Ordu’nun Fatsa ilçesinde, yabancı ortaklı bir firma tarafından yüz dönümlük arazide siyanürle altın ayrıştırması yapmak amaçlı çalışma başlatılmasını protesto etmek için, köy halkı ve çevreciler tarafından kurulan direniş çadırının 214’üncü günü!
İngiliz Stratex International şirketi ile Bahar Madencilik‘in, Ordu’nun Fatsa ilçesine sınır olan Yukarı Bahçeler Mahallesi Engiz Mevkii’nde ekim ayında başlattığı altın arama ve siyanürle ayrıştırma çalışmalarına halkın tepkisi sürüyor. Bölgenin çevre köylerinde yaşayan halkın çadırdaki siyanür nöbeti 214’üncü gününe ulaştı. Köylüler çadırın önüne üzerinde “Kanserden ölmek istemiyorum. Andır kalsın siyanürünüz” yazılı iki tabut yerleştirdi.
Dün sloganlar ile maden sahasına yürüyen halk, bir basın açıklaması yaptı. Fatsa ve Ünye Doğa Koruma Platformu Sözcüsü Cevat Atar, yapılmak istenen “siyanürle altın ayrıştırma işleminin”, çevre ve bölgedeki bitki örtüsü ile diğer yaşamsal alanı bitireceğini söyledi.
Atar; “Eğer burada maden faaliyete başlarsa, bölgedeki 16 köyde nüfus kalmayacak. Göç başlayacak. Kalmak isteyenlerse kanser illetine yakalanacak. Bütün bu sorunlar dünyada siyanürle altın ayrıştırılan her yerde yaşanırken, burada gözlerimizin içine bakarak diyorlar ki ‘Siyanürün zararı yok.’ Buradaki madeni alıp gidecekler. Pisliğini, zehrini bize bırakacaklar. Sadece bizim geleceğimiz değil, bin yıl, on bin yıl sonraki nesillerin de geleceğini çalıyorlar. Bu duruma asla seyirci kalmayacağız. Bu şirket buradan gidene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.
Fatsa’da “yeşilin ortasında bir kara leke”
BBC Türkçe’den Kumru Başer seçim güncesi olarak hazırladığı haberde köy halkının durumunu anlatmış. Habere göre; köylüler mutsuz, ne olacağından umutsuz ve seçim dönemi de gelmişken oldukça kızgınlar. Köylüler şirketin aldığı ÇED raporunun iptali için açtıkları davanın sonucunu bekliyor. Ayrıca hemen yakında tarihi kaya mezarlıkları bulunduğu için açtıkları sit alanı davasını da kazanmışlar. Başer haberinde, dikenli tellerle çevrilen havuz yapımının, yeşilin ortasında kara bir leke gibi gözüktüğünü, harıl harıl ağaç kesildiğini söylüyor.
“Bizim köyümüzdü, artık onların köyü oldu!”
Kumru Başer’in köy halkıyla sohbetinden onların ne durumda olduğu da anlaşılıyor aslında:
“Her şeyimiz etkileniyor. Büyük kamyonlarla sabahtan akşama bir şeyler taşıyorlar. Heyelan bölgesi burası, dayanmıyor. Evlerimiz çatladı, tarlalar basamak basamak yarıldı.”
“Tozdan çamaşır asamıyoruz. Dışarı çıkamıyoruz.”
“Gece dolaşamıyoruz. Kim giriyor, kim çıkıyor köye belli deği. Bizim köyümüzdü, artık onların köyü oldu.”
“Daha altın çıkarma başlamadan bittik biz. Fındığa tozdan girilmiyor.”
“Devlet de şirketten yana. Jandarma geldiği zaman bana ‘Kamyonu tarttın mı?’ diyor. Ben evin önüne kantar mı koyucam? Bana bunu sormaya hakkı var mı?”
“40 kişiye iş verecekler diye 100 bin insanın yaşamını tehlikeye atıyorlar. Kaç yerden kovulmuş bunlar, istemiyoruz.”
“İçme suyumuz hemen şurası. Buradan çıkacak siyanür havaya, toprağa suya karışacak. Karadeniz’e akacak. Karadeniz’de hamsi de çıkmayacak!”
“İki dönüm fındığımı izinsiz aldılar. Dozerin önüne yattım. 100 milyonluk tazminat davası açtılar bana.”
“Beni tutmayan devleti ben niye tutuyum ki? Demek ki bizi gözden çıkarttı. Kendi de Karadenizli sözde ama.”
Fatsa’da köylüler seslerinin duyulmadığını söylüyorlar. “Artık buralarda hamsi de yaşamaz, fındık da yaramaz” derken, geçim kaynakların tüketildiğini vurguluyorlar. Fatsa’da siyanür istemiyorlar ve bu onların en doğal hakkı: Yaşamak istiyorlar!
Kaynak: Radikal, BBC Türkçe