Türkiye, dün gece saatlerinde tutuklanıp Silivri’ye yollanan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi Erdem Gül’ü konuşuyor. Terör örgütüne yardım ve yataklık, casusluk, devlet sırrını ifşa etme gibi suçlamalarla tutuklanan Dündar ve Gül, Türkiye’de tutuklanarak hapse giren ilk gazeteciler değiller.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun verilerine göre Türkiye’de cezaevinde bulunan gazeteci sayısı dün itibarıyla 30’a yükseldi. Bu sayı yalnızca sarı basın kartı bulunan gazeteciler. Gerçek sayı ise bundan daha yüksek, çünkü bağımsız gazeteciler de gözaltına alınıyor, darp ediliyor ve tutuklanıyorlar.
Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Merkezi’nin raporuna göre, Türkiye’de cezaevine gönderilen gazeteciler hakkındaki davalar genellikle örgüt üyeliği ya da örgüte yardım ve yataklık etmek suçlarıyla açılmış.
Zaman’ın haberine göre, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (Reporters Without Borders) yayınladığı 2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye, 180 ülke arasında 149. sırada bulunuyor. 2014 yılında 154. sırada bulunan Türkiye, 40 gazetecinin şartlı da olsa serbest bırakılmasının ardından 1,71 puanlık yükselişle 5 sıra yükseldi, ancak özellikle 7 Haziran’dan bu yana yaşanan gelişmeler Türkiye’de basın özgürlüğüne dair herhangi bir umut kalmadığını gösteriyor.
Özellikle doğu bölgesinde yaşanan çatışmalar, ablukalar, ev hapisleri, ölen siviller, askerler ve polisler batıda bir karşılık bulabilmiş değil. Bunun en büyük sebebi de kalemleri kelepçeleyen idareciler. Ana akım medya her şey güllük gülistanlık gibi davranadursun, 7 Haziran’dan itibaren ülkedeki kaos ortamında 145 asker, 234 sivil yaşamını yitirdi. İnsanlar kendi yakınlarının, çocuklarının ölülerini buzdolaplarında bekletti, hastaneye gidebilmek için beyaz bayrak kaldırdı.
MİT TIR’ları davası ise bu ülkedeki kaosu kimin istediğini açıklayan cinsten. Mersin’de aylar önce ilk ifşa olayı yaşandığında konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bölgeye insani destek gönderildiğini açıklamış, daha sonra bu yardımın Türkmenlere gönderildiğini söylemişti. Cumhuriyet’in ulaştığı görüntülerin ardından yayınladığı haberde, taşınanların insani yardım değil; silah ve mühimmat olduğu ortaya çıkarılmıştı. Bunun üzerine Erdoğan, “Silahsa silah, ne olmuş yani” demişti. Dündar ise dünkü savunma metninde bu cümleyi vurgulayarak “Cumhurbaşkanı ‘Silahsa silah ne olmuş yani’ diyorsa ben de haberse haber ne olmuş yani diyorum” dedi.
Anayasa’nın 28. maddesine göre basın hürdür, sansür uygulanamaz. Gezi Direnişi sürecinde medyanın nasıl da üç maymunu oynadığını, penguen belgeselleri yayınladığını hatırlıyoruz. Çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemlerine hangi perspektiften bakıldığına olarak doğru bir söylem olduğu aşikar. Ustalık dönemi denilen şu dönemde, Türkiye’nin başı beladan kurtulmuyor. Dış ilişkilerde tam anlamıyla bir çöküş, iç işlerinde sürekli bir korku, ekonomide göz boyama ve rantlar imparatorluğu. Eğer ustalık bu kriterlere bağlıysa, “devlet büyükleri” gerçekten çok ustaca bir dönemden geçiyor.
BBC’nin haberine göre, 2012 yılında bir rapor yayınlayan Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, o dönemde Türkiye’deki basın özgürlüğü hakkında bir araştırma yapmıştı ve araştırmanın sonuçları hakkındaki yorumları, dünyada Türkiye’nin hangi konumda olduğunun net belirlenmesi açısından bizlere yol gösteriyor: “Türkiye dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi.”
Önümüzdeki günlerde neler olacağı bilinmez, burası Türkiye, ancak bilinen bir gerçek var: Bundan sonra direniş daha da keskinleşecek, beraberlikler daha da güçlenecek.
Hazırlayan: Burak Avşar