Her an dövülen, küfredilen yetmediğinde tereddütsüz katledilen nihayetinde haykırışıyla karanlığa gömülen her bir insanın suskunluğu, kadınlığındandır.
Adını sistem içinde görünür kılmak çırpınışını sergilerken, diğer yandan her şeyin değersizleştikçe kadınlaştırıldığı dünyanın varlığını reddeden, erkek hegemonyasına karşı daima dik duran ve her birinin içine de bir tutam hayatta kalma mücadelesini serpiştiren insanların suskunluğu, kadınlığındandır.
Kadın eril aklın duvarlarla örüldüğü küçük dünyaya suskunlukla hapsedilmiştir. Dokuz yaşında kadın, on yaşında “gelin” ve anne olmakla üstüne örülen duvarlar, taciz ve tecavüzle “taçlanır” da namus kisvesi ile kadının üzerine yıkılır daima. Duvarların ardında kalan insanın suskunluğu, çaresizlikten değil de kadınlığındandır.
Yetmediğinde, yeryüzündeki acıların en büyüklerinin kaftanı kadınlar için biçilmiştir. Cumartesi Anneleri mesela ya da defnedemediği çocuğunun bedenine sarılıp uyumak zorunda bırakılmak gibi. Üstelik bu kaftan erkeklerin ilmek ilmek dokuduğu bir yüktür kadının sırtında. Acıların yükünün altında ezilen insanın suskunluğu da kadınlığındandır.
Siyaset sahnesinde kadın varlığını göstermek bir yana dursun parlamentoda hemcinsince kadınlığından utanması uyarısına maruz kalan, fallusmerkezci* bir algıyla erkeklik organının yüceltilmesine karşılık kadınlık organının ağza alınmasından utanç duyulmasını haykıran ve ne yapsa kurtulamadığı cinsellik objesi atfından dolayı fikirlerinin değil iç çamaşırının siyaset sahnesine yerleşmesinden usanan insanın suskunluğu, kadınlığındandır.
Dik durmak mümkün bedeli ise daima ağırdır. Candan değerli hiçbir şeyin olmadığı dünyada, kadınların canı katillerin keyfiyetine bırakılmıştır. “Öldürecek misin?” diye soramaz kadın. Bilir ki öldürülür. Ölüme karşı suskunluk düşmüştür kadının payına. Ölümün ötesi var mı? Elbette. Katillerin ne akla ne hukuka ne de insanlığa sığmayacak sebeplerle aldığı ceza indirimleri, tahrik sebepleri hatta iyi halleri var. İnsanlığın, hukukun ve adaletin öldüğü yerde insanın suskunluğu, kadınlığındandır.
Canı istediğinde tecavüz eden, taciz eden, döven, aşağılayan, hor gören ya da öldüren erkektir de bedeli ödeyen her zaman kadındır. Bu, eril dünyanın değişmeyen yasasıdır. Eril dünyada yaşayan insanın suskunluğu, kadınlığındandır.
Kadın çiçektir, narindir, şefkat timsalidir, anadır, şeytandır, cadıdır, dişidir, metadır, süstür, mahremdir, namustur, acizdir ve bayandır… Neliğinin başkalarınca binlerce kalıba sokulduğu yerde insanın suskunluğu, kadınlığındandır.
Kadın, tarihin eksik ya da çarpık yanıdır. Kadın hikâyelerinin dahi erkeklerce anlatıldığı, birincil ağza sözün düşmediği, bir babanın kızı veya bir erkeğin karısı olmakla daima bir erkeğin ardına yerleştirilen ve erkeğin varlığıyla varlığı anlamlanan her insanın suskunluğu, kadınlığındandır.
Ve suskunluğun kadınlaştığı yerde, erkek egemenliğine karşı sen ve ben eşitiz diyen kadınlar, insandır.