Tüm dünyada bir ırkçılık dalgası hızla yükselmekte. Tabii ki Türkiye de bu trendin içerisindeki yerini aldı. Ülkenin içerisindeki sosyal/politik problemler, tarihsel problemler, en son olarak da Suriyeli göçmenler (göçmenlerin Türkiye vatandaşlığına alınacağına dair gündem) ve ekonomik problemlerle birleşmesiyle ırkçı söylemler aldı başını gitti. Çelişkili bir biçimde, ifadeleri kullananların bir kısmı bu ifadelerin ırkçılığını kabul etmemekte / anlayamamakta, bir kısmı bir durumda ırkçılık karşıtı bir tavır sergilerken başka bir durumda ırkçı bir tavır almakta, bir kısım kitle ise -sayıları hızla artmakta olan- açıktan ırkçılığını deklare etmekten çekinmemekteler. Bu yazıda üçüncü gruptaki kesim, konu dışarısındadır zira açık bir şekilde ırkçıyım diyen birisi için yapılabilecek pek bir şey kalmamıştır. İlk iki kesimdeki çelişik fikirler ve eylemler ise incelemeye değerdir ve diğerlerine göre -az da olsa- bir dönüşüm potansiyelini içerisinde taşır.
Sıradan faşizm veya kök faşizm
Faşizmin ve ırkçılığın dünya siyasetinde itibar kaybetmesi onun ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Aksine ırkçılık varlığı yaygın ve daha tehlikeli bir şekilde devam etmektedir. Daha tehlikelidir çünkü eski tip faşizm/ırkçılığı görmek, tanımlamak ve anlamak kolaydır. Oysa faşizmin yeni hali toplumun ince ayrıntılarına, gündelik pratiklerine ve dile sızmış olan, Umberto Eco’nun deyimiyle “kök faşizm”dir (1). Eco, faşizmin doğasının her yerde aynı olduğunu iddia eder ve belli ortak özellikleri olduğunu vurgular. Bunlardan başlıcalar özetle şöyledir:
1) Faşizm doğası gereği gelenekçidir.
2) İkinci olarak faşizm irrasyonel temeller üzerinde yükselebilir.
3) Toptancı bir bakış açısı hâkimdir, farklı ihanet olarak adlandırılır.
4) Farklılıktan korku, kök faşizmin ilk hareket noktasıdır bu nedenle faşizm ve ırkçılık iç içe geçmiştir.
5) Tarihsel/dönemsel çöküş anlarında kendini görünür bir biçimde ortaya çıkartır.
6) Kök faşizm bireylere, bir gruba dâhil olma ayrıcalığını/kimliğini verir.
7) Kök faşizmin inşa sürecinde yeni bir dil yaratılır. Orwellvari kısıtlayıcı ve ilkel bir dil ile eleştirel düşüncenin önünün kapatılması amaçlanır.
Kök faşizm günlük hayatın ince ayrıntılarına sızmış durumdadır. Sıradan faşizm olağan bir durumdur, toplumda normal olarak algılanan yani görülemeyen yerlerdedir. “Sıradan ırkçılık böyle bir şeydir. Üzerine düşünmeden, özel bir şey kastetmeden, kendiliğinden, öylesine, doğallıkla yapar, söylersiniz” (2). Sorun şu ki, söyleyenler çoğu zaman ırkçı ifadeler barındırdığını anlayamaz veya kabul etmez.
Irkçılığın yanında mıyız, karşısında mıyız? Suriyeli göçmenler vs. Amerikalı siyahîler
Malum son günlerdeki en güncel tartışma, ülkemizdeki Suriyeli insanlara vatandaşlık verilmesi meselesi. Özellikle sosyal medyada konu ile ilgili hiçbir mantıklı zemini olmayan ırkçı paylaşımlar tavan yapmış durumda.
Gerçekten de söylemler, rasyonel temellerden uzak, yabancı korkusuna yaslanmış ve eleştirel olmayan bir bakış açısı üzerinde yükselmektedir: “Bunlar işimizi elimizden alıyorlar”, “Ülkemizin yeni hainleri”, “Kaynaklarımızı çalıyorlar” vesaire.
Aslına bakarsak bu yaklaşımlar sadece bize özgü de değil, evrensel ırkçılık zihniyetinin bir tezahürü. Fransa ve Almanya’da –özellikle ekonomik durgunluk dönemlerinde- yükselen ırkçılık dalgasına ve yabancılara yapılan suçlamalar birebir örtüşmekte (3). Irkçı düşünce kestirmeden sonuçlara varır. Gelirinde ve refahındaki kaybın (Madde 5) , çektiği sıkıntıların maddi nedenlerini görmek, hesaplamak ve anlamlandırmak yerine irrasyonel cevaplar peşinde koşar. Cevap basittir, ülkedeki yabancılar, azınlıklar, diğer etnik gruplar ve benzeri onların işlerini, aşlarını, refahını çalmaktadır (4). Faklı olan suçludur, sorunların mümessilidir (Madde 4).
Elbette ekonomisi ve sosyal şartları kötü olan bir ülkede böylesi bir nüfus artışı var olan problemleri derinleştirecektir (Irkçı ifadelerin rasyonelleştirilmesi çabalarının en popüler argümanıdır). Bu ne kadar doğru da olsa, problemin kaynağını anlamaya çalışmaktan vazgeçip sorunu derinleştiren yan etkenlere odaklanmak sorunu çözme niyetinden çok hıncını çıkartacak bir günah keçisi aramaktan başka bir şey değildir. Problemlere aranan sahte bir cevaptır ırkçılık, Marx’tan esinlenerek ifade edecek olursak: “Irkçılık kitlelerin yeni afyonudur”, “Gerçekliğin baş aşağı duruşudur.“
Son günlerde medyada yer alan bir diğer konu ise ABD’de polis ve siyahîler arasında artan olaylar. Türkiye medya ve sosyal medyası konuya oldukça ilgili. Pek çok gazete yaşanılan olayları, Çin’den ABD’ye kadar siyahîlere yönelik ırkçı uygulamaları eleştiren yayınlar yapmaktalar. Elbette bu hem sevindirici hem de umut verici bir durum. Fakat bir gruba ırkçı ifadeler kullanırken başka bir grubun maruz kaldığı ırkçılığa karşı durmak insanın kafasında soru işaretleri uyandırıyor.
Örneğin; Sözcü gazetesi bir yandan Çin’de yayınlanan ırkçı bir reklamı gazetesine taşırken (5) diğer yandan Suriyelilere karşı “itli kopuklu” ırkçı ifadeler yağdırmakta. Bir diğer uçta Akit gazetesi, -Müslümanlık vurgusunu da katarak- Malcom X ve diğerlerinin ırkçılık karşıtı eylemlerini yüceltirken (6), siyasetten spora her problemi Yahudi karşıtlığına bağlayarak, Mustafa Denizli Yahudi Mi? (7) diye sormaktan geri kalamıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün (8) -nefretsoylemi.org sitesinde yaklaşık 3 bin adet örnek sıralanmış durumda (9)-, verilen örneklerden anlaşılıyor ki ya bu ülkede ciddi bir kesim ırkçılığın ne olduğunu bilmiyor, ırkçılığı sadece “siyahîlere yapılan bir şey” olduğunu zannediyorlar. Ya da benim gündelik meselelerime dokunan ve dokunmayan konular arasında ayrım yapıp, etik bir duruş olarak ırkçılık karşılığından ziyade “benim ırkçım işini bilir” diye düşünmekteler.
Kök ırkçılıktan açıktan ırkçılığa
Ülkede ırkçı bir ifadeden önce, “ırkçı değilim ama” (Madde 7) diye başlamak bir dönemler adetti. Fenerbahçe – Trabzonspor maçında Emre Belezoğlu’nun siyahi futbolcu Zokora’ya ırkçı ifadeler kullandıktan sonra, daha sonra verdiği beyanlarda, “Eğer içimde ırkçılık varsa Allah kalbimi çıkartsın” diyecek, aslında barındırdığı ırkçılığın nasıl normalleştirdiği ve vicdani
olarak rahatsızlık duymadığını göstermişti (10). Irkçılık zihinlerimizde bu kadar sıradanlaşmış ve gizlenmişti. Fakat son dönemlerde, yükselen bir tavır olarak ırkçı olmaktan utanmamak hatta övünme trendi yükselmeye başladı.
Maalesef görülen o ki, olası ekonomik/sosyal problemler arttıkça ırkçı düşünce ve diğer gruplara karşı etnik temelli saldırılar artacaktır. Irkçılığın karşısında durmanın vatan hainliği (Madde 3) ile bir tutulduğu bu günlerde, alternatif bir dil yaratmak elzemdir. Böylesi bir ortamda, anti-ırkçı bir hareket, Eco’nun bahsettiği irrasyonel ve toptancı dili, eleştirel akıl süzgecinden geçirmeli –yapı bozumuna uğratmalı- ve gerçeği ortaya koyan ırkçılık karşıtı bir dil oluşturmalı. Zira böylesi bir faşizmin ortaya çıkartılması ancak söylem/eylemin eleştirel düşünce süzgecinden geçirilmesi ile mümkündür.
(1) Umberto Eco – Beş Ahlak Yazısı
(2) http://www.radikal.com.tr/yazarlar/tanil-bora/irkcilik-yok-ama-sahaya-yansimis-1085287
(3) http://www.dw.com/tr/fransada-%C5%9Fok-%C4%B1rk%C3%A7%C4%B1l%C4%B1k-raporu/a-17537619
(4) Konu ile detaylı köşe yazısı için bkz. http://www.birgun.net/haber-detay/orta-sinif-hinci-ve-suriyeliler-119684.html (Orta Sınıf Hıncı ve Suriyeliler)
(5) http://www.sozcu.com.tr/2016/dunya/irkci-deterjan-reklami-tum-dunyadan-tepki-cekti-1249236/
(6) http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ahmet-varol/sehadetinin-50-yilinda-malcolm-x-9614.html
(7) http://www.yeniakit.com.tr/haber/mustafa-denizli-yahudi-mi-108472.html
(8) Medyadaki ırkçı ifadeler üzerine yapılmış kapsamlı bir saha çalışması için bkz. “Eser Köker/ Ülkü Doğanay – Irkçı Değilim Ama: Yazılı Basında Irkçı İfadeler”
(9) http://www.nefretsoylemi.org/gazeteler.asp
(10) http://t24.com.tr/haber/belozoglu-eger-ki-icimde-irkcilik-besliyorsam-allah-kalbimi-yerinden-cikarsin, 201767