Zaman akıp gider… İnsan bu hayattan geçerken nice mevsimleri ve nice baharları da beraberinde yaşar. Belki farkındadır, belki de bilincinde değildir ama kaç kez kim bilir bir ağacın çiçek açışına şahitlik etmiştir, kaç kez yeşeren tabiatın şenlenmesine tanık olmuştur. Zaman ve hayat hızla geçerken içerisine nice mutluluk, nice hüzün ve nice beklenti sığdırmışızdır. Her ne olursa olsun hayallerimizi ise hep başka baharlara taşımasını bildik. Çünkü bahar bizi sevindirendir, umuttur bir nevi. Bahar, bizler için yepyeni heyecanlar, yepyeni beklentiler demektir.
Baharın gelişiyle bahçeler yeşillenir, tabiat canlanır sanki şarkı söylemeye başlar. Kuşlar ve tüm yaratılmışlar buna eşlik eder. Kıştan çıkan tabiat, bahar ile yeniden sanki taze bir ruh kazanır. İşte bu nedenle baharın gelişine kayıtsız kalmak imkânsızdır. Toplumumuzda ve binlerce yıl öncesinde bile baharın gelişi çeşitli ritüeller ile kutlanmaktadır. Onlardan biri de bugün olan, Hıdırellez. İslam’da Hıdırellez, İslam öncesi Şaman Türk inanışlarında Bahar Bayramı, Rum Ortodokslar’da Aya Yorgi Günü, Katolikler’de Aziz George Günü olarak anılır ve hatta milattan önceki tarihlerde, Sümerlerde bile kendisini gösteren kutsal ve değerli bir gün olarak karşımıza çıkar.
İsim olarak Hızır ve İlyas’ın buluştuğuna inanılan gündür. Hızır, Kuran-ı Kerim’de; “Kullarımızdan bir kula katımızdan rahmet vermiş ve yine O’na tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.” olarak bahsedilen, Hz. Musa’nın yol arkadaşı ve bir nevi mürşididir. Hızır, hepimizin bildiği gibi zor anlarda aniden ortaya çıkan, herkese yardım eden mistik bir kişiliktir. Yemyeşil giyinir ve bastığı yerler de yeşile bürünür. Hızır, peşinden baharı da sürükler getirir gittiği yerlere. İlyas ise semavi dinlerin tümü tarafından varlığı kabul edilen, Hz. Musa sonrası dönemde İsrail Krallığı’na gelen peygamberlerden biridir. Tevrat’ta bahsedildiği üzere İlyas da Hızır benzeri özellikler taşımaktadır. Özellikle Tevrat’ta İlyas’ın kuraklık dönemlerinde bereket getirici yağmurlar yağdırması, ekinlerin artması gibi doğayı canlandıran olaylara vesile olduğu bilinmektedir. İşte Hızır ve İlyas; bu iki kudretli ve mistik kişinin buluşması bugünkü Hıdırellez inancını doğurmuştur. Tabi bu inanış, İslam öncesi Türk paganizminde de mevcuttur. Hızır bir nevi bizim ruhumuzun içinde bulunan güçtür. Henüz ortaya çıkmamış ve farkına pek varılmamış olan güç, İlyas ise nûr’dur, aydınlıktır. Gücün ve ışığın birleşmesidir Hıdırellez.
Gök bilimi açısından da Hıdırellez’in anlamı çok eski tarihlere kadar uzanır. Zira Ülker Takım Yıldızı’nın görünmeye başladığı tarihtir Hıdırellez. Başta Sümerlerin olmak üzere Türklerin, Yahudilerin ve daha nice medeniyetin en eski ve kadim kozmolojik figürü olan altı köşeli yıldız Heksagram (Davud Yıldızı) işte bu Ülker Yıldızı’nın işaretidir. Homeros’tan Hayyam’a kadar tarihte pek çok büyük şahsiyet, Arapların Cahiliye döneminden İran’a, Antik Yunan’dan İsrâiliyat’a kadar bu geniş coğrafya Ülker’den “Yedi Kız Kardeş” olarak bahseder. İşte Hıdırellez bir yandan da; Mehmet Akif’in “Yedi Kandilli Süreyya” dediği ile Yunan mitolojisinde Pleiades “Yedi Kız Kardeş” olarak da bilinen yedi yıldızlı küme olan Ülker’in gökyüzünde kendisine yer bulmasının da kutlanışıdır ayrıca. Orta Asya kültürlerinde Ülker’i şekil olarak uzun saçlı bir Türk Alp’ine benzetirlerdi ve güzel Venüs (Zühre) ile Alp buluşunca “bahar” geldi derlerdi.
