İzmir’in en yüksek noktası Bozdağlar’ın Kırklar Tepesi: 2159 metre, Murat Dağları’ndan doğan Gediz Nehri Foça’nın güneyinden Ege Denizi’ne dökülür. Hâlâ kirlilikle boğuşan bu güzel su kaynağımız bir gün temiz akacak mı diye yıllardır düşünür dururum. Düşünmek derman değil.
Aslında insanın yapamadıklarını yaratan şeyler belki de onların şartlanmalarından oluşuyordur. Belki de biz de alıştık su kaynaklarımızın hızla kirlenmesine? Denizlerimiz, göllerimiz, nehirlerimiz, yeraltı sularımız hızla kirlenirken olanı biteni izlemeye… Peki nasıl onarılır? Düzgün, planlı, akılcı ve sağlıklı bir yaklaşımla neden olmasın? Karar vericiler istedikten, inandıktan ve çabaladıktan sonra… Bana düşen yazması elimden bu kadarı gelir.
Şimdi nereden çıktı Gediz Nehri demeyin, Gediz yıllardır aynı. 22 Haziran 2023 günü Manisa OSB’deki geri dönüşüm ve demir çelik üretimi yapılan bir fabrikada 16:20 sularında bir yangın çıktı. Fabrikada depolanan poliüretanın yanıcı olması ve rüzgarın etkisiyle yangın hızla büyüdü. Saat 17:30 sularıydı kapkara duman İzmir’in dağlarından körfeze doğru inmişti. Olayı bilmediğimden buralarda bir yerlerde yangın çıktığını sandım. Yanılmışım. Manisa’dan buraya onca yol bizim için uzak. Halbuki en küçük bir felaket bile eko-sistemde hepimizi doğrudan ya da dolaylı etkiliyor. Sabah soluduğumuz havada bile duyuluyordu plastiğin kokusu belki daha sonra dağıldı ya da o kokuya alıştık, duyarsızlaştık saatler geçtikçe.
Cesur Yeni Dünya kitabında bütün bebekler önlerinde dizilmiş parlak kitaplara doğru emeklerken, onlara düşük doz elektrik verilir. Bize yapılan, tam olarak bu olmasa da, görmezden gelinen yeteneklerimiz, köreltilen isteklerimiz ve yanlış pekiştirilen eylemlerimiz (boş boş oturan bir çocuğa, “aferin sana ne uslu çocuksun” ya da hiçbir şey yapmayan bir kıza, “aman ne hanım hanımcık bir kız bu böyle,” vs) sonucunda şu an ki halimizdeyiz. Bir şey oluyoruz da, yüzdesini bilemediğim küçücük mutlu bir azınlığın dışında kaç kişi gerçekten ne istediğini, kim olduğunu fark ederek yaşıyor hayatını? Küçükken bitirmemiz gereken okullar, girmemiz gereken sınavlar, büyüyünce geçindirmemiz gereken kendimiz, ailemiz, derken ne suya bakacak halimiz kalıyor ne havaya… Hem baksak ne olacak ki?
Sadece, “Hava bedava/ bulut bedava” diye şiir dillendirdikten sonra…
Asıl söylemek istediğim şu; eğer ki yapmak istediğimiz bir şeyler varsa ve şimdiye kadar yapamadıysak, şimdiye kadar yaptığımız şeylerde bir yanlışlık vardır. Başka şeyler yapmak lazım ki, o yapamadıklarımızı yapar olalım. Ya da o yaptıklarımız bizi biz yapmıştır ama başka şeyler de yapmalıyızdır ki yapamadığımız şeyleri de yapalım. Örneğin bu hızla kirlenen çevre meselelerinde başka bir şey daha yapmak lazım ama ne? Soruyu sorup, cevabı alan uzmanlarına ve yetkililere bırakıyorum. Şimdilik sadece soruyu sormayı bile bir şey olarak görüyorum.
Bazen bir şeyi gerçekleştirmek ne zor değil mi? Küçücük bir şeyi. Sevdiğimiz bir kitabı paylaşmayı mesela. Zaman herkes için kendi keyfince aktığından mıdır? Bazı şeylerin içinde ister istemez güç var. Kimi bu güçle duvar örer, kimi duvar yıkar. Kimi ördüğü duvardan bir kale yapar, kimi duvarların üstüne yazı yazar. O duvar yıkıldığında kalmasın diye yazar bunu, suya yazmaz, gider bunu duvara yazar.
Aman değişmesin, dönüşmesin, aman hep aynı kalsın. Bir koltuk olsun, bir sandalye, bir bardak olsun, boş bir bardaktan farkı olmasın ama bir bardak olsun. Susadıkça su koyar içerim. Sonrası ne oluyor? Sonrasını bilemeyiz. Öncesi ne oluyor. Bu kadar sabitlerine bağımlı bir gelenek, ne oluyor, daha mı iyi, neye göre iyi? Bakıyorum, anlamaya çalışıyorum, olmuyor. Belki bu sonsuz bütünde bir nokta bile değil yaptığım ama olsun bütün gün plastik soluduğumuz, çevreyi korumak şöyle dursun, yaşadığımız dip dibe binalar arasında bir çevreye, bir eko-sisteme bağlı olduğumuzu neredeyse unuttuğumuz bilgisi de burada dursun. Belki ileride konuyla ilgili daha pozitif notlar da aktarırım size ama şimdilik durumumuz böyle.
Sağlıcakla kalmanız dileklerimle.