“Başkasını kırdığımızda hemen affedilmeyi bekleriz ama kendimiz kırıldığımızda affetmeyi unuturuz.”
Bu yıl 21’incisi düzenlenen Gezici Film Festivali’nin 3. gününde; Taylandlı Altın Palmiye’li yönetmen Apichatpong Weerasethakul’un Saltanatın Mezarlığı filmi bizlerleydi. Festivalin ikinci gününde de gösterilen film, festival izleyicileri tarafından ilgi gördü. Saltanatın Mezarlığı, Cannes Film Festivali’nde “Belli Bir Bakış”ta da gösterilmişti.
Filmde, bir ev hanımının hayatından bir kesiti bizlere aktarılıyor. Jenjira, bir kocasını kaybetmiş ve yeniden Amerikalı bir askerle evli bir ev hanımıdır. Bir grup asker, gizemli bir hastalığa yakalanmıştır ve bu hastalık yüzünden uyanamamaktadırlar. Bir ilkokulun boş bir bölümüne bu askerler yerleştirilir ve tedaviler yapılmaya başlanır. Jenjira da bu ilkokulda askerlerin tedavilerine yardım etmek için gönüllü olur. Fakat Jenjira, değişik şeyler hissetmeye ve anlamaya başlar; orada tedavisine yardım ettiği Itt’e ilgi duymaya başlar. Daha sonrasında ruhlarla konuştuğunu söyleyen bir kahinle karşılaşır ve onunla ilginç olaylar yaşar.
Filmde aslında evli fakat başkasına ilgi duyan bir kadının; aldatma olarak nitelendirildiği bu davranış, farklı bir şekilde sunuluyor. Jenjira’nın Itt’e olan ilgisi, bana göre bir annenin çocuğuna olan sevgisi gibiydi. Bir annenin çocuğunu kaybetme korkusu ve onu geri getirme çabaları gibi görünüyordu. Fakat Itt’in bir sahnede Jenjira’nın kocası hakkında oldukça detaylı soru sorması da Itt’in Jenjira’ya bağlanmasını anlatıyordu. Salgın bir hastalığa dönüşen uyku probleminden muzdarip bu insanların, halüsinasyonu ve gerçeği birbirine karıştırmasını anlatıyor.
Saltanatın Mezarlığı, bir kendini kanıtlama çabası içermiyor. Gayet mütevazi bir biçimde aslında Tayland hakkında bir kültürün ve anlayışın bilgi dağarcığını içeriyor. Tayland halkının ne gibi dini inançlara sahip olduğu ve nelere, ne kadar değer verdiğini anlatıyor. Jenjira’nın Tapınak Prensesleri’ni görmesi ve onların anlattığı kralların mezarlığı hikayesine inanması da bu inançlardan sadece birisi diyebiliriz. Askerlerin uyanamamasının nedenini, prenseslerin anlattığı hikayeyle bağdaştırması ve buna inanması; Tayland halkının ve onların dini inançlarının çok içsel ve ruhlara olan saygının bir göstergesi olduğu gözler önüne seriliyor.
Itt’in değişik parolalar şeklinde yazdığı notları çözmeye çalışan Jenjira, aynı zamanda kendi içinde de bir çatışma yaşıyor. Dış güzelliğe ve bunun önemine fazlaca kafa yoran Jenjira, cildinin kırışmasından ve güzelliğinin yok olmasından korkuyor. Filmde, bu durum Jenjira’nın kauçuktan yapılan bir cilt kremini alması ve o anlarda duyulan diyaloglar, bu durumun daha iyi açıklanmasını sağlıyor.
Film; Tayland ve oranın kültürü hakkında bilgi verirken, bir yandan da gidişatı ve çekim özellikleriyle yüreğin içine fotoğraf kareleri koyabilmeyi başarıyor. Hayalgücü ve betimleme sahneleri, filme oldukça farklı bir yan koyuyor. Çok fazla hareket bulunmayan filmde, daha çok genel çekim yapılmış ve neredeyse hiç detay çekim oluşturulmamış. Fakat bu çekimler yapılırken, benim açımdan, kompozisyon oluşturulduğu ve hikayeler yazıldığı söylenebilir.
Duran bir genel karede, sadece belli nesnelerin oynaması, o kareye gerçeküstü ve fotoğrafik bir havayı yansıtıyor. Askerlerin yanı başında bulunan, renk değiştiren lambaların bir sahnede şehre yansıtılması, askerlerin iyileşme çabalarını ve hayatta olduklarını anlatıyor. Sadece bir iki sahne dışında kamerayı kaydırmaya gitmeyip, her şeyi durağan çekmeyi tercih eden yönetmen; Tayland sinemasının bağımsız yapısını bize sunuyor.