Yeni dünya düzeni tüketim odaklı olduğundan beri çok sahip fakat az hâkimiz. Yaşadığımız dünya sanki Güneş’in değil de biz insanların etrafında dönüyormuşçasına benimsediğimiz egoist hâl; bilimsel ilerlemeler, teknolojik düzeyin yükselişi ve bilgiye ulaşma yollarının artışıyla evrimsel olarak genlerimize yerleşmek üzere.
Henüz yaklaşık olarak çeyrek ömrünü yaşamış olanların bile bir şekilde; yaşadığı kentin eski hâline, eski bayramlara, eski dostluklara özlemi bunun ufak bir göstergesi aslında. Ömrünün ortalama yüzde 75’ini yaşamış insanların kaba etleriyle güleceği yaşlardaki bizler bile özlüyoruz. Az geçmişimize çokça özlem duyuyoruz. Ama gün geçtikçe aslında geçmişimizi de tüketiyoruz.
Tüketim odaklı demiştim, evet. Tüketiyoruz. Hunharca harcıyoruz. Göz alabildiğine savuruyoruz. Bunu öyle rezilce yapıyoruz ki; aslında pislikleri halının altına süpürüyoruz sadece. Elinin ucuyla iş yapmak deyimine hayat veriyoruz, neredeyse bir ata mezarında sevinsin der gibi. Deyimi değdiriyoruz, diyecek laf bırakmıyoruz geleceğe; gelecek günlere ve gelecek nesillere. İçecek su bırakmıyoruz örneğin, yiyecek yemek mesela, ya da soluyacak hava. Bir esnafın sanayi bölgesindeki tuvaletin yıkılmasına ettiği feryat gibi. Her şeyden önce tuvaleti yıkan Belediye gibi. Nedenini bilmediğimiz ama ucundan tahmin ettiğimiz hastane koridoruna büyük tuvalet yapma eylemi gibi.
Önce yerlere çöp atıyoruz. Yerleri açayım: sokaklar, evimizin önü, piknik alanları, denizler, göller. Sonra bitkilere kast ediyoruz. Kast derken modadan bağımsız. Mesela onları keyfimizce yok ediyoruz. Sonra birileri keyf olup keyfimize keder katmasın diye numaradan, törenlerde, özel günlerde etrafa minik menekşeler dikiyoruz. Sanki erozyonu menekşe önleyecek. Bir şizofrenik süs ağacı takıntısı; sanırsın ki açılışa gönderdiği çelenkten bir Amazon ağacı bitiverecek. Yok, olmuyor. Doğa savunucusu olamıyoruz.
Hayvanlara sataşıyoruz sonra. Yiyoruz. Hadi o yılların alışkanlığı, acayip protein kaynağı falan dedik, diyemeyiz ya, bizim her şeye bahanemiz ve hatta bir bilimsel makalemiz var. E biz onları dövüyoruz. Deneylerde kullanıyoruz; denerken sakat bırakıyoruz, genlerini değiştiriyoruz, morallerini bozuyoruz. Tecavüz ediyoruz kimse inkar etmesin şimdi. Öldürüyoruz, öldürmekten de zevk ve keyif alıyoruz. Bunun bir ismi de var: Avlıyoruz, adına spor diyoruz. Ha, spor demişken; biz sporu da pek yapamıyoruz. Centilmenlik namına biz burada yokuz. Türdeşlerimizi de öldürüyoruz çünkü. Spor yaparken, spor izlerken, spor konuşurken bile. Ki belirtmek gerekir: AV BİR SPOR DEĞİLDİR!
Telefonlar kullanıyoruz. Altı ayda bir teknolojiye yoksunluk belirtileri veriyoruz bayfon 23 alıyoruz, kamsumk not f’lere bayılıyoruz. Baygınlık geçiriyoruz, Düşüyor elimizden hop camı kırılıyor, galaksiden bir gezegen seçiyoruz milyar(lar) verip yenisini alıyoruz, damardan.
Para bu dönemin putu. Gözümüzü bürümüş, gönlümüzü çürütmüş, insanlığımızı yitirmişiz uğruna. Dünya’ya normal şartlar altında günde iki kere hareket veren Güneş, cayır cayır yanarken bize enerji sağlamak için biz geleceğimizi yakıyoruz nükleer ile daha da fazla parayı cukkalamak için. Ormanları yok ediyoruz, hayvanları yok ediyoruz, insanları yok ediyoruz. Para dönüyor zannediyoruz. Para bize arkasını dönüyor. Para etmiyor arkada kalanlar. Çünkü yakında bir gün parayla satın alacak bir şey bulamayacak, bu namussuz patronlar.
Kitapların yakıldığı günlerden bu zamanlara çok bir şey mi değişti diyorum, hayır cevabını alıyorum kendi kendimden. Zihnim bulanıyor, bilinç altımla uyanıklığım arasında sıkışıp kalıyorum. İnanılmaz müsrif oluşumuza bir sebep arıyorum karşıma teknoloji çıkıyor. Ben öznesi kullanıyorum çünkü hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için diye duygulanıyorum. Hani bu dünya hepimizindi? Hani bir orman gibi kardeşçelikler? Bir holding ismi kadar soğuk ve anlamsız artık gelecek günlerin içinde saklandığını umduğum güzellikler. Düşmanlaşıyoruz. Çok kolay oluyor suçlamak. Teknolojinin hızla gelişmesini siper ediyorum kendime ve sana ve yanındakine. Bilgi akışı çok hızlı artık. Sürekli öğreniyoruz. Anında unutuyoruz, paylaşıp geçiyoruz.
İsraf haramdır. Evet bir Allah’a veya herhangi bir ilahi şeye inanıyorsanız da inanmıyorsanız da. İsraf haramdır. Biz ederimizden fazlasını harcıyoruz doğumumuzdan ölümümüze kadar. Her geçen gün artıyor masraf kisvesi altındaki müsrifliklerimiz. Harcıyoruz, buruşturup atıyoruz, çöpe çeviriyoruz. İnananlarımız bir cennet tahayyül ediyorlar mı acaba? Nasıl bir cennet hayalliyorlar acaba? Tanrı affedecek mi dersiniz yarattıklarının sayısız infazlarını? İnanmayanlarımız ne düşünüyor buruşturup atarken geleceğimizi? Sonsuz evrende yok mu oluyor çöplerimiz? Çakraları açmaya bu denli mücadele veren toplumlardayız. Hangi çakranın açılması icap ediyor çocuğumun radyosyonun verdiği etkilerle yaşamaktan nefret etmemesi için? Torunlarım da suyun tadını bilsinler, onlar da bir kitap okuyabilsinler diye kaç paragöze şiddet uygulamam gerekir? Şiddet çözüm değildir. Çözüm olan tek şiddet israf ettiğimiz doğanın intikam alırken uygulayacağı maddi ve manevi şiddet. Bu çok geçerli. Haramda israr etmeyin artık sona çok yaklaştık. Artık diye attıklarımızı arattığı zaman bize doğa; anlayacağız ellerimizle kazdık kendi cehennemimizi dünyada yarattık.
Birkaç öneri:
♦ Yiyeceğiniz kadarını isteyin. Çöpe yemek atmayın.
♦ Asla giymeyeceğiniz giysileri almayın.
♦ Doğal takılın. Pamuktan şaşmayın.
♦ Yemek tercihiniz size kalmış tabii, ama vicdan muhasebesi yapmayı unutmayın. Araştırın! Size ne yedirdiklerini öğrenin. Makyaj yapmakta kararlıysanız bilinçli bir tüketici olun. Biri evdeki kedinizi dört ayağımdan duvara gerip onu gayet deştiğinde neler hissedersiniz? Makyaj malzemelerinizi gözden geçirin.
♦ Kitap okuyun! Okumak birçok zararlı hareketten alıkoyar.
♦ Düşünün. Bu en temel ve en çok övündüğümüz şey sonuçta. Demek ki bir manası var!
♦ Teknolojiyle ilişkinizi gözden geçirin.
♦ Sevdiklerinizi, sürekliliğini istediklerinizi, önceliklerinizi değerlendirin. Hayat çok kısa bir sınav gibi. En kötüsü de pişman olmak finalde. Sınavdan kalmaktan daha kötü. Sanki yanlış sınava çalışmış gibi.
Sorular da cevaplar da belli. Sorularınızın çalıştığınız yerden çıkması dileğiyle…