Ana SayfaKültür & SanatOuroboros: Ölümsüzlük ve sanat

Ouroboros: Ölümsüzlük ve sanat

-

Gılgamış destanı aslında insanlığın destanıdır. İnsanlığın ölümsüzlük arayışının alegorisi olan bu destanın sonunda ise yılan bir sembole dönüşür. Kendini yenileyebilen ölümsüzleşir. Bir diğer deyişle, varoluş dönüşebilmenin anahtarıdır. O yüzden de insan ancak kendini kendinden öte bir şeylere dönüştürebilirse var olmaya devam edebilir. Bir Ouroboros gibi…

Tarihte bilinen ilk yazılı destan, bir ölümsüzlük arayışına dairdir. Bu destan Sümerler tarafından yazılmış olan Gılgamış Destanı’dır.

Gılgamış, arkadaşı Enkidu’nun ölümü sonrasında ölüm korkusu yaşayan ve bu nedenle ölümsüzlük sırrını aramaya karar veren bir kahramandır. Bunun için tufandan sağ kurtulmuş olan ve tanrılar tarafından kendisine ebedilik verildiğine inanılan Utnapiştim’i bulmaya karar vermiştir. Utnapiştim, etrafı ölüm suları ile çevrili bir adada yaşamaktadır. Tüm zorluklara rağmen ölümsüzlüğün peşindeki Gılgamış ona ulaşmayı başarır. Utnapiştim, Gılgamış’ı bir dizi sınava tabi tutar ama Gılgamış bu sınavlarda başarılı olamaz. Ancak yine de Utnapiştim eşinin isteği üzerine, Gılgamış’a denizin dibinde bulunan gençlik verici bir otun sırrını açıklar. Bunun üzerine Gılgamış denizin dibine dalar ve otu bularak ondan bir filiz koparır. Otu alan Gılgamış, Uruk’a giderken bir pınarın başında su içmek için durur. Bu sırada otu bir yılana kaptırır. Yılan otu yer yemez deri değiştirerek gençleşir. Gılgamış ise ölümsüzlük şansını yitirerek Uruk’a eli boş döner.

Gılgamış destanı aslında insanlığın destanıdır. İnsanlığın ölümsüzlük arayışının alegorisi olan bu destanın sonunda ise yılan bir sembole dönüşür. Kendini yenileyebilen ölümsüzleşir. Bir diğer deyişle, varoluş dönüşebilmenin anahtarıdır. O yüzden de insan ancak kendini kendinden öte bir şeylere dönüştürebilirse var olmaya devam edebilir. Bir Ouroboros gibi…

Ouroboros, kendi kuyruğunu ısıran bir yılan ya da ejderha şeklinde resmedilen sembol.
Kendini yaratmayı sembolize eden kuyruğunu yutmuş bir yılan şeklidir. Yunanca’daki οὐροϐóρος, Latince’deki uroborus kelimesinden gelir ve bu sözcüklerin sözlük anlamı “kuyruğunu öldüren”dir. Yanar, döner gökkuşağı mitleri ile benzerlik gösteren sembol “doğanın ebedi döngüsü” ‘nü ifade etmektedir.

Var olmak bir seçim değil hiçbirimiz için ama yok olmak her birimizin eninde sonunda yürüdüğü karşı konulmaz tek gerçek. Ve buna anlam bulamayan insanın yaratıcı gücünün ebedî simgesi de sanat. Bir zamanlar buradaydım ama hâlâ da buradayım diyebilmenin somut bir kanıtı.

O yüzden de zamanın keskin dişlileri arasında direnen bir şövalye gibi kimi zaman… Kimi zaman hayatın en acı anlarında bile insana umut verebilen tek şey… Yok olmaya karşı en büyük direniş belki de… Ve acılarla örülü bir ömrü göze alabilmenin tuhaf gizemi içerisinde bambaşka bir evren…

Zamanın şahitliğini yapan sanatçı, çağının ötesine de geçmek zorundadır. Zamanını aşması, onun düşünce biçimi veya hayal gücünden öte sanatçının var olma sebebidir. Nitekim her sanatçı farkındadır ki ölümsüzlük iksiridir sanat. Fakat bu iksirin yan tesiri de vardır.  Yaratma ve kendini aşma dürtüsü insanı bambaşka bir evrene taşır. Orada sanatçı her zaman yalnızdır ve ömrü boyunca da yalnız kalacaktır. Kalabalıklar bile bazen tenha gelir çünkü içsel yalnızlığa mahkûm olmadan özgürleşemeyeceğini bilir. Bunun için de tek yol kendine koca bir evren yaratmaktır. O evrende tek başına olsa bile sanatçı, bir gün dünyadaki herhangi bir zamanda yaşayan herhangi birilerinin onun evrenini ziyaret edeceğini bilerek bu yalnızlığa katlanır.

Sanatçıların otobiyografilerini incelediğinizde birçok insana tuhaf gelen durumların, sözlerin veya tutumların altında yatan nedenlerden biri de budur. Bu yalnızlık, insanı deliliğin kıyılarına ve bazen de tam içerisine sürükler. Bu yüzdendir ki çağının yalanlarına, modası geçeceğini bildiği bakış açılarına, popülerliğe ve tutucu toplumun çökmüş sistemine pek aldırış etmez sanatçı.

İnsanların çoğu sanatı yüceltirken aynı zamanda sanatçıların hayatlarına da dışarıdan baktıkları zaman imrenirler. Halbuki görünen sadece sislerle kaplı buzdağının belirli bir parçasıdır. Sanatçıların bohem, özgür ve rahat oldukları sanılır ve bu büyük bir yanılgıdır. Çünkü sanatçı olmak büyük fedakarlıklar gerektirir.

Nitekim sanatın ne olduğunu anlamak bile ciddi bir süreçtir, bunun sadece yetenekle de alakası yoktur. Sanıldığının aksine sanat, belki de en fazla disiplin ve çalışma isteyen yegâne kavramlardan birisidir. Yıllarınızı değil, ömrünüzü adamanız gerekir. Üstelik bu süreç meşakkatli olduğu kadar da acı vericidir.

Bir sanat eseri herkese hitap etmeyebilir. Bunun çeşitli nedenleri de olabilir. Fakat bir eserin gerçekten sanat eseri olup olmadığını değerlendirmek için sanattan anlamanız gerektiği de bir gerçektir. Dijital baskı üzerine akrilik boya ile birkaç fırça darbesi vurulmuş bir çalışmayı yağlıboya tablo diye satın almışsanız eğer, oturup bir eserin iyi veya kötü olduğunu değerlendirmek adına da ne kadar bilginiz olduğunu biraz sorgulamanız gerekir. Ya da çok beğendiğiniz bir sanatçının eserlerinin başka bir ülkenin sanatçısının birebir kopyası olup olmadığını anlayamıyorsanız, yine biraz düşünmeniz gerekir ki bunlar sadece en basit örneklerden birkaçıdır. Özetle; bir sanat eserinin değeri, sizin onu güzel bulup bulmamanızdan çok daha fazla kritere dayanır.

Fikret Mualla / Yüksel Arslan / Kandinsky / Mehmet Siyahkalem

Zaten estetik ve güzellik kavramları da sıklıkla birbiri ile karıştırılır. Güzel olan bir şey estetik veya estetik olan bir şey de güzel olmak zorunda değildir. Bir sanat eserinin güzel olmaktan çok daha fazlasına ihtiyacı vardır. Tekniği, dönemi, getirdiği bakış açısı, yaratıcılığı, biricikliği, felsefesi, sürekliliği, zamanını ne kadar yansıttığı veya yansıtmadığı, ortaya koyduğu iddia, savunduğu fikir, ifade biçimi, çağının ötesine ne kadar geçebildiği, değerleri, tutumu, yenilikçiliği, evrenselliği, farklılığı gibi birçok parametre barındırır.

Tüm bunların ötesinde ise yüzyıllardır üzerine belki de en fazla tanım getirilen ve ne olduğu ya da ne olmadığı tartışılan kavramlardan birinin sanat olması da ayrı bir çelişkidir. Fakat enikonu düşünürseniz, olayın özü de budur. Sanat kalıplara sığmaz. Sığmaz çünkü sanat duvarda asılı duran bir resim, tozlu raflardaki bir kitap, kulaklardan silinmeyen ezgi, gözlerinizin önünden gitmeyen bir film karesi de değildir. Sanat yaşar. Yaşadığı için de her zaman yenidir. Çünkü onu her nesil farklı çağlarda farklı bakış açısıyla ele alır. Bu yüzden de sanat üzerine en fazla yorum yapılabilen ender kavramlardan birisi haline dönüşür.

Tüm bu kaos içerisinde sanatçı kimin ne diyeceğini pek umursamaz. Sadece yaratır. Küflü duvarlarla örülü, kırık dökük birkaç eşyasının üzerindeki paleti, boyaları, fırçalarıyla izbe atölyesinde de olsa, masmavi gökyüzünün altında parıldayan bir nehir kıyısında da olsa veya gurbette ya da şatafatlı bir şatoda olsa, fark etmez. Her şartta üretmeye çalışır.

Tüm bunlara rağmen sanatçı, sürekli kendini aşmanın çabası içerisinde yalnızlığını bile çoğaltabilen tek kişidir. Eserlerine kopyalar kendini ve ölümsüzleşir. Yüzyıllar sonra bile eserleriyle her birimize ironik bir şekilde gülümser ve sanki bize İsis gibi şöyle seslenir: “Hiçbir ölümlü benim peçemi kaldıramaz.”

\n

\"G\u0131lgam\u0131\u015f destan\u0131 asl\u0131nda insanl\u0131\u011f\u0131n destan\u0131d\u0131r. \u0130nsanl\u0131\u011f\u0131n \u00f6l\u00fcms\u00fczl\u00fck aray\u0131\u015f\u0131n\u0131n alegorisi olan bu destan\u0131n sonunda ise y\u0131lan bir sembole d\u00f6n\u00fc\u015f\u00fcr. Kendini yenileyebilen \u00f6l\u00fcms\u00fczle\u015fir. Bir di\u011fer deyi\u015fle, varolu\u015f d\u00f6n\u00fc\u015febilmenin anahtar\u0131d\u0131r. O y\u00fczden de insan ancak kendini kendinden \u00f6te bir \u015feylere d\u00f6n\u00fc\u015ft\u00fcrebilirse var olmaya devam edebilir. Bir Ouroboros gibi\u2026<\/strong>\"<\/p>\n\n\n\n

Tarihte bilinen ilk yaz\u0131l\u0131 destan, bir \u00f6l\u00fcms\u00fczl\u00fck aray\u0131\u015f\u0131na dairdir. Bu destan S\u00fcmerler taraf\u0131ndan yaz\u0131lm\u0131\u015f olan G\u0131lgam\u0131\u015f Destan\u0131\u2019d\u0131r. <\/p>\n\n\n\n

G\u0131lgam\u0131\u015f, arkada\u015f\u0131 Enkidu\u2019nun \u00f6l\u00fcm\u00fc sonras\u0131nda \u00f6l\u00fcm korkusu ya\u015fayan ve bu nedenle \u00f6l\u00fcms\u00fczl\u00fck s\u0131rr\u0131n\u0131 aramaya karar veren bir kahramand\u0131r. Bunun i\u00e7in tufandan sa\u011f kurtulmu\u015f olan ve tanr\u0131lar taraf\u0131ndan kendisine ebedilik verildi\u011fine inan\u0131lan Utnapi\u015ftim\u2019i bulmaya karar vermi\u015ftir. Utnapi\u015ftim, etraf\u0131 \u00f6l\u00fcm sular\u0131 ile \u00e7evrili bir adada ya\u015famaktad\u0131r. T\u00fcm zorluklara ra\u011fmen \u00f6l\u00fcms\u00fczl\u00fc\u011f\u00fcn pe\u015findeki G\u0131lgam\u0131\u015f ona ula\u015fmay\u0131 ba\u015far\u0131r. Utnapi\u015ftim, G\u0131lgam\u0131\u015f\u2019\u0131 bir dizi s\u0131nava tabi tutar ama G\u0131lgam\u0131\u015f bu s\u0131navlarda ba\u015far\u0131l\u0131 olamaz. Ancak yine de Utnapi\u015ftim e\u015finin iste\u011fi \u00fczerine, G\u0131lgam\u0131\u015f\u2019a denizin dibinde bulunan gen\u00e7lik verici bir otun s\u0131rr\u0131n\u0131 a\u00e7\u0131klar. Bunun \u00fczerine G\u0131lgam\u0131\u015f denizin dibine dalar ve otu bularak ondan bir filiz kopar\u0131r. Otu alan G\u0131lgam\u0131\u015f, Uruk\u2019a giderken bir p\u0131nar\u0131n ba\u015f\u0131nda su i\u00e7mek i\u00e7in durur. Bu s\u0131rada otu bir y\u0131lana kapt\u0131r\u0131r. Y\u0131lan otu yer yemez deri de\u011fi\u015ftirerek gen\u00e7le\u015fir. G\u0131lgam\u0131\u015f ise \u00f6l\u00fcms\u00fczl\u00fck \u015fans\u0131n\u0131 yitirerek Uruk\u2019a eli bo\u015f d\u00f6ner.<\/p>\n\n\n\n

G\u0131lgam\u0131\u015f destan\u0131 asl\u0131nda insanl\u0131\u011f\u0131n destan\u0131d\u0131r. \u0130nsanl\u0131\u011f\u0131n \u00f6l\u00fcms\u00fczl\u00fck aray\u0131\u015f\u0131n\u0131n alegorisi olan bu destan\u0131n sonunda ise y\u0131lan bir sembole d\u00f6n\u00fc\u015f\u00fcr. Kendini yenileyebilen \u00f6l\u00fcms\u00fczle\u015fir. Bir di\u011fer deyi\u015fle, varolu\u015f d\u00f6n\u00fc\u015febilmenin anahtar\u0131d\u0131r. O y\u00fczden de insan ancak kendini kendinden \u00f6te bir \u015feylere d\u00f6n\u00fc\u015ft\u00fcrebilirse var olmaya devam edebilir. Bir Ouroboros gibi\u2026<\/p>\n\n\n\n

\"\"
Ouroboros<\/strong>, kendi kuyru\u011funu \u0131s\u0131ran bir y\u0131lan ya da ejderha \u015feklinde resmedilen sembol.
Kendini yaratmay\u0131 sembolize eden kuyru\u011funu yutmu\u015f bir y\u0131lan \u015feklidir. Yunanca\u0027daki \u03bf\u1f50\u03c1\u03bf\u03d0\u00f3\u03c1\u03bf\u03c2, Latince\u0027deki uroborus kelimesinden gelir ve bu s\u00f6zc\u00fcklerin s\u00f6zl\u00fck anlam\u0131 \"kuyru\u011funu \u00f6ld\u00fcren\"<\/em>dir. Yanar, d\u00f6ner g\u00f6kku\u015fa\u011f\u0131 mitleri ile benzerlik g\u00f6steren sembol \"do\u011fan\u0131n ebedi d\u00f6ng\u00fcs\u00fc\"<\/em> \u0027n\u00fc ifade etmektedir.<\/figcaption><\/figure>\n\n\n\n

Var olmak bir se\u00e7im de\u011fil hi\u00e7birimiz i\u00e7in ama yok olmak her birimizin eninde sonunda y\u00fcr\u00fcd\u00fc\u011f\u00fc kar\u015f\u0131 konulmaz tek ger\u00e7ek. Ve buna anlam bulamayan insan\u0131n yarat\u0131c\u0131 g\u00fcc\u00fcn\u00fcn ebed\u00ee simgesi de sanat. Bir zamanlar buradayd\u0131m ama h\u00e2l\u00e2 da buraday\u0131m diyebilmenin somut bir kan\u0131t\u0131.<\/p>\n\n\n\n

O y\u00fczden de zaman\u0131n keskin di\u015flileri aras\u0131nda direnen bir \u015f\u00f6valye gibi kimi zaman\u2026 Kimi zaman hayat\u0131n en ac\u0131 anlar\u0131nda bile insana umut verebilen tek \u015fey\u2026 Yok olmaya kar\u015f\u0131 en b\u00fcy\u00fck direni\u015f belki de\u2026 Ve ac\u0131larla \u00f6r\u00fcl\u00fc bir \u00f6mr\u00fc g\u00f6ze alabilmenin tuhaf gizemi i\u00e7erisinde bamba\u015fka bir evren\u2026<\/p>\n\n\n\n

Zaman\u0131n \u015fahitli\u011fini yapan sanat\u00e7\u0131, \u00e7a\u011f\u0131n\u0131n \u00f6tesine de ge\u00e7mek zorundad\u0131r. Zaman\u0131n\u0131 a\u015fmas\u0131, onun d\u00fc\u015f\u00fcnce bi\u00e7imi veya hayal g\u00fcc\u00fcnden \u00f6te sanat\u00e7\u0131n\u0131n var olma sebebidir. Nitekim her sanat\u00e7\u0131 fark\u0131ndad\u0131r ki \u00f6l\u00fcms\u00fczl\u00fck iksiridir sanat. Fakat bu iksirin yan tesiri de vard\u0131r.  Yaratma ve kendini a\u015fma d\u00fcrt\u00fcs\u00fc insan\u0131 bamba\u015fka bir evrene ta\u015f\u0131r. Orada sanat\u00e7\u0131 her zaman yaln\u0131zd\u0131r ve \u00f6mr\u00fc boyunca da yaln\u0131z kalacakt\u0131r. Kalabal\u0131klar bile bazen tenha gelir \u00e7\u00fcnk\u00fc i\u00e7sel yaln\u0131zl\u0131\u011fa mahk\u00fbm olmadan \u00f6zg\u00fcrle\u015femeyece\u011fini bilir. Bunun i\u00e7in de tek yol kendine koca bir evren yaratmakt\u0131r. O evrende tek ba\u015f\u0131na olsa bile sanat\u00e7\u0131, bir g\u00fcn d\u00fcnyadaki herhangi bir zamanda ya\u015fayan herhangi birilerinin onun evrenini ziyaret edece\u011fini bilerek bu yaln\u0131zl\u0131\u011fa katlan\u0131r.<\/p>\n\n\n\n

Sanat\u00e7\u0131lar\u0131n otobiyografilerini inceledi\u011finizde bir\u00e7ok insana tuhaf gelen durumlar\u0131n, s\u00f6zlerin veya tutumlar\u0131n alt\u0131nda yatan nedenlerden biri de budur. Bu yaln\u0131zl\u0131k, insan\u0131 delili\u011fin k\u0131y\u0131lar\u0131na ve bazen de tam i\u00e7erisine s\u00fcr\u00fckler. Bu y\u00fczdendir ki \u00e7a\u011f\u0131n\u0131n yalanlar\u0131na, modas\u0131 ge\u00e7ece\u011fini bildi\u011fi bak\u0131\u015f a\u00e7\u0131lar\u0131na, pop\u00fclerli\u011fe ve tutucu toplumun \u00e7\u00f6km\u00fc\u015f sistemine pek ald\u0131r\u0131\u015f etmez sanat\u00e7\u0131.<\/p>\n\n\n\n

\u0130nsanlar\u0131n \u00e7o\u011fu sanat\u0131 y\u00fcceltirken ayn\u0131 zamanda sanat\u00e7\u0131lar\u0131n hayatlar\u0131na da d\u0131\u015far\u0131dan bakt\u0131klar\u0131 zaman imrenirler. Halbuki g\u00f6r\u00fcnen sadece sislerle kapl\u0131 buzda\u011f\u0131n\u0131n belirli bir par\u00e7as\u0131d\u0131r. Sanat\u00e7\u0131lar\u0131n bohem, \u00f6zg\u00fcr ve rahat olduklar\u0131 san\u0131l\u0131r ve bu b\u00fcy\u00fck bir yan\u0131lg\u0131d\u0131r. \u00c7\u00fcnk\u00fc sanat\u00e7\u0131 olmak b\u00fcy\u00fck fedakarl\u0131klar gerektirir.<\/p>\n\n\n\n

Derya Gül
Derya Gül
1 Mart 1980 doğumlu sanatçı, on sene boyunca «usta-çırak kültürü» içerisinde yetişti. Sanat ve atölye eğitimleri alırken bir yandan da resim çalışmalarına başladı. Sanatçı, ilk eserlerinde kolaj tekniğini kullandı. Ardından çalışmalarına, kendi oluşturduğu teknik ve üslupla devam ederek buna yönelik eserler üretti. Uzun bir süre sadece portre üzerine çalışan sanatçı, ilerleyen yıllarda soyut figüre yöneldi ve son iki yıldır ise tamamen soyut dışavurumcu resimler yapmaya başladı. Sanatçının ilk dönem eserlerinde «denge» arayışı göze çarparken, son döneme ait çalışmalarında «kontrollü otomatizm ve geometrik soyutlama» dikkat çekmektedir. Edebiyat, felsefe, mitoloji ve tarihle de yakından ilgilenen Derya Gül’ün “Ayadaki Göz” ve “Ah Şu Cahil Filozoflar” isimli iki kitabı bulunmaktadır.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol