35 yaşında ölen Perulu düşünür José Carlos Mariateguibir dönem Latin Amerika’nın en bilinen siyasi yazarlarından biriydi. Bugün Peru dışında pek fazla tanınmasa da, 1920’lerde tüm kıtanın kültüründe önemli bir rol oynamıştı. Sanatçı ve yazarların mestizaje (ırksal karışım) ile işçi ve köylülerden oluşan ulusal kimlikler oluşturmaya çalıştıkları bir çağda yaşamıştı. Bugünlerde Madrid’deki Reina Sofia müzesinde devam eden ve daha sonra Lima, Meksiko ve Austin, Texas’a seyahat edecek bir sergi bu ilginç kişiliği geniş bir kitleye tanıtmayı amaçlıyor. Annesi bir mestiza (Latin Amerika’da yerli ve Avrupalı kökenlerden gelen) ve babası kendisini terk eden bir aristokrat olan yazar hayatının çoğunu İtalya ve Berlin’de sürgünde geçirir. İtalyan Komünist Partisi’nin ilk kongresine katılır ve kurucusu Antonio Gramsci’nin liberalizm ve Marksizm arasında bir köprü olan fikirlerinden etkilenir. Gramsci kültüre de çok önem vermektedir. Mariategui Avrupa’da avangard sanat akımları dada, sürrealizm ve fütürizm ile haşır neşir olur.
Peru’da bir dergi çıkarmak amacıyla ülkesine döner. 1926’da Amauta (Quechua dilinde bilge kişi) adındaki dergi çıkmaya başlar. Quechua özellikle And Dağları’nda konuşulan bir yerli dilidir. Peruluların yüzde 25’i bu dili konuşabilmektedir. Yazar Peru’nun sorunlarının ‘dünya panoraması’ ölçeğinde tartışılacağı bir derginin hayalini kurmaktadır. İlk sayıda dergide Sigmund Freud ve Alman sanatçı George Grosz’un makaleleri yer alır. Aynı zamanda İspanya ve Meksika’daki siyasi gelişmelere yer verilir. Arjantinli bir kübist olan Emilio Pettoruti çizimleri ile destek olurken, Perulu modernist sanatçı José Sabogal tasarımdan sorumludur.
Yazarın yazıları devrimci anlayışını şöyle açıklar: Peru Avrupalı modelleri körlemesine kopya etmemelidir. Teorilerini 1928’de kurduğu Peru Sosyalist Partisi’yle hayata geçirmeye çalışır. Asıl önem verilmesi gereken yerlilerin sorunları olmalıdır. Bu da toprak reformu demektir. Yazara göre And dağlarının yerli toplulukları sosyalizm için uygun özellikleri zaten taşımaktadırlar. Bu romantik görüş onun Moskova etkisi altındaki diğer komünistlerle çatışmasına yol açar. Ölümünden sonra partinin yönetimi de onların eline geçecektir.
Sergide Meksika ve Arjantin’le olan bağlar da ele alınıyor. Meksikalı ressam Frida Kahlo’nun eşi olan, kendisi de ressam olan Diego Rivera ve çeşitli duvar ressamlarının işlerine yer veriliyor. Ancak sergide en önemli görsel rolü yerli topluluklarının hayatları üzerine resimleriyle José Sabogal ile Julia Codesido üstleniyorlar. Bu dönemde ‘yerlicilik’ Diego Rivera gibi devrimcilerin adanmışlığı karşısında arkaik olarak görülür. Ancak sübjelerini onurlandırırlar ve Mariategui de bunu savunur. Serginin küratörlerinden Natalia Majluf; ‘Yerlicilik akımının doğması bugün hayal etmesi zor radikal bir değişimi müjdeliyordu’ diye yazıyor. Peru’da kapitalizm ve siyasi bağımsızlık yerlilerin serf benzeri yaşamlarından kurtarılmasını sağlayamamıştı. Mariategui adanmış bir sosyalist olarak ortodoks sosyalist dogmalar dışında bir düşünürdü. Bugün Latin Amerika’nın ihtiyacı olan belki de onun fikirleridir.
The Economist makalesinden serbest çeviridir. 17 Nisan 2019
Sergi linki: https://www.museoreinasofia.es/en/exhibitions/amautas-avant-garde-networks-argentina-mexico-and-peru-1920s
Başlık görseli: http://links.org.au/jose-carlos-mariategui-87-years-later