Kentlerin fiziki değişimi yanında, bilgi çağının gereği olan interaktif yaşam ve hizmetlerin ve değerlerin şeffaf ve kolay ulaşılabilir olmasını sağlayan alt yapısal dönüşümün de planlanması ve uygulanması zorunluluğunu yadsımak mümkün değil. Yerelin ulaşımdan ısınmaya, eğitimden sağlık hizmetlerine, çevre düzenlemesinden çevre temizliğine kadar her türlü hizmeti hakkında 7/24 bilgi hakkına sahip olmak isteyen kentli için bilişim ağı üzerinden bir hizmet sunumu kaçınılmaz olmuştur.
Binalarla birlikte yeni bir kentlilik ve yaşam şekli olan akıllı kent kavramı tüm dünyada önem kazanmaktadır.
Bilgisayar ve akıllı mobil cihazlarla bile ulaşılabilen kent bilişim ağları, aksaklıklar ve beklentiler hakkında en kısa sürede başvurulacak merciler oluşturulması yönünden de paydaşlar için çok büyük kolaylıklar sağlamaktadır.
Yaşamımızın her alanına giren bilişimin, kentsel sorunların çözümüne yönelik Smart City (Akıllı Şehir) uygulamaları günümüzde daha sık tartışılmaya ve hatta kimi yerlerde uygulanmaya aşamasına geçildi. Peki iddia edildiği gibi kentsel sorunların tümünün çözümünü sağlayabilecek mi acaba? 3 konuya değineceğim.
Öncelikle kentlerin beslenme detaylarını irdeleyelim. “Koca bir kent nasıl beslenir?” sorusuna cevaplar bulalım. İstanbul gibi bir şehri düşünün, yeterli miktarda yiyecek üretilmeli, nakledilmeli, alınmalı ve satılmalı. Daha sonra pişirilmeli, yenilmeli, atıklar ayrılmalı. Her gün süregelen kısır döngü bu şekilde. Yeryüzündeki her şehir için bu işlem uygulanır. Bilişimin besinlerimize doğrudan müdahalesi günümüzde hala söz konusu değil.
Kentleşmeyle birlikte, etçil sayımız da doğru orantıda hızla artmakta. Yeryüzünde üretilen tahılın yüzde 70’i hayvanları tüketelim diye hayvanlara veriliyor. Ve bu bizi beslemek için hiç de verimli bir yol değil. Problem artıyor 2050 yılında bizim 2 katımız kadar insan kentlerde yaşayacak, haliyle et ve süt ürünlerinin tüketimi de 2 kat artacaktır.
Tarım için her yıl yeryüzünde 19 milyon hektarlık ormanlar yok ediliyor. Aynı miktarda tarım alanını da aşırı tuzlanma ve erozyon sebebiyle kaybediyoruz. Bilişimin buna da doğrudan müdahalesi hala söz konusu değil.
Fosil yakıtlar konusunda da çok açız. Her 1 kalori için 10 kalori harcıyoruz. İsraf konusuna değinmek bile istemiyorum.
Bir diğer değinmek istediğim konu ise ulaşım. Büyük metropollerin özellikle gelişmekte olan ülkelerin karşılaştığı en büyük sorun trafik sorunu dersek yanılmış olmayız. Yakın tarihlerde sık sık büyük markaların tanıtımını yaptığı sürücüsüz araçlar konusuna değineceğim. Akıllı arabaları, sürücüsüz arabaları, elektrikli arabaları hepimiz büyük bir özlemle bekliyoruz. Fosil yakıt kullanımı hususunda haklı olunsa da birtakım sorunların katlanıp devam edeceğini düşünüyorum. Herkes koca araçlardan kurtulacağımızı söylüyor ancak kimse oluşacak kilometrelerce trafikten söz etmiyor. Sokaklarda insan bedeni dışında hareket eden daha çok şey olacak. Sıkışıklık doğal olarak insanları daha uzak yerlere öteleyecek. Bu da kentsel yayılmanın yeni bir hayat gerekliliği olmasına sebebiyet verecektir.
Akıllı, elektrikli, sürücüsüz olup olmaması mühim değil, toplum için şart olan daha çok yürüme alanı, daha çok toplu taşıma ve daha çok bisiklet kullanımıdır.
Son olarak tanımlayamadığım bir hususa değineceğim. Gidip gitmediğimiz çok mühim değil aslında görsellerden anlaşılacak bir durum. Nitekim ben de gidip görme şansım olmadan bu tespitlerde bulunabildim. (Yerinde gözlem yapmanın daha sağlıklı olacağı aşikar tabi).
Neden 20. ve 21. yüzyıl metropollerinde Roma, Atina, Barselona, Paris, Londra, Venedik gibi kentlerin büyülü atmosferi yok? Nostaljik olduğumu düşünebilirsiniz. Ama mesele tam olarak bu değil.
Abd’nin birçok kentini ve zengin Ortadoğu kentlerini ele alalım. Kentlerde hakim olan gökdelen ve betonarme yapılar mevcut. Öznel hiçbir etken yok gibi. Bunun temel sebebi seri üretim. Tıpkı kılık kıyafet gibi seri bir şekilde üretilen beton yapıların öznel bir şey sunması beklenemezdi zaten.
Bir diğer gerekçe şehirlere uygulanan işlemler. İstanbul örneğini verebiliriz. Yeryüzünde genetiği ile oynanmış en tarihi şehir diye sorduğumuzda İstanbul cevabı almamız çok tuhaf olmayacaktır.
Yaşamımızda işlenmiş gıda istemiyorsak neden işlenmiş şehirler isteyelim ki?