Doğa Ana’ya ve şaman kökenli inanışlara çokça sahip olduğumuz için biz baharın gelişiyle sevinci, ruhsal temizlenmeyi, arınmayı ve yenilenmeyi kutluyoruz aslında. Orta Asya Türkleri baharın gelişiyle arınmaya girer, kendilerini günahlardan, kötü ruhlardan uzak tutarlardı. Bahar, yeni bir kapıdır. Baharın gelişi doğanın uyanışıdır. Doğa nasıl ki arınıp yeni çiçeklere, yeni yeşilliklere bürünüyorsa, insan da doğa gibi kendi ruhu üzerindeki eski kıyafetleri çıkarır ve doğaya ayak uydurur vaziyette kendini arındırır.
Hıdırellez’de en çok bilinen ritüellerden biri ateş yakıp üzerinden atlamaktır. Bu uygulama, kötü ruhlardan arınma, günahlardan uzaklaşma, bahara yani yeni döneme daha hafif daha temiz olarak girme maksadıyla yapılır. Bunun yanı sıra, gül ağacına çaput bağlamak, dileklerde bulunmak, toplu yemek ziyafetleri, kırlara (Hıdırlık) çıkıp eğlenmek, evlenmek veya ev almak için çeşitli ritüeller yapmak da Hıdırellez gecesi yapılan ve eski Türk inanışlarından devam eden uygulamalardan bazılarıdır.
Ve gelelim Hıdırellez inancının tarihte ilk sahneye çıktığı yere; Sümerlere. Aşk Tanrıçası, Ana Tanrıça İnanna ve eşi Tanrı Tammuz arasında geçen hikâyeye göre; Ana Tanrıça İnanna, Tanrı Tammuz’u cezalandırır ve Tammuz senenin altı ayını yeryüzünde, altı ayını da yeraltında geçirmek zorunda kalır. Tammuz bitki tanrısıdır, doğanın kalbidir. Tammuz da yukarıda bahsettiğimiz üzere tıpkı Hızır gibi, bastığı yerleri yeşertir. Tammuz’un adım attığı yerlerde çiçekler açar, doğa şenlenir. İşte bu altı ay yeraltında kaldıktan sonra yeryüzüne çıkacağı tarih, Hıdırellez günüdür. Bugün, Hıdırellez’de tekrardan Tammuz yeryüzüne çıkar.
Yeryüzüne çıkması ile bahar gelmeye başlar. Doğa hareketlenir, ağaçlar yeşermeye başlar, kuşlar şarkı söylercesine bu durumu kutlamaya başlar. Tammuz yeryüzüne çıktıktan sonra tarihteki ilk resmi evlilik gerçekleşir ve Tanrıça İnanna ile düğünü olur. Hem baharın gelişi hem de Tammuz’un evliliği ile doğa üzerinden o kuruluğu atar. Tabiat şekil değiştirir. Ekinler bereketlenir. İnsanlar yiyecek nimetlerin artışını seyreder. Halk coşku içerisindedir. Bunu bir şenlik gibi kutlamaya başlarlar. Toplanırlar, yemek hazırlarlar, dans ederler. Yeşillikler içerisinde şimdilerde mesire alanlarına çıkıp eğlenilmesi gibi eğlenceler düzenlerler. Çünkü Tammuz yeryüzündedir. İnanna mutludur, Ana Tanrıça eşine kavuştuğu için insanlar da mutludur. Her ikisi de doğayı bereketlendirir.
Mitolojik açıdan biraz daha değerlendirmek gerekirse eğer; İnanna, sembol olarak Zühre yani Venüs yıldızını temsil eder. Zaten Babil’de ismi İştar (Star) adıyla anılırdı. Sembolü ise; altı veya sekiz köşeli yıldız! Ve Asur’da bu yıldız yerini gül sembolüne bırakır. Hıdırellez’de sadece gül ağacına dilekte bulunmak, işte bunun bir ufak örneği sadece. Bir başka örneğine enteresan bir şekilde Âşık Veysel’in bir şiirinde denk geliyoruz. Şöyle yazmıştı;
Mecnun’um Leyla’mı gördüm
Sandım ki Zühre yıldızı
Bilmem hangi burç yıldızı
Ben bu sırra eremedim
Ve son nefes; Zühre, Venüs yıldızının Arapça adı. Sümer Tanrıçası İnanna, yukarıda söylediğimiz üzere Venüs yıldızını simgeliyor. İnanna’ya Mecnun gibi çoban olan Tanrı Tammuz âşık oluyor. Yani bizim Leyla ile Mecnun hikâyelerinin asıl kaynağı!
Daha ileri gidersek Âşık Veysel’e de Onu koyana da ayıp olur. Zira sevgilinin büyülü bakışları bizleri deler de geçer.
Kısaca; hangi dine, hangi inanışa sahip olursanız olun; Hıdırellez tüm inançların ortak değerlerinden biri olmaya devam edecektir. Bahar’ın gelişi hepimizin günü, Hıdırellez beş bin yıldan beridir hepimizin bayramı. Aylardan Mayıs, günlerden Hıdırellez; gününüz hep güneşli talihiniz hep bol olsun. Hızır gününüz kutlu olsun.