Bugün Retrodayız arkadaşlar. Geriliyoruz, ilk’sel olana gidiyoruz. SynthWave üzerine kült olma yolundaki bir şarkıyı paylaşıyoruz bugün.
Adam ve Eve’in androjen hallerini arıyoruz ancak bulamıyoruz. Bu bizi üzüyor, üzüntü bize kopuk hissettiriyor. Bağ kurmak, tamamlanmak istiyoruz. Erilin içine ya da dişilin içinde arıyoruz. Peki, o zaman. Biraz gerileyelim.
Doğaya dönüşüyoruz, şehirleri boşaltıyoruz. Şehirli egomuz kırsalda nasıl tatmin olur diye sormayın. Spiritüel bilim orgon enerjisini kutsalların geometrisi ile birleştirip fonksiyon görür haline getirdi. Orogonit deniliyor. Modern dökümcülük. Video klipten bir sahne.
Karşınızda “Turbo Killer”. Raw SynthWave severler için harika. Buna bağlı olarak Neonları sevenler, mor/pembe/eflatun gibi renk temalarını sevenler varsa buraya gelsin. bir harika olmuş. Bu mor neon renkleri nerede görüyoruz? Nicolas Cage’in son filmlerinde özellikle de Mandy’de.
Mandy ile ilgili olarak bir şey yazmıştık. Buradan okuyabilirsiniz. Filmlerdeki sembolizm, kurgunun gelişmesi, karakterlerin yaşadığı değişik/sıra dışı (?) duygusal tetiklenmeler ile geldikleri noktadaki vahşetin sinemesal tekniklerle bizi bizden alması işte bu.
Carpenter Brut kardeşimiz hem müziğiyle hem de video klibiyle kullandığı sembolizm ve görsel unsurlarla bilinç altında ne kadar gizli kapaklı gölgede kalmış şey varsa hepsini tetikliyor. Jungun kırmızı kitabını bir çırpıda astralden indiriyorsunuz gibi. Aydınlanma değildir de nedir bu? Astral bedenin doğasının fiziksel üzerindeki yönlendirici etkisi. Kama değil mi? Ah şu kama. Olmasaydı ne yapardık? Düşünseniz ya, beden taşıyorsunuz kama gelişmemiş, mental fakülteler gelişmemiş. Şimdi de hepsi maşallah çok gelişmiş, Kama’nın içinden çıkamıyoruz. Ama nasıl çıkalım? Her yer neon, mor, pembe … Tamam, bazılarımız çakralarını dengelemiş olabilir. Hep Svadhisthana yapacak halimiz yok, Vishuddha’yı boş yere mi aldık? Almadık. O zaman verelim fonksiyonlarını. Eterik bedendeki çakraları aktif edelim. Eterik bedendeki çakralar diyorum çünkü fiziksel beden üzerinde çakra bulunmuyor.
Müziğin bizi neden çektiğini inceleduralım, Synth-Wave’ye biraz bakalım.
“Synthwave (diğer bilinen isimleriyle, retrowave ve futuresynth) 1980’lerin film müzikleri ve video oyunlarından etkilenen bir elektronik müzik türüdür. Bu müzik türü 2000’li yılların ortalarından itibaren, Internette yayınlanmak olan çeşitli niş topluluklar tarafından üretilmiş, geliştirilmiş ve 2010’ların başlarında daha popüler bir hale gelmiştir. İsmi, bir müzik üretme aleti olan Synthesizer’dan türetilmiştir. Üretilen müzikler, 1980’lerin bilim kurgu, aksiyon ve korku filmi müziklerinden esinlenilerek oluşturulmaktadır. Retrofütürizm yapımlarında yaygın olarak kullanılması sebebiyle cyberpunk ile özdeşleşmiştir.” *
SynthWave; Cyberpunk, bilim-kurgu ve oyun. Bu üçlü kombinasyon bizim diyafram altımızdaki hayatımızın zaten bir örneği. Fetişliğin gelişimi ve pandemideki korku politikası, belki de plandemic? Takıntılar geliştirdi. İnsanı böyle görmek çok ilginç geliyor. Fetiş dedik, deri olmadan olmaz. Hem kulağa hem de göze gelsin. No / Bunlar kalpte çalışmıyor mu demeyin? Bunlar hep kalbe giden yollar arkadaşlar.
Sanatçının YouTube sayfasından diğer işlerine de ulaşabilirsiniz. Sizde bu konularda ilgiliyseniz, gidin ve gereğini yapın dostlar. Herkes realitesine göre etrafını yaratıyor madem, bizim neyimiz eksik?