Ana SayfaKültür & SanatKitapModern bir Agatha Christie romanı: 10 Numaralı Kamara

Modern bir Agatha Christie romanı: 10 Numaralı Kamara

-

New York Times çoksatanı, Ruth Ware’in romanı 10 Numaralı Kamara Aslıhan Kuzucan tarafından Türkçeye çevrilmiş ve İthaki Yayınları tarafından okuyucuya sunulmuş. Öncelikle kitabın yazılmasından basılmasına, çevrilmesinden elimize ulaşmasına bütün bu süreçlerde emeği geçen herkese teşekkürlerimizi iletelim. Bu kitap sürükleyici bir gerilim romanı ve bazı sayfalarda kalp atışlarınız hızlanacaktır, kitabın kafa karıştırıcı ve şok edici unsurları da var.

Yazının bundan sonraki kısmı kitabın içeriğiyle ilgili. Kitap okurken gerilimi en şiddetlisinden yaşamak isteyenlerin yazının ilk birkaç paragrafından sonrakileri dikkatli okumasında fayda var, önce kitabı okuyana kadar karşılaşmayı istemeyeceğiniz bilgiler olabilir.

Laura ‘Lo’ Blacklock seyahat yazıları yazan bir gazeteci ve işi için lüks bir gemiye davet edilir. 10 kamaralı bu lüks gemideki yolcular seçkin gazeteci ve fotoğrafçılar geminin ilk seferinde konforlu bir yolculuk yapmak için bir araya gelir. Yolculuk ilk başta harika gider, ancak bir gece Lo 10 numaralı kamarada kalan kadının öldürülüp denize atıldığına tanık olur. Londra’dan Norveç’e gidene kadar kimliği belirsiz kadın yolcuyu öldüren kişi ya da kişilerle gemide hapis kalan Lo, bir sonraki kurban olmamak için cinayeti çözmeye çalışır. Cinayeti çözmeye çalışırken 10 numaralı kamarada kimsenin kalmadığını iddia eden mürettebat ve gizemli davranan yolcular yüzünden öldürülen kadının varlığından bile şüphe duyan Lo, kendisi dâhil kimseye güvenemez hale gelir.

Kitabın ilk sayfaları başkarakter Lo’nun evinde uğradığı saldırı ile geçiyor. Biri gizlice evine giriyor, eşyaları çalınıyor ve bu sırada kendisi de yaralanıyor. Hâlihazırda tatsız bir olay yaşamışken, bir de korkak davrandığını düşündüğü için kendine kızıyor ve etrafındaki insanlar tarafından biraz dramatik olmakla da suçlanıyor. Lo’nun bu süreçte aklından geçenleri okurken yaşadıklarından ne kadar etkilendiğini kolayca anlıyoruz. Günlerce uyuyamayan ve sürekli bu olay üzerinde düşünen karakter, bir yandan hayatına devam etmeye çalışıyor.

Kitabın bu kısmı, sıkıntılı zamanlar geçiren insanların yaşadıklarını ve çevresindeki insanların tepkilerini görmek için faydalı. Çünkü Lo kitabın bu kısmında kendisini güçsüz hissediyor. Kendine ve etrafındaki insanlara kızıyor, eğer hırsızlığın yaşandığı gece alkol tüketmemiş olsaydı, daha cesur olsaydı ve kendisini korusaydı, erkek arkadaşı yanında olsaydı, hayatı ile daha mutlu olsaydı ve uyumak için içki içmek zorunda hissetmeseydi olaylar nasıl gelişirdi diye merak ediyor.

Yaşananların etkisini üzerinden atmaya çalışırken, işi için bir gemi yolculuğuna katılması gerekiyor. Kişilerin günlük hayattaki endişelerinin, hissettiklerinin veya yaşadıkları bunalımların önüne nasıl geçebildiğini görmek ne kadar hüzünlü. Sıkıntılı bir dönemden geçen Lo’nun bir gemide iş gezisine katılması, kendisini toparlaması, çalıştığı gazete için bir seyahat yazısı hazırlaması gerekiyor.

Hayati bir tehlike atlatmışken ve her aynaya baktığında ne kadar güçsüz olduğunu hatırlarken, işini kaybetme tehlikesi baskın çıkıyor. İş gezisini bir fırsat olarak görmeye çalıştığı halde sürekli yaşadıklarını düşünüyor, seçkin gazetecilerle nasıl bağ kurabileceğini ve nasıl terfi alabileceğini planlıyor. Kişiler günlük hayattaki endişelerin ne kadar yüzeysel olduğunu unutabiliyor, yaşadıkları bir bunalım bile olsa ayağa kalkıp yürümeye devam ediyorlar. Lo bu geziye katılmadan önce bu günlük endişeler ve canlılık ikilemi hakkında düşünüyor, yine de gemideki geziye katılmayı tercih ediyor.

Gemideki gösterişli hayat, konforlu yolculuk ve Lo’nun zihinsel iyileşmesi korkunç bir olayla kesiliyor. Çünkü bir gece yan kamarasındaki kadının çığlık attığını ve gemiden denize atıldığını duyuyor. Hikâyenin bu noktasında eleştirilecek bir nokta, bu olay gerçekleşmeden önce olayla ilgisiz bir gerilimin yaratılması. Lo, gemideki saygın gazeteci ve fotoğrafçılar için “esrarengiz”, “soğukkanlı”, ya da “ürpertici” gibi yakıştırmalar yapıyor. Lo’nun gemiye binmeden önce de tatsız bir olay yaşadığını ve o sırada gergin bir ruh hali içinde olduğu aklımızda, ama her bir detayı görkemli bir hayatın parçası olarak sunmasına ama her an kötü bir olay yaşanacakmış gibi tetikte durmasına ne demeli?

Gerilim, gizemli bir olay ya da kişilerin açıklanamayan davranışları ile değil, Lo’nun kişiler hakkında edindiği ilk izlenimi ile insanlara yakıştırmalar yapmasıyla sağlanıyor.

Uykusuz, yorgun ve gergin olan Lo, doğal olarak kafası karışık ve isteksiz bir şekilde katılıyor gemideki aktivitelere, bu sırada kendini alkollü içkilerle motive ediyor. Gemiye binmesinden birkaç gün önce yaşadıklarının etkisiyle erkek arkadaşına saldıran ve kendi zihnine bile güvenmeyen bu genç kadın, uykusuz ve sarhoş olmasına rağmen geminin ve gemideki insanların fiziki özelliklerini eksiksizce anlatıyor, burada Lo’nun dikkatsiz ve umursamaz olmasını beklenirdi.

Yine de karakterleri ve gemiyi anlatması hikayenin boyunca herkesten bir kere şüphelenilmesini sağlıyor. Bu, gerilimi arttıran ve okuyucuyu heyecanlandıran harika bir durum, bu yönüyle modern bir Agatha Christie romanlarının en etkileyici yönünü barındırıyor diyebiliriz.  Başkarakter hariç her bir karakterin yaşanan bu korkunç olayla ilgisi varmış gibi hissettiriyor, hikâye karakterden karaktere yoğunlaşıyor. Kitabın içinde sürüklenmenin karşılığı, ne düşüneceğini ve kimden şüpheleneceğini bilememektir ve Agatha Christie’nin pek çok romanında okuyucu bunu deneyimler. Bu kitapta geçen sohbetler, olayların geçtiği gösterişli mekânlar, karakterlerin sivrilen yönleri ve şüphenin kişiden kişiye kayması gerçek bir keyif yaşatıyor.

Bir kadının evine zorla girilmesi, başka bir kadının gemiden denize atılması ve başkarakterin kendisini sıradaki kurban olarak hissetmesi okuyucuyu ürperten olaylar olsa da, gerilim hızlı ve beklenen şekilde artıyor. Örnek verelim, Lo’nun kaybolan kadından ödünç aldığı rimelin kaybolması ve banyo aynasında oluşan buhara “EŞELEMEYİ KES” yazılması şaşırtıcı değil. Bir gerilim hikâyesi söz konusu olduğunda, başkarakter her zaman karanlık bodrum katına tek başına iner ve buna tanık olan okuyucu ya da izleyicilerin kalbi yine de hızlanmaya başlar. Ama başkarakterle ilgili bir gelecekten gelen gazete haberi okumak şok edicidir.

Lo bu gemiye adım attıktan sonraki neredeyse her an okuyucunun kalbini hem klasik bir gerilim hikâyesindeki gibi hem de beklenmedik bir şekilde hızlandırıyor. Lo yine alkol tüketiyor, kaybolan kadından ödünç aldığı rimel kayboluyor, birkaç gün öncesinde evinde saldırıya uğradığı için kimse Lo’ya inanmıyor, duşta uyuyakalıyor ve odasına biri giriyor, kanıtlar kayboluyor ve göz göre göre tuzağa düşüyor. Bütün bu olaylar alışılmış bir gerilimin kalp atışlarını yaşatırken, hikâyenin arasına yerleştirilen ve gelecekteki olaylarla ilgili gazete haberleri şok ediyor. Lo, denize atılan kadının gizemini çözmeye çalışırken gelecekteki bir gazete haberi denizde bulunan cesedin Lo’ya ait olduğunu söylüyor. Bu gazete haberleri hikayeyi modern bir gerilim yapıyor.

Bu noktada okuyucu olarak bir soru sormalıyız. Sorumuz, Lo’nun neden gerçekliği bile şüpheli bir cinayeti çözmek için çabaladığı. Cevabı yine Lo veriyor, hayatı tehlikede olan bir kadın olmanın ne demek olduğunu biliyor ve korkunç bir olay yaşanmasına engel olamamanın nasıl hissettirdiğini anlıyor. Ne yazık ki, Lo’nun empati kurmasını ve cinayeti çözmesi için gerekli motivasyonu ve cinayete tanıklık ettiğine emin olmasını sağlayan tatsız olay, aynı zamanda Lo’nun hikayesi boyunca karşılaşacağı engeli oluyor. Çünkü geminin mürettebatı ve yolcuları, Lo’nun zihnen sağlıklı olmadığı için anlattıklarına pek inanmıyor.

Kitabın sonunda ne oluyor? Lo’nun cesedi nasıl bulunuyor? Bu yaşananların sorumlusu kim? Gerilimi hissetmek için kitabı okumak gerekir, bu yüzden kitabın sonundan bahsetmemeyi tercih ediyorum.  Kitabı elinize aldığınızda, karşınızda modern bir gerilim romanı olacaktır, bir kısmında korku unsurları da görebilirsiniz.  Sürüklenmeye hazır olun, Lo’nun sözlerine güvenmeyin ve dikkatle takip edin. İyi okumalar dilerim.

SON YAZILAR

Dünyanın Öteki Yüzü: Genç yazardan alışılmışın dışında hayaller kur(dur)an öyküler

EdebiyatHaber’de gerçekleştirdiği Yazarın Odası söyleşileriyle tanıdığımız Meltem Dağcı’nın ilk öykü kitabı Dünyanın Öteki Yüzü, İthaki Yayınları’ndan çıktı. Yetmiş yaşına geldiğinde ölüm şeklini seçme özgürlüğüne kavuşan kadınlar,...

Yeryüzüne Dayanabilmek…

Düşünüyorum da acaba neden yazıyoruz?  Hele ki günümüzde hiç kimsenin doğru dürüst okumadığını bilirken... O halde sadece kendimizi tatmin etmek için mi yazıyoruz? Yoksa bu, karşı...

Hayalleri yarım kalmadı sadece korktular ama susmadılar…

Farkında olduğum şey sadece buydu; bir sistem tutturulmuş ve o sistemin onları koruduğuna inanan birkaç fanatiğin zaman içerisindeki kontrolsüz baskısının sonuçlarını izliyorum şu dünyada aklımı...

Öngörülemeyenler üstüne; kişisel bellek, büyük veri ve algoritmalara dair

Yapay zekanın ve algoritmaların telefonlarda ortam dinlemesi yaptığı hepimizin bildiği ama çokça dile getirilmeyen ya da tartışılmayan bir durum halini aldı. Varsayalım, arkadaşlarımızla konuşuyoruz: “Ne...

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol