabii ki LGBT bireylerin var olmasına da karşılardı. Bundan dolayı fakirlerin alınmadığı iftar çadırı ile taksim arasına kocaman bir sınır çizilmiş, LGBT bireylerin iftar yapan kimselerle hiçbir şekilde karşılaşmamasını sağlamak amaçlanmıştı. Polis tüm sokak başlarında gövde gösterisi yaparak etraftaki herkese psikolojik şiddet uyguluyor bir kısmını dövüyor bir kısmını gözaltına alıyordu. Atış serbestti çünkü toplum polise o yetkiyi çoktan vermişti. Polis teşkilatı LGBT’ler tarafından değil de toplum tarafından var edildiği için toplumun silahı olan polis, toplumun istediğini yerine getirmek ile mükellef idi.
Gözlemlediğim kadarı ile şöyle olaylar oldu. Polislerin neredeyse tamamı oruçlu idi bu yüzden pek hareket etmiyorlardı, çok hantal ve sinirli idiler. Gaz bombası atmıyorlardı çünkü gazı soluyarak oruçlarının bozulmasından ve bu gazların fakirlerin alınmadığı iftar sofrasındakileri rahatsız etmesinden çekiniyorlardı. Gaz bombası atmak yerine teknoloji harikası, içinde demir bilyeler, boya ve sağlığa zararlı gaz bulunan plastik mermiler kullanıyorlardı.
Polislerle yaşanan bazı ilginç diyalogları aktarmak istiyorum.
Gözaltına alınan bir şahıs karakolda dövüldükten sonra bir polis ona gelip şöyle sordu:
- Ha ne oldu şimdi güzel oldu mu bak niye ısrar ettin oradan geçmekte derdin neydi?
- Ciddi cevap almak istiyor musun sorunun kökenine dair?
- Evet
- Sorunun kökeni şu: Ben varım diyorum siz ise bana hayır yoksun diyorsunuz. Beni yok saymaya çalışıyorsunuz. Oysa ben varım. Dövseniz de sövseniz de ben varım ve buradayım.
Başka bir polis gözaltındaki kişiye : Argadaşım polemiğe girme biznen, dedi.
Ters kelepçelenmiş ve 3 polisin tuttuğu bir kişi ile başka bir polis arasında geçen diyalog :
- Olum zaten siz ne işe yararsız sizi kim ciddiye alır
- Ne iş yaptığımı bilsen çok şaşırırsın
- …
- Sorsana ne iş yaptığımı?
Polisin yüzü düştü, sormadan gitti. Muhtemelen kendisinin dövdüğü eylemciden daha az tahsilli olmasından korkmuştu. Nasıl olur da bir LGBT aktivisti ondan daha “saygın” bir iş yapabilirdi?
LGBT sizden biri
Öyle ki LGBT her yerde. Üstelik toplumun bir kısmı da onların popolarından, kukularından ayrılmıyor. Sürekli olarak onlarla beraber olmak için fırsat kolluyorlar. İşin garip yanı da bunların çoğu LGBT’lerin yok olmasını isteyenler. Ama iş LGBT’nin sosyal hayatta var olmasına gelince, her türlü fantezisini LGBT’ler üzerinden tatmin eden evli barklı, çoluklu çocuklu, torunlu torbalı insanlar LGBT düşmanı kesiliyor. Bu ikiyüzlülük daha ne kadar sürer bilmiyoruz. Ama seviştiğiniz insana saygınız yok ise kendinize de yoktur. Eğer bir eşcinselle seviştikten sonra bundan iğreniyorsanız aslında iğrendiğiniz kendinizsinizdir. Toplum LGBT’lere yalnızca “iğrenç” fantezilerini tatmin etmek üzere karanlık odalarda yaşama zorunluluğu sunuyor. Oysa LGBT sizden biri! Çocuklarınız, eşiniz, anneniz, amcanız, iş arkadaşınız. Sizin korkunuzdan, kendini gizlemek zorunda kalan yakınlarınız onlar.