LGBTİ bireylerle röportaj serisi gerçekleştirme projemizin ilkini sizlerle paylaşıyoruz. Mücadele ağına küçük bir dokunuşu da dergi üzerinden gerçekleştirmek istedik. Sokaktaki mücadelemiz ve kavgamız her zaman var ve ortak zaten. Dayanışmayla…
Merhaba. Toplumun değişik kesimlerinden ve çeşitli meslek gruplarından LGBTİ bireylerle yaptığım röportaj serisinin bu bölümünde sizinle birlikteyim. Öncelikle bu röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.
Bilhassa bugünlerde, bu ülkede, düşünceyi ifade etme fırsatı bulabilmek çok zor. Bu sebeple esas ben size ve Gaia Dergi‘ye, söz hakkı için teşekkür ederim.
Sizi biraz tanıyabilir miyim?
Ben İ.K. 35 yaşında beyaz yakalı bir emekçiyim. Eşcinselim. Birkaç yıldır çeşitli sosyalist yapılarda politik faaliyet yürütüyorum. Güzel bir amaca dönük yapılan her politik işe elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum.
Cinsel yöneliminizi aile ve sosyal yaşamınızda, çalışma ortamınızda ifade edebiliyor musunuz?
Çalışma ortamında kendimi bu bakımdan ifade etmiyorum, bu yönde bir gayretim açıkçası yok. Belki seziliyordur, iş yerlerinin o bilindik dedikodu seanslarında arkamdan laflar dönüyor olabilir. Açık olmamın getirebileceği ek yükleri taşımakta henüz güçlü ve cesur değilim. Aile içinde bir tek kız kardeşim beni biliyor. Sosyal yaşamımda ise daha rahatım ama bu da sosyal yaşamımın içinde yer alan kişileri bilinçli olarak seçmemden ötürü. Genellikle sosyal yaşamımda LGBTİ konusunda kafası açık politik kişiler ve güvenebileceğim LGBTİ bireyler yer alıyor. Özetlemek gerekirse, kesişmeyen kümeler gibi, bu üç alanımı birbirinden ayrı tutmak noktasında ekstra kontrollü davranıyorum denilebilir.
Hiç olumsuz bir durumla karşılaştınız mı?
Elbette hayatta her şeyin planlandığı gibi gitmediği olabiliyor ve bu üç alanın tesadüfî kesişimleri gerçekleşebiliyor. Birkaç yıl önce ailem telefonumda o zamanki partnerimle cinsel içerikli yazışmalarımı yakaladığında özel hayatımın etrafında inşa ettiğim güvenlik duvarı başıma yıkılmıştı. Demir bir sopayla babamdan dayak yemiştim ve bir daha eve adım atmam yasaklanmıştı. O zaman çalıştığım ve ekonomik özgürlüğüm elimde olduğu için zaten onlardan ayrı yaşıyordum, o yüzden evlerinden kovulmamın bana vereceği maddi bir zarar yoktu. Aslında beni kendi yüreklerinden kovmuşlardı ve ağır gelen buydu. Çünkü aklımın bir köşesinde hep, ola ki bir gün onlara kendimi itiraf edersem beni kabullenecekleri gibi bir hayal vardı. O hayalin buharlaşıp yokluğa karışması çok acı vericiydi.
Bu büyük bir travma olmalı…
Öyleydi. Birkaç yıl görüşmedik. Daha sonra kız kardeşimin gayretleriyle bir araya geldik. Olaylar gerçekleştiğinde bu konularda herhangi bir bilinci kendisinin de yoktu, yaş itibariyle de küçük olduğundan elinden bir şey gelemezdi zaten. Fakat yıllar içinde kendisi de bu alanda bilgi sahibi olup farkındalığı artınca, benimle sosyal medya üzerinden irtibata geçti ve ailemle yeniden birleşme yaşadık. Fakat aslında bu yeniden bir araya gelme annemin ve babamın, beni olduğum gibi kabul etmeleri anlamına gelmiyor, bunu biliyorum. Karşılıklı sessiz bir anlaşma var. O eski defterler sanki sandığa kapatılmış ve kilitlenmiş, geçmişte yaşanılanlar hiç yaşanmamış gibi diplomatik davranılıyor. Belki de yaşları ilerlediği ve ölüme yaklaştıkları için merhametleri artmış olabilir.
Politik faaliyet yürüttüğünüz yapılarda, cinsel yöneliminizden dolayı ötekileştirmeye maruz kaldınız mı?
Açıkçası kalmadım. Bireylerle, bilgi eksikliklerinden veya bazı şartlanmışlıkları aşamamalarından ötürü tekil sıkıntılar yaşanabiliyor ama bence bugün sosyalist yapılar, bu coğrafyada LGBTİ bireyler açısından bir özgürlük vahası. Toplumun diğer kesimlerinden ve kendi ailelerimizden görmediğimiz kabullenmeyi ve empatiyi bu yapıların içindeki arkadaşlarımızdan, yoldaşlarımızdan görüyoruz. Yargılamıyorlar, en kötü ihtimalle anlamaya çalışıyorlar. Her zaman diyorum ki, nasıl ki özel alanlarımızda sosyalist yapılar içinde daha özgür olabiliyoruz, o yüzden ancak sosyalist bir Türkiye’de ve dünyada, diğer ezilen katmanlarla beraber LGBTİ bireyler de daha özgür olacaklar. Ajitasyonumuzu da yapalım değil mi biraz? (Gülüşmeler…)
Sizce Türkiye’de LGBTİ bireylerin yüzleşmek zorunda kaldığı sıkıntılar nelerdir?
Kimliğinizi kapalı veya açık olarak yaşamanıza göre maruz kalınan çok boyutlu sıkıntılar mevcut. Benim yukarıda özet olarak paylaştığım kişisel öykümden yola çıkarak, kapalı veya yarı-açık olduğunuzda, sadece kurduğunuz bir güvenlik balonunun içinde nefes almaya çalıştığınızda, o güvenlik balonunun patlamaması ve sosyal kümelerin birbirleriyle kesişmemesi için sürekli gayret göstermenin getirdiği psikolojik yük var. Yarı açık olmak, yarı açık bir hapishanede yaşamak gibi. İş arkadaşlarınız yanınızda homofobik şakalar yaptığında açıkça karşı çıkamıyorsunuz veya en iyi ihtimalle duruma göre özgürlükçü manevralarla yaptıklarının yanlış olduğunu ifade ediyorsunuz. Fakat Türkiye’nin içinden geçtiği politik atmosferde özgürlükçü bir duruş sergilemek de her alanda gittikçe zorlaşıyor.
Açık olduğunuzda, yani dolaptan tamamen çıktığınızda ise toplum karşısında çıplaksınız. Bu çıplaklığın sonu, etrafınızda yeterli bir destek ağı yoksa öldürülmeye kadar varabiliyor. Vahşi bir ormanın içinde ayakta kalma savaşı vermek, her gün aynı mücadeleye yeniden başlamak gerekiyor. Tek başınaysanız imkânsız. O yüzden örgütlü sosyalist yapıların içinde bulunmak bu savunma kalkanına sahip olmak adına çok önemli ve şart bence. Bu ülkede ve coğrafyada yaşayan LGBTİ bireyler için, her zamankinden daha acil hatta.
Bana vaktinizi ayırdığınız için tekrar teşekkür ediyorum.
Ben de düşüncelerimi ifade imkânı sunduğunuz için size ve Gaia Dergi’ye tekrar teşekkür ediyorum. Söylediklerim yeni ya da bilinmeyen şeyler değildi aslında. Fakat bu konular ne kadar çok kişi tarafından çeşitli platformlarda ifade edilirse yaygınlaşması açısından önemli diye düşünüyorum